Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ilk kez Sudan politikasında hata yaptığını resmen kabul etti. Bu itiraf, ülkenin Sudan’daki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (RSF) verdiği destek nedeniyle itibar kaybına uğramasının ardından geldi. RSF, geçen ay sonunda ele geçirdiği El-Faşir kentinde kitlesel katliamlar gerçekleştirmişti.
The Guardian'da Patrick Wintour imzasıyla yayımlanan analize göre, pazar günü Bahreyn’de konuşan BAE’nin üst düzey diplomatik temsilcisi Enver Gargaş, BAE ve diğer ülkelerin 2021’deki darbeyi gerçekleştiren liderlere yaptırım uygulamamakla hata yaptıklarını söyledi. RSF ile ordunun ortaklaşa düzenlediği darbede, Sudan’ın geçici sivil hükûmeti devrilmişti.
“Bugün iç savaşta birbirleriyle savaşan iki general, o zaman sivil hükûmeti devirdiğinde hepimiz hata yaptık” ifadelerini kullanan Gargaş, “Geriye dönüp baktığımızda, bu çok ciddi bir hataydı. Hep birlikte dur demeliydik. O zaman darbeye darbe demedik" sözlerini kaydetti.
Bu açıklama, önemli bir politika değişikliğini gösteriyor. BAE, 2019’da halk ayaklanması sonucu devrilen, 30 yıllık İslamcı rejimin ardından Sudan’da güçlü bir sivil demokratik hükûmet fikrini aktif biçimde baltalamıştı.
2019 boyunca BAE ve Suudi Arabistan, “istikrarlı bir geçiş süreci” bahanesiyle ordunun rolünü artırmaya ve sivillerin etkisini azaltmaya çalıştı. RSF komutanı Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti)’nin ekonomik politikalarda söz sahibi olması gerektiği fikrini de destekledi.
Kurtarma diplomasisi adı altında, Suudi Arabistan ve BAE, Beşir’in ardından görevi devralan geçici askerî konseye 3 milyar dolarlık kredi sağladı. Ancak 2019’un sonunda, sivil kanadın güçlenmesiyle birlikte bu kredinin geri kalan ödemeleri durduruldu.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Jonas Horner, bu kararın sivil hükûmeti zayıflattığını ve doğrudan 2021 darbesine, ardından da 2023’te orduyla RSF arasında patlak veren iç savaşa yol açtığını yazdı. Horner, “Körfez ülkeleri, orduya vaat ettikleri milyarları sivil hükûmete verseydi, Sudan’daki geçiş süreci çok farklı olurdu,” dedi.
Suçlamalar ve inkârlar
Darbenin üzerinden geçen dört yılın ardından, Gargaş’ın açıklaması BAE’nin kamuoyu önünde Sudan politikasının başarısız olduğunu kabul ettiğini ve RSF’den uzaklaşmaya çalıştığını gösteriyor. BAE’nin RSF’yi gizlice silahlandırdığı, BM’nin ve bağımsız araştırmacıların sunduğu kanıtlarla destekleniyor. Ancak BAE bunu reddediyor.
Ocak ayında ABD yönetimi, Hemedti’ye ve onu finanse eden BAE merkezli yedi şirkete yaptırım uygulayarak dolaylı biçimde BAE’yi sorumlu tuttu.
Sudanlı sivil gruplar, 18 aydan uzun bir süredir, RSF El-Faşir’i ele geçirirse etnik temelli katliamlar yapacağı konusunda uyarıda bulunuyordu. Bu, Hemedti üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olan BAE’ye özel bir sorumluluk yüklüyordu. BAE, El-Faşir’deki katliamları kınasa da, yaşananlardan ordunun uzlaşmaz tavrını sorumlu tuttu.
Uluslararası eleştiriler karşısında BAE, iftira kampanyasının hedefi olduğunu savunuyor. Yetkililere göre, bu kampanya Sudan ordusundaki İslamcı gruplar ve uzun süredir Körfez ülkelerine karşı olan sol görüşlü STK’lar tarafından yürütülüyor.
BAE, Sudan’da yeniden sivil liderliğinde bir hükûmet kurulmasını istediğini ve hem RSF’nin hem de ordunun ülkenin geleceğini şekillendirme hakkını kaybettiğini söylüyor. BAE Dışişleri Bakanı Lana Nusseibeh, ülkesinin savaşın ana destekçisi olmadığını, tarafsız bir arabulucu olarak Sudan’ı 2019’daki İslamcı olmayan sivil yönetime geri döndürmeye çalıştığını belirtiyor.
