Bu hafta platformlarda bizi bekleyen yapımlar (19-25 Ağustos 2022)

TRT2 Tuesdays with Morrie: Yönetmen Mick Jackson’ın 1999 yapımı filmi Jack Lemmon ve Wendy Moniz’i bir araya getiriyor. Caz piyanisti olmayı hayal ederken kendini paranın peşinde ve gazeteci olarak bulan bir öğrenci ve öğretmeninin birbirlerine öğretecekleri son şeyleri izlemek biraz duygusal gelebilir. (21 Ağustos Pazar)Broken Blossoms: 1919’dan izlemesi oldukça ilginç bir deneyim olan bir film. David Wark Griffith’in öncü sayılabilecek konusu, bugün bile ırkçılık karşıtı hikayelerin çıkış noktası. Budist öğretileri yaymak için Çin’den İngiltere’ye giden ve orada aşık olan Cheng Huan’ın; orada hem kızın babasıyla hem de ırkçı görüşlerle mücadele etmesini izliyoruz. (22 Ağustos Pazartesi)Nema-ye Nazdik: Sinemaya bir sinefilin gözünden bakmak mı? Hayranı olduğu bir yönetmenin başka bir hayranına, kendisini o yönetmen olarak tanıtan bir sinefilin hikayesini izlemek ilginç. İran sinemasının popülerleşmesinde katkısı olan Abbas Kiarostami’nin 1990 yapımı filmi izlenmesi gerekenler listesinde. (23 Ağustos Salı)Soluk: 39. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma kategorisindeki filmlerden. Özkan Yılmaz’ın ilk filmi Soluk, yaşama tutunmaktan vazgeçmiş bir adamın son günlerinde hayat dolu bakıcısıyla yaşadıklarını konu alıyor. Başrollerde Uğur Polat, Emrullah Çakay ve Aslı İnandık var. (24 Ağustos Çarşamba)Solaris: 1972 yapımı film, Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filmine Rusya’nın cevabı olarak görülüyor. Tarkovski’nin bilim kurgu dünyasına bakış açısı biraz daha psikolojik. Dünya insanlarının zihinleriyle oynayan bir gezegen ve onun gizemini çözmek için onunla mücadele etmesi gereken bir araştırmacı. (25 Ağustos Perşembe)Disney+ New Girl: Dört kişilik gruba eklenen yeni bir kız ve hayatları birbirine bağlanan beş arkadaş… How I Met Your Mother pilot bölümü gibi oldu ama değil. New Girl hem Zooey Deschanel’ı bir star haline getirdi hem de yedi sezon boyunca müthiş bir eğlence sundu. Jess Day ve dört arkadaşının yaşadıklarını izleyince en iyi komedi dizileri listenizi güncellemeniz gerekecek.The Americans: Altı sezon 75 bölüm, Amerika’da gizlenen Rus ajanları ve başrolde Keri Russell ve Matthew Rhys ile nefis bir ajan hikayesi… 2013’te başlayan FX draması, dünyanın her yerinde hayranlar edindi. Soğuk Savaş döneminin gerilim havasına bir de gizli ajanları ekleyince izleyici olarak biz de geriliyoruz zaten. İlk sezonuyla çok etkileyici.Snow Fall: Seksenler, Ronald Reagan dönemi, taş kokainin zirve yaptığı yıllar… Los Angeles’ta çeteler arasında kalan, o savaştan bir şeyler kazanmaya çalışan insanların çakışan hikayesi beş sezon boyunca izlendi. Silahlar ve uyuşturucular arasında 50 bölüm geçirmek isterseniz, bu dizi tam size göre.The Resident: Hastane dramalarından bıkmayacağız, hele The Resident kadar kaliteli olanlarından. Conrad Hawkins ile Devon Pravesh’in peşinden sürüklendiğimiz dizinin altıncı sezonu da başlayacak. Doktorlar, hemşireler, geneli sevimsiz onca hasta, birçok ilginç hastalık… Bir hastane dizisinden beklediğiniz her şey.9-1-1: Acil servislerin, polis ekiplerinin ya da itfaiyelerin hikayelerini izlemekten keyif alanlara 9-1-1, beş sezon farklı hikayeler sundu. İntihara kalkışanlar, yangının ortasında kalanlar, tsunami ve her türlü felaketin yaşandığı dizide kahramanlarla birlikte hayat kurtarıyormuş hissine kendinizi kaptırmanız da mümkün.beIn Connect Before the Rain: Üç farklı bölümü, ortak karakterlerle geçen üç hikayenin bağlandığı ilginç kurgusuyla Before the Rain, yönetmen Milcho Manchevski’nin 25 yaşında ürettiği başyapıtı. 1994 yapımı film Venice’te Altın Aslan’ı almış, Yabancı Dildeki En İyi Film için de Oscar’a aday olmuştu. Makedonya iç savaşını ve bir ülkenin geçirdiği dönüşümü de çok başarılı anlatıyor.The Bear: Hayır son dönemin her yerde konuşulan dizisinden değil, 1988 yapımı, Oscar adayı ilginç bir filmden söz ediyoruz. Jean-Jacques Annaud yönetmenliğinde, avcılardan kaçan bir ayının, ebeveyn seçmesi ve o büyük ayıya kendisini sevdirme çabalarını izliyoruz. Çok etkileyici sahneleri olan film aynı zamanda doğanın kalbinde geçtiği için de izlemesi oldukça keyifli.We Have Always Lived in the Castle: Altı yıl önce aile üyelerini korkunç bir şekilde kaybeden iki kız kardeşin hikayesini izlediğimiz film biraz gerilim bolca da dram içeriyor. İki kız kardeş, her şeylerini almak için oraya gelen bir kuzenle uğraşmaya başlıyorlar. Uyarlandığı kitap, hayatını film olarak da izlediğimiz Shirley Jackson imzalı.An Officer and a Spy: Roman Polanski’nin sinemasına bayılmıyor muyuz? Ustanın 2019 yapımı filminde, yıl 1894 ve kahramanımız casusluk suçlamasıyla haksız yere vatana ihanetten bir adaya gönderiliyor. Film gerçek bir olayı ele alıyor: Emile Zola‘nın “J‘accuse / Suçluyorum” mektubunu yazdığı Dreyfus Davası.Moonlight: Bu ilginç hikayeyi izlerken, herkesin aklının bir köşesinde Oscar töreninde yaşanan gariplik oluyor. (Ve Oscar La La Land’e gidiyor….. ay pardon, Moonlight’a gitmiş!) Zamanın değiştirme gücünü kavrarken bir yandan da kahramanımızla sıkıntılı bir yolculuğa çıkıyoruz. Bir de Mahershala Ali izliyoruz. Daha ne olsun?