Yenidoğan çetesi davası 26 Kasım'a ertelendi
Yenidoğan çetesi yönetici ve üyelerinin yargılandığı davanın 6. duruşmasında örgüt lideri Fırat Sarı savunma yaptı. Mahkeme heyeti duruşmanın 26 Kasım'a ertelenmesine, tutukluların tutukluluk hallerinin devamına hükmetti. Bir sonraki duruşmada 24 tutuksuz dinlenecek
İstanbul'da yeni doğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlayan ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olan Fırat Sarı ve İlker Gönen'in aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı davada tutuklu sanıkların tamamı dinlendi. Bugünkü duruşmada, Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 14 tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Duruşmada, organize suç örgütü elebaşı olduğu değerlendirilen tutuklu sanık doktor Fırat Sarı savunma yaptı.
Fırat Sarı, "Yaklaşık 2 ay önce bu savcı tehdidi olayından sonra kamuoyunda yoğun tepki artınca avukatlarım işten ayrıldılar. Bir süre önce memleketimden avukat akrabam geldi. Onlar katılmak istediler savunma için ertelemek istediler. Ben onlara katılmadım çünkü buraya çıkıp maddi gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyordum. Savcı tehdidinden sonra kamuoyunda gelişen infial nedeniyle herkesin etkilendiği bir durum oldu. Buraya gelmeyi çok istedim. Çünkü artık hayata karşı bir umudum kalmadı. Bütün hesaplarıma bakılsın istiyorum, öyle bir param yok. Olayların ortaya çıkması için her şeyi anlatmak istiyorum. 17-18 yaşında Tıp Fakültesine başladım. Üniversitede bir gösteriye katıldım ve terör örgütü üyeliğinden ceza aldım, cezaevinde yattım. Olduğum örgütte var olmaktan çok pişman oldum çıktım. Bu yaşananları herkesten gizlemek istedim. Devletle bağım koptu. Ben mesleğimi çok seviyorum, hekim olmayı çok seviyorum. O dönemlerde her şeyimi kaybettim. Bütün insani değerlerimi kaybettim, bir hiç kaldım. O yüzden burada konuşmak içtenlikle anlatmak istiyorum. Tıp fakültesini bitirdim. Zorunlu hizmeti Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Orada yoğun bakım düzeyini arttırdım. Mekanik anlamda geliştirdim. Orada başarılı işlere imza atıp medyaya çıktım, daha sonra Reyap Hastanesi'nde işe başladım. Zaten orada Esenyurt Devlet Hastanesi'nde tanıdığım arkadaşlarım vardı. Esenyurt'un sosyo ekonomik durumu düşüktü. Hastanenin ekibi çok yetersiz, oradan sevk ediliyordu. Orada Medihouse Tıp Merkezi, Avrupa Tıp Merkezi, aklıma gelmeyen bir sürü tıp merkezi var. Bebek kötüyse oradan sevk hatta ben kendim bile götürürdüm. Orada da çok iyi çalışınca bana oradan iş teklifi geldi. İşletmeci olmam için. Beni aradıklarında işletme nedir diye inceledim. Yapabilir miyim diye düşündüm. Reyap'taki görevlerimi aksatmadan kabul ettim. İşletmede benim tıbbi yüküm çok yoktu. Ama oradaki çalışanlar bana nöbetçi hekimlerden daha çok güveniyordu. Bana soruyorlardı. Daha sonra İlker ile tanıştım. Kafamız uyuştu. İlker ile birlikte işletmelerimizin sayısını artırdık, herkesten teklif geliyordu. İşimizi iyi yaptığımızı düşünüyorlardı" dedi.
"112'den kimseye rüşvet vererek hasta almadık"
Sarı, "112 dışı sevk denilen olay şudur ki, biz sevkleri tıp merkezlerinden aldık. İnsanlar bana güvendiği için hastalar bana sevk ediliyordu. 112'den kimseye rüşvet vererek hasta almadık. Siz bile 112 komiteyi arasanız 1 tuşla hangi hastaneye kaç hasta gönderildiğini söylerler. 112 ile uygunsuz sevk gibi bir durum yok. Yenidoğan yoğun bakımında personel bulmak çok zor, çünkü maaşlar oldukça düşük. Nitelikli bir hemşire bile asgari ücretin biraz üzerinde çalışıyor. Ben özel işletmelerden yanayım. Her ne kadar özel işletmelerin insan sağlığı açısından daha iyi olduğunu düşünsem de aynı zamanda maddi açıdan da daha iyi kazanç elde etmeleri gerekiyor. Yaptığımız sözleşmelere göre ilaçlar, hemşireler ve doktorlar gibi her şey hastaneye aittir. Bunun dışında tüm ödemeler hastane kasalarına yapılır. Bizim mali birimler, insan kaynakları gibi diğer birimlere müdahalemiz olmaz" diye konuştu.