Human Rights Watch’un İngiltere direktörü Yasmine Ahmed, BAE’nin RSF’den gerçekten uzaklaştığını gösterebilmesi için, Sudan’a yönelik silah ambargosunu denetleyen BM uzmanlarıyla aktif biçimde iş birliği yapması gerektiğini söyledi.
ABD’nin eski Sudan özel temsilcilerinden Cameron Hudson ise şöyle dedi:
“BAE yetkilileri, bu çatışmayla hiçbir ilgileri olmadığını tamamen inkâr ediyor. Ne olup bittiği ve kimlerin bunu yönlendirdiği konusunda ortak bir gerçek seti üzerinde uzlaşamadığımız sürece, çözüm bulmak çok zor olacak.”
BAE’nin çıkarları
Bundan sonra ne olacağı, BAE’nin RSF’yi Sudan’daki iki temel hedefi için hâlâ gerekli görüp görmediğine bağlı:
(1) Doğal kaynaklara erişim ve
(2) Siyasal İslam’ın, özellikle Müslüman Kardeşler’in, etkisini sınırlamak.
BAE, Müslüman Kardeşler hareketini bölgesel güvenlik için doğrudan tehdit olarak görüyor.
Doğal kaynaklar ve yatırımlar
BAE, onlarca yıldır Sudan’ın doğal kaynaklarına ilgi duyan Körfez ülkelerinden biri. 1969–1985 yılları arasında Sudan Devlet Başkanı olan Cafer Nimeyri, Körfez yatırımları karşılığında Sudan’ın “Arap dünyasının tahıl ambarı” olacağını vaat etmişti.
Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve BAE, farklı siyasi amaçlarla Sudan’a yatırım yaptı. Suudi Arabistan ve BAE, özellikle tarım alanında milyarlarca dolarlık yatırım yaparak kendi gıda güvenliklerini sağlamaya çalıştı. Bu yatırımlar, önce Nimeyri, sonra da 1989’da darbeyle iktidara gelen Ömer el-Beşir döneminde devam etti.
ABD’nin Beşir’e uyguladığı yaptırımlar, Körfez sermayesinin Sudan’a akmasını durduramadı. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırmacısı Horner’a göre “Gıdasının yüzde 80’inden fazlasını ithal eden bu zengin Körfez monarşileri için, Sudan’ın tarım, hayvancılık ve maden kaynaklarına erişim yaşamî bir mesele haline geldi.”
Sudan’ın Kızıldeniz üzerindeki stratejik konumu, BAE için ayrıca cazipti. Aralık 2022’de devlet şirketi Abu Dhabi Ports Group ve Invictus Investment, 6 milyar dolarlık bir anlaşmayla Abu Amama Limanına yatırım yapma kararı aldı. Ancak Sudan’daki fiili lider Abdülfettah el-Burhan bu sözleşmeyi iptal etti. Yine de BAE, yeni bir yönetimle bu projeyi yeniden canlandırmak istiyor.
BAE bankaları, Sudan’ın en büyük ticari bankası olan Hartum Bankası’nda hisselere sahip. Bu banka, milyonlarca yerinden edilmiş Sudanlıya ve kamu kurumlarına dijital para transfer hizmeti sağlıyor.
Ancak Sudan’ın altın rezervleri, hem RSF ve ordu için hem de BAE açısından en kritik kaynak olarak öne çıkıyor; çünkü bu iki güç artık yalnızca askerî değil, aynı zamanda ekonomik aktörler olarak hareket ediyor.
Altın, Sudan’ın ihracatının yaklaşık %49’unu oluşturuyor. Devlete ait Sudan Maden Kaynakları Şirketi, Şubat ayında yaptığı açıklamada, ordu kontrolündeki bölgelerde 2024 yılında altın üretiminin 74 tona ulaştığını, 2022’de ise bu rakamın 41,8 ton olduğunu bildirdi. Sudan Merkez Bankası’na göre, 2024 yılında ordu denetimindeki bölgelerden yapılan resmî altın ihracatının %97’si BAE’ye gitti ve ülke bu satışlardan 1,52 milyar dolar kazandı.
Ancak bu resmî ihracat, buzdağının yalnızca görünen kısmı. Tahminlere göre, Sudan’ın toplam altın üretiminin %90’ı kaçak yollarla ülke dışına çıkarılıyor. Bu yasadışı ticaretin yıllık hacmi yaklaşık 13,4 milyar dolar. Kaçak altın, genellikle Çad, Mısır, Etiyopya, Uganda ve Güney Sudan üzerinden geçerek nihayetinde BAE’ye ulaşıyor.
