19 Nisan 2024, Cuma
Haber Giriş: 16.04.2021 06:00 | Son Güncelleme: 12.10.2022 16:11

Doğa yıkıcı projeler derhal bitirilmeli

40 ülkenin lideri, 22-23 Nisan’da çevrimiçi iklim zirvesinde bir araya gelecek. Zirvede öncelikli olarak ele alınması gereken meseleleri Ömer Madra, Oksijen için kaleme aldı
Doğa yıkıcı projeler derhal bitirilmeli
Ömer Madra

İklim krizini gazetenizde gündem konusu yapma konusundaki basiretinizden dolayı sizi kutlamakla başlayayım.  “Türkiye’de siyaset ve toplum, iklim krizine neden bu kadar duyarsız? İnsanları bunun farkına vardırmak için neler yapılabilir, kime ne görev düşer?” diye soruyorsunuz. Belki “Türkiye’de” ifadesini “dünyada” diye değiştirmemiz daha isabetli olur. “Duyarsızlık”, gelişmiş dünyada da pek yaygın. Adeta evrensel! Doğrusu, bundan daha önemli soru düşünmek zor, hatta imkânsız! İnsanlığın ve bütün canlılar âleminin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit, iklim krizi çünkü. - Bioçeşitlilik kriziyle birlikte. - Zaten bilim dünyası da bunu net rakamlarla ortaya koyuyor. Peki neden ilgilenmiyoruz? Birincil soru bu.

Ömer Madra
Ömer Madra

Ayrıca, bir diğer sorunuzda değindiğiniz gibi, geçen yıl pandemi döneminde ulaşım kaynaklı karbon emisyonları düşmesine rağmen, atmosferdeki karbon yoğunluğu 3.6 milyon yıldır görülmemiş bir seviyeye, tarihin en yüksek seviyesine yükseldi! Peki bunlar neden medyada “haber” bile olamıyor çoğunlukla?