Sarı, "Ölümlere gelecek olursak, sadece bir raporla suç üzerimize atıldı, adeta ateşe atıldık. 10 hastane kapatıldı. O hastanelerde birçok çalışan vardı; insanlar işsiz kaldı, sağlık sistemi sekteye uğradı. Eğer Sağlık Bakanlığı ekipleri buradaysa, onlardan bizden önce Beylikdüzü, Esenyurt ve Avcılar'daki ölüm oranlarını karşılaştırmalarını istiyorum. Bakalım, önceki dönemle kıyaslandığında durum daha mı kötü?" şeklinde konuştu.
Sarı'ya bebeklerin ölümleri sorulduğunda, "Kadan bebekle ilişkilendirilmem zaten bir skandal. Bebek ölüyor ve fark edilmemiş. Ertesi gün, doğal olarak bebek hakkında tartışıyoruz. Bu bebeğin geldikten bir saat sonra öldüğü söyleniyor. Deniyor ki, bu bebek epikrizleri yanlış yazıldığı için ya da uzun süre yenidoğan ünitesinde kaldığı için öldü. Böyle bir şey olabilir mi? Gerçek, yaratanın mührüdür; gerçek, kanıtlardır. Bir saat sonra ölen bir bebeği nasıl uzun süre yatırmış olabiliriz?" ifadelerini kullandı. Sarı, Karakoç bebek hakkında, "Bebek 3 kilo 200 gram doğmuş 2 kiloyken hayatını kaybetmiş diyorlar. Bebeğin midesi şişmişti. Ayrıca Yeni doğan bebekler zaten ilk hafta kilo kaybeder, ancak 2. haftada doğum tartısına geri dönerler" dedi.
Sarı Opara bebek hakkında ise, "Ölümünde, raporda hastane ismi bile karıştırılmış. Benim geçmişe dönük hastalarımı ve tüm CİMER şikayetlerini incelediler. Onlarda bir şey bulamayınca beni bununla ilişkilendirdiler" dedi Fırat Sarı'ya Halime bebek sorulduğunda, "Bebek öldü, 1 saat içinde geri getirdik. Daha sonra Çorlu Reyap Hastanesi'ne sevk ettik, ama çocuğun yaşamayacağı ortadaydı. Ailesiyle bile konuştum; yaşasa bile ciddi şekilde özürlü kalacaktı. Daha sonra babayla konuşmak istedim ve ölüm haberini verdim. Ardından denetim geldi" ifadelerini kullandı.
"Tehdit olaylarından sonra olayın rengi değişti"
Sarı savunmasında, "Ben savcıyla konuştum. Bana, 'Fırat, seni bebek ölümleriyle suçlamıyorum' dedi. Tabii, bu savcı tehdit olaylarından sonra olayın rengi değişti" dedi. Sarı, Deniz Korkmaz hakkında, "CİMER şikayetini yapan adam, evladım gibi yanımda taşıdığım biriydi. Benim yanımda çalışıyordu, hatta CİMER şikayetini yaptıktan sonra da Duygu Hastanesi'nde çalışmaya devam etti. Beni en çok şaşırtan şey, Deniz Korkmaz'ın bu şikayeti yapmış olmasıydı. Üslup, Deniz'in üslubu değildi. Deniz Korkmaz, Deniz Gezmiş parkası giyerdi. Şikayetinde 'Aziz milletim' diyerek başlamış. Ama Deniz böyle bir şeyi bilmez; o aşırı solcudur. Deniz, vatan millet kaygısı taşımaz. 'Bir sürü bebek öldü' demiş. Madem böyleydi, neden bizim yanımızda çalışmaya devam etti?' ifadelerini kullandı.