Chatham House için geçen ay hazırladıkları raporda Ahmed Soliman ve Dr. Suliman Baldo şöyle yazdı:
“BAE, Sudan’daki çatışmalardan elde edilen altından kazanç sağlamaya devam ediyor. Savaş yaşanan ülkelerden veya silahlı grupların kontrol ettiği bölgelerden yapılan el işçiliği altın ithalatına yönelik kısıtlamalar hâlâ zayıf biçimde uygulanıyor.”
BAE’nin bu ticaretteki en önemli bağlantısı, Hemedti. BAE, onunla özel bir ilişki kurdu; Hemedti, Yemen’deki Husilere karşı savaşta BAE ve Suudi Arabistan’a destek vermek için RSF birliklerini göndermeyi kabul etmişti. Hemedti, ailesine ait Algunade adlı şirket aracılığıyla Darfur’daki birçok altın madeninin sahibi.
BAE’nin ilgisi yalnızca ekonomik değil, siyasi nedenlere de dayanıyor. Ülke, Doğu Libya ve Güney Yemen’de olduğu gibi, Sudan’da da Beşir döneminde hâkim olan İslamcı ideolojiye karşı mücadele yürütmek istiyor.
Kolektif baskı
RSF’ye verdiği desteğin itibar açısından riskli hale gelmesiyle birlikte, BAE’nin artık Sudan krizinin çözümüne katkıda bulunması yönünde uluslararası baskı artıyor.
ABD, RSF’yi dolaylı olarak destekleyen BAE ve orduyu destekleyen Mısır olmak üzere Sudan’daki iki dış güç arasında uzlaşma sağlanarak çözümün bulunabileceğini umuyor. Bu iki ülkenin, kendi vekil güçlerini ateşkese zorlaması hedefleniyor.
Ufukta ateşkes yok
ABD’nin Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Boulos, Sudan ordusu ile paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (RSF), insani bir ateşkes için hazırlanan ön anlaşma planını prensipte kabul ettiğini ve bu yöndeki çabaların sürdüğünü açıkladı.
Boulos, Pazartesi günü Sudan Tribune tarafından aktarılan açıklamasında, “Her iki taraf da prensipte anlaşmayı kabul etti, hiçbirinden ilk itiraz gelmedi. Şu anda ayrıntılar üzerinde çalışıyoruz,” dedi.
ABD’li danışman, Sudan’da tam bir ateşkes ve ateşkes sonrası süreci kapsayan bu yeni girişimin, Eylül ayında Washington’da toplanan Uluslararası Dörtlü’nün (ABD, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE) üzerinde uzlaştığı çerçevede yürütüldüğünü belirtti.
12 Eylül’de yayımlanan bu ortak bildiride, Sudan’da üç aylık bir insani ateşkes çağrısı yapılmış, bu sürede ülke genelinde acil yardım ulaştırılmasının ve kalıcı bir ateşkese geçişin hedeflendiği açıklanmıştı. ABD liderliğindeki komite, bu sürecin ardından dokuz ay sürecek bir geçiş döneminde bağımsız, sivil liderliğinde bir hükûmetin kurulmasını da önermişti.
Boulos, şu anda RSF ile Sudan ordusu arasında doğrudan veya dolaylı bir müzakere yürütülmediğini, ancak sürecin ABD öncülüğünde ayrı bir iletişim hattı aracılığıyla sürdüğünü söyledi.
Sudan’da ordu destekli hükûmetin savunma bakanı, güvenlik ve savunma konseyinin ABD’nin ateşkes önerisini görüşmesinin ardından, ordunun Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) adlı paramiliter gruba karşı savaşını sürdüreceğini açıkladı.
Hassan Kabroun, Salı günü devlet televizyonunda yayımlanan konuşmasında, “Sudan halkının mücadelesine yönelik hazırlıklar sürüyor,” diyerek bu hazırlıkları “meşru bir ulusal hak” olarak nitelendirdi.
Ancak Kabroun, barışın sağlanması için “çabaları ve önerileri” dolayısıyla ABD Başkanı Donald Trump yönetimine teşekkür etti.
ABD’nin önerdiği ateşkes planının ayrıntıları henüz açıklanmadı. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Salı günü yaptığı açıklamada, Washington’un Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile birlikte barış anlaşması sağlamak için “aktif olarak çaba gösterdiğini” söyledi.
Leavitt, “Bu çatışmanın barışçıl biçimde sona erdiğini görmek istiyoruz; tıpkı daha önce birçok başka çatışmada olduğu gibi,” dedi. “Ama gerçek şu ki, şu anda sahadaki durum son derece karmaşık" ifadelerini kullandı.
Kaynak: Gazete Oksijen