Tarihin en büyük değişimi

Birbirine bağlı bu iki can alıcı sorunun cevapları da iç içe aslında. Kültür tarihçisi Jeremy Lent, günümüze ulaşabilmiş en eski efsanelerden kadim Gılgamış Destanı’nda insanlık tarihinin görmüş olabileceği en büyük değişime dair derin ipuçları bulacağımızı söylüyor. Bu Mezopotamya efsanesinde insan medeniyetinden bihaber yaban adamı Enkidu, ondan korkan medeni insanların “aşk tapınağı”ndan getirdikleri bir fahişe ile onu bir su kaynağında seks tuzağına düşürmelerinden sonra, güçsüz düşer ve bir daha doğadaki evine dönemez artık. “Başına akıl düşmüş, insan düşüncesi kalbine girmiş, tanrılar gibi olmuş” Enkidu’yu fahişe güçlü surların içinde korunaklı “başkent” Uruk’a götürür. Enkidu orada ömründe ilk kez giyinir kuşanır, otlar-sular yerine ekmek-şarapla beslenir ve eski doğal, özgür dünyasını unutur gider. Ta ki, ölüm döşeğine düşünceye dek. O zaman birden yüreğine pişmanlık-nedamet dolar, kendisini tuzağa düşürenlere küfrü basar. “Bir zamanlar yabanda hürdüm ben” der. “Bütün hazineler benimdi!” Milyonlarca yıl açlığını gidermek için tek yol olarak günbegün yiyecek toplayan insan on bin yıl kadar önce birdenbire doğal dünya ile kökünden farklı bir ilişki biçimine girmiş, o gün bugündür de bu yolda devam etmiştir. “Bir Rubicon ırmağını geçmiştik” diyor Lent, “ve bundan geriye dönüş yoktu.” Doğa savunucusu, aktivist yazar George Monbiot da tarım devrimiyle başlayan bu sürecin sonunda bir “anlam boşluğu” ile yüz yüze kaldığımızı ve bu boşluğu da bir tüketim çılgınlığı ile doldurma yönünde nafile bir çaba içine gömüldüğümüzü anlatıyor bize. Büyük doğa korumacı şair John Muir’in önerdiği gibi bir şeyi ötekilerden ayrı ele almaya çalıştığımızda o şeyin de evrendeki tüm öteki şeylere bağlı olduğunu gördüğümüzü yazıyor. Yani, bilimden uzaklaşmak bir yana, ona sımsıkı sarılmayı, doğadan kopup kaçmak ya da ona hükmetmek yönündeki beyhude çaba yerine, onun içine gömülü ve asla tam kontrol edemeyeceğimiz süreçlere kökten bağlı olduğumuzu kabul etmemizi öneriyor. Kâinatın kendisini bir anlam ağı, yani belki de yaşama tarzımızı değiştirmemize yol açabilecek güçlü bir yeni “kök metafor” olarak görmek gerekiyor. Ama, bütün bilgilerimize ve hatta belki niyetlerimize rağmen, bizi uçuruma götüren yoldan yürümeye devam ediyoruz. “Bir sorunu çözmek için önce onu anlamalıyız” diyor Monbiot. Ve ekliyor: “Yolu değiştirmeden yönümüzü değiştiremeyiz.” Sorduğunuz tüm diğer soruların cevabının da işte bu “kök metafor” arayışında yattığını söyleyebilirim naçizane.  İklim krizi ile mücadelenin dünya çapındaki öncüsü Greta Thunberg, geçen ay, Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama ve bir grup önemli bilim insanıyla birlikte katıldığı çevrimiçi panelde önümüzde duran temel amacı ve hedefi şöyle belirledi: “Şu anda en çok ihtiyacımız olan şey, elbette iklim eylemi. Ancak bunu başarmak için farkındalığa ihtiyacımız var - insanların bu tür küresel mekanizmaları ve şu anda gezegende neler olduğunu ve belki de olmadığını anlamasına. İşte bu, benim harekete geçirici mesajım. Sizden tek bir şey isteme hakkım olsaydı, elinizden geldiğince çok şey öğrenmeye çalışmak için kendinizi eğitmenizi isterdim. Elimizin altında sınırsız miktarda bilgi var ve bu bilgiyi, bu bilinci başkalarına da yayın.

Görmezden gelemeyiz 

Bir sosyal hareket yaratmalıyız, sosyal normu değiştirmeliyiz çünkü eğer değişimi talep eden ve bunları savunan yeterince insan bir araya gelirse, o zaman kritik bir kitleye ulaşırız ve artık görmezden gelinmemiz mümkün olmaz. Evet, şu anda yapmamız gereken şey bu. Bu küçük bir görev değil ama mutlaka yapmamız gereken bir şey, çünkü başka seçenek yok.” Evet genç iklim aktivisti “Grevci” Greta, kâinatın en büyük meselesini o asperger sendromlu lazer keskinliğindeki bakışıyla özetleyiveriyor Paris Anlaşması’na Türkiye’nin saniye kaybetmeden derhal taraf olması, Biden’ın ve dünyadaki diğer tüm siyasi liderlerin bilime kulak vermesi, bilimin gereklerini yerine getirmesi, Paris İklim Anlaşması’nda öngörülen tüm hedeflere uyan politik kararları alması, bunları uygulayıp, uygulanmasını tüm liderlerden talep etmesi, tüm ülkelerde fosil yakıtların durdurulup yenilenebilir enerji kaynaklarına derhal dönülmesi için tüm tedbirlerin alınması, hakkaniyete ve adalete dayanan uluslararası iklim çözümlerine gidilmesi, siyasetçilerin sera gazı salımları konusunda hiç yalana başvurmaması, sınırsız büyüme hayallerini, doğa yıkıcı projelerini derhal bırakıp sürdürülebilir çözümlere yönelmesi gerekiyor. Peki ne zaman gerekiyor? Şimdi! Çünkü, çok basit: “Başka seçenek yok!”