Sarı, "Bugün oğlumun mektubunu aldım, Oğlum 15 yaşında. Mektubunda, 'Telefon geldi, korktum' diyor. Telefonda, 'Baban iyi bir doktor' demişler. Okula gitmekten korktuğunu söylemiş. 'Biz kimseye bir şey diyemiyoruz, babam hep hastalarına giderdi, bizimle ilgilenmedi' diyemezdi" şeklinde konuştu. Mahkeme başkanı, Gıyasettin ile aralarında geçen Serdarov Bebek ile ilgili konuşmaları sorduğunda Sarı, "O aile yabancı bir aileydi, bebekte solunum sıkıntısı vardı. Önceden fiyat konuşulmuş. Medeni Hoca, yatış parası için 5 bin lira demiş ama ailenin üzerinde hiç para yoktu, dolayısıyla bebek yatırılmaz. Bu hastane kuralıdır. Sonra Birinci Hastanesi, 12 bin 500 lira yatış için kabul etti. 2 bin 500 lira verdim ki hasta yatışı olsun diye. Sonradan ne yaptılar, bilmiyorum" dedi. Bunun üzerine başkanın, "Aileden 5 bin al demişsin" demesi üzerine Fırat Sarı, "Hasan Basri Gök alsın diye söyledim, kendim için değil. Hasan genç çocuk ona harçlık olsun dedim" ifadelerini kullandı.
"Bu iki çocuk beni zehirledi"
Fırat Sarı, Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı hakkında, "Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı İlker Gönen ile aramı bozan kişilerdir. Bu iki çocuk beni sistematik olarak zehirledi" dedi. Mahkeme başkanın, diploma kullanma ve mesaiye gitmeme üzerine yapılan telefon konuşmalarını okuması üzerine, Sarı gülerek, "Bu şaka, vallahi şaka. Kimsenin diplomasını kullanmadık. Nasıl böyle bir şey olabilir?" şeklinde konuştu.
"İlaç çalmak için zemin hazırlamışlar"
Fırat Sarı, "Hastane yönetimleri beni sıkıştırıyordu hasta bulmak için. Çünkü onlarda yoğun bakım işletiyorlar giderleri var" dedi. Mahkeme başkanının "Ceren Hatice Kırım diyor ki, 'Her türlü usulsüzlüğü ortaya çıkardılar, çomak soktular' Ne diyorsun?" sorusuna Fırat Sarı "bilmiyorum" cevabını verdi. Mahkeme başkanının, "Hasan Basri Gök ile bir konuşmanız var. 'Bugün ilaç düştük' diyor. Siz de 'İlaçları kontrol edin, bütün yerlere gidiyorsun' diyorsunuz. Buna ne diyeceksin?" sorusuna Fırat Sarı, "İlaçlar çalınıyordu. İlk başta Hüseyin Günerhan çalıyor dediler. Sümeyye Nur Arslan gitti, kontrol etti, eksik yoktu. Meğer Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı, kendileri ilaçları çalmak için böyle söylentiler çıkarıp zemin hazırlamışlar" dedi. Mahkeme Başkanı, Sarı'ya, "Hakan Doğukan Taşçı ile bir konuşmanız var. 'Önceki partiden satış yazıldığından haberiniz yok muydu?' diyor. Siz de cevap olarak, 'Yok' diyorsunuz. Hatırlıyor musunuz?" sorusunu sordu. Sarı ise, "Gerçekten hiç haberim yoktu. Ben onlara baskı kurmadım; bu olaylar açığa çıksın diye esnek davrandım. Gerçekten ilaç sattıklarını tapelerden öğrendim" şeklinde cevap verdi.
"Espri yapılmış ama yapılmaması lazımdı"
Hemşire sanık Bahar Kınık ile aralarında geçen "Çek fişi" konuşması sorulan Fırat Sarı, "Biz o bebek için çok mücadele ettik. Durumu kötüydü. Öyle bir şey yok ama, niye fişini çeksin? Şimdi bunu siz duyunca irrite oluyorsunuz, haklısınız, ama bunlar sadece muhabbet. Hastanın fişini neden çekelim? Ben, madem hastaların uzun yatışı ile para kazanıyorsam, neden fişini çekeyim? Yapılmaması gereken bir şey. Siz kendi aranızda konuşmuyor musunuz, 'Birinin kellesini aldım' diye? Keşke konuşmasaydım. Espri yapılmış ama yapılmaması lazımdı" dedi. Fırat Sarı'nın cevabı üzerine duruşma savcısı, "Bizim üzerimizden örnek vermeden savunma yap" diye uyarıda bulundu.
