24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 19.03.2021 06:00 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:14

Doğum oranı düşüşü dünyayı zora sokacak

Doğum oranı düşüşü dünyayı zora sokacak
Jeremy Grantham
Doğum oranlarında eşi görülmemiş bir küresel çöküş yaşanıyor. Gidişat tersine dönecek gibi görünmüyor ve sonuçları kimse ciddiye almıyor.  Son 50 yılda tüm dünyada doğurganlık oranlarında yüzde 50’yi aşan bir düşüş görülüyor. 1964’te kadın başına 5.1 olan doğurganlık oranı 2018 yılında 2.4’e gerilemiş durumda. 2020 yılında ABD’de doğurganlık oranı, ikame oranı olan 2.1’in yüzde 20 aşağısında kaldı. Bu rakam net göçün azalmasıyla birleşince nüfus artış hızı rekor seviyede düştü. Yüzde 0.35’lik nüfus artış hızı 1918 Gribi dönemindeki rakamların bile gerisinde kalıyor.  İtalya, G.Kore ve Japonya gibi ülkeler 21. yüzyıl sonunda nüfuslarının en az yarı yarıya azalacağını öngörüyor. Covid nedeniyle; gelişmiş ülkelerde doğurganlık oranında şimdilik yüzde 5 ila 15’lik bir düşüş söz konusu. Güney Kore’nin 2020 yılında bildirdiği 0.84’lük doğurganlık oranı ise büyük ekonomilerde bugüne kadar kaydedilmiş en alçak seviye oldu. Nüfus artışındaki azalma büyümenin yavaşlamasına sebep oluyor. Düşen doğurganlık oranı nüfus içindeki yaşlı oranını da artırıyor. Bu trend emeklilik ve sağlık sistemlerinin sırtındaki yükü artıracak; zira giderek daha az sayıda çalışan daha çok sayıdaki emekliye bakmak zorunda kalıyor. Yaşlılar kaynaklardan daha fazla pay alıyor ve genç çalışan eksiği yüzünden verimliliği sürdürmek için daha fazla sermaye harcanması gerekiyor. Bu durumun 2000 öncesi dönemin tipik özelliği olan yüksek enflasyonu ve reel faiz artışını beraberinde getirmesi muhtemel görünüyor.  Çevre açısından baktığımızda, iklimin nüfus azalması kadar ihtiyaç duyduğu bir şey yok. Ancak bu yeterli değil, atmosferdeki karbondioksit düzeyini sanayi öncesi dönemdeki milyonda 280 parça civarına getirmemiz gerekiyor. Aksi halde gelecekte bu oran milyonda 550 parça seviyesine çıkabilir.

İrade zayıflayabilir

Bunu başarmak için eldeki her biyolojik ve mekanik yeniliği kullanmak gerekiyor. Azalan ve yaşlanan nüfusun ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkisi sadece gerekli inovasyonu ve yatırımı değil, bunları yapacak iradeyi de zayıflatabilir. Bu işi halletmek için finans ve mevzuat alanlarında kayda değer teşvikler gerekecek. Doğum oranlarındaki azalmanın en korkutucu tarafı ise tamamen tercihten kaynaklanmıyor olması. Toplumsal değişimler ve ekonomik kısıtlar doğum oranının azalmasında rol oynuyor. Fiilen çocuk sahibi olma yetimizde düşüş söz konusu. 1970’ten bu yana sperm sayısında yüzde 50 azalma yaşanırken, düşük vakaları aynı hızla artıyor. Muhtemelen bu durumun en önemli sebebi, vücudumuzun hormonal sisteminin çevredeki zehirli maddeler tarafından baskılanması anlamına gelen endokrin bozulmaları. Gündelik hayatta kullandığımız onbinlerce yapay organik madde bu etkileri derinleştiriyor. AB kozmetik alanında binden fazla maddeyi yasaklarken, ABD’de bu sayı sadece 11.  Kurşunlu benzin ve boyada yaptığımız gibi hem kendimizi hem de çevrimizi zehirlemeye devam ediyoruz. Gerek sağlığımızı gerekse ekonomik refahımızı korumak istiyorsak bu tutumdan hemen vazgeçmemiz şart.