Mahkeme üyesi, Sarı'ya "Sizin hastanelerle anlaşmalarınız tam olarak neydi? Danışmanlık adı altında tam olarak vereceğiniz hizmet ne?" şeklinde bir soru yöneltti. Fırat Sarı, "Biz hastaneye öneri veririz. 'Şuraya şu hemşire gelsin, buraya bu doktor gelsin' demeyiz. Hekimler bazen değişir, bazen değişmez. Tıbbi bütün yükümlülükler hastanenin sorumluluğundadır. Biz danışman olarak buradayız. Bir soru olduğunda hastane hemşiresi, hekimleri, başhekimleri, hastane müdürleri gibi birçok isim arar. Mesela bir doktor ayrıldığında, yeni alınacağı zaman bizden öneri vermemiz istenir. Hastanede yeterli doktor varsa, normal şartlarda biz tıbbi müdahale yapmayız. Bazen bizi tıbbi bilgileri danışmak için veya acil bir durumda müdahale yaparız" dedi. Mahkeme üyesinin, "Siz burada ilgilenmesi gereken doktor yerine biz ilgileniyoruz, burada eksik doktor var diye bunu iletmediniz mi?" sorusuna Sarı, "Biz öneri olarak alınmasını söyleriz, politika olarak onlara karışmayız" dedi.
"Örgütsel bir sistem yok"
Mahkeme üyesi, "Hüseyin Günerhan'ın bir beyanı var: 'Fırat Sarı'nın kurduğu sistem şöyledir: Her alanda bir uzman doktor bulunacak ama hastalarla hemşireler ilgilenecek, gerektiğinde ise Fırat Sarı ilgilenecek diye bir sistemi vardı'. Bu beyana ne diyorsun?" diye sordu. Fırat Sarı, "Hayır, öyle bir şey asla yok" ifadesini kullandı. Duruşma savcısının, "'Bizim sistemi denetliyor olabilirler. Bu sistemden herkes nasipleniyor' gibi cümleler kullanıyorsun. Bu bahsettiğin sistem ne sistemi sorusunun üzerine Fırat Sarı, "Danışmanlık sisteminden bahsediyorum, bir örgüt sisteminden değil. Örgütsel bir sistem yok. Legal bir sistemden bahsediyorum" cevabını verdi.
"İhmal olduğunu düşünmüyorum"
Fırat Sarı, duruşma savcısının sorduğu, "Savcılıktaki ifadende 112 sisteminde rüşvet çok geçiyor diye bir söylemin var. Buna ne diyeceksiniz" sorusuna, “Savcılıkta verdiğim ifade sadece bir duyumdu. Duyduğum bir şeyi söyledim. Rüşvet verilmesi gibi bildiğim bir şey yok" şeklinde cevap verdi. Fırat Sarı, duruşma savcısının, "Bebeklerin ölümüyle ilgili ihmali kabul etmiyor musun? Her şey usulüne uygun yapıldı diyebilir misin" sorusuna ise, "İhmal olduğunu ve eksiklik yaptığımızı düşünmüyorum. Ben çoğuna dahil değildim. Ben kendi adıma üzerime düşeni yaptım" cevabını verdi.
Fırat Sarı'nın avukatı, "Müvekkilim basın aracılığıyla hedef haline getirildi. Müvekkilim 7 aydır tutuklu. Savcının tehdidi ile ilişkilendirilen bir durum nedeniyle mesele çok ağırlaştı. Buradaki hemşireler, 'Bizim geleceğimiz kalmadı' diyor. Bundan daha ağır bir durum var mı? Dosyada bahsedilen bebek ölümlerine gelecek olursak, Kaya bebeğin zaten müvekkilimle alakası yok. Hemşireleri ve doktorları zaten katil olarak kabul ettiler. Sanki hemşireler o bebekleri tutarken gözlerini bebeklere dikmişler gibi davranıldı. Örgüt üyesi gibi gösterildi. Birilerinden borç almak illegal bir şeymiş gibi gösterildi. Biz arkadaşlarımızdan borç istemiyor muyuz? Fırat Bey bu insanları senelerdir tanıyor, para istediği insanlar arkadaşları" dedi. Fırat Sarı'nın avukatı savunma yaparken diziden örnek vererek "Prens dizisinde bir söz var, bilir misiniz? 'Ne kadar da inanarak boş konuşuyor, değil mi' Sizin iddianameniz de bize göre böyle saçmalıyor işte" dedi.
Mahkeme heyeti duruşmanın 26 Kasım Salı gününe ertelenmesine, tutukluların tutukluluk hallerinin devamına, tüm celseler bittikten sonra tutukluluk durumunun tekrar değerlendirilmesine ve SEGBİS kayıtlarının çözümlenmesi için bilirkişiye gönderilmesinde karar verdi. Bir sonraki duruşmada 24 tutuksuz dinlenecek. Dinlenecek ilk tutuksuz sanık ise Bahar Kanık olacak.
İddianameden
Tutuklu sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi', 'nitelikli dolandırıcılık' ve 'suç işlemek amacıyla örgüt kurmak' suçlarından 10 kez, 'resmi belgede sahtecilik' suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.