28 Mart 2024, Perşembe
Haber Giriş: 03.09.2021 04:30 | Son Güncelleme: 25.04.2022 15:39

‘Erken ergenlik’ tehdidi

Mark Hyman
Mark Hyman
‘Erken ergenlik’ tehdidi
Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta Elizabeth Boham’la çocuklardaki hormonal düzensizlikler ve erken ergenlik üzerine konuşacağız. Yıllardır fonksiyonel tıp alanında çalışıyorum ve hormona bağlı tuhaflıkların giderek arttığını görüyorum. Tuhaflıktan kastım birtakım hormonal düzensizlikler. Bu konuda genel bir bilinçsizlik olduğu için mücadele bile etmiyoruz. Hoş geldin Liz; bize çocukların neden vaktinden önce ergenliğe girdiğinden bahseder misin? Dr. Elizabeth Boham: Merhaba. Hormonlarımızdaki değişimler yüzünden sağlığımızın bozulduğunu görüyoruz. Normalde kızlar için ergenlik 8-13 yaşlarında başlar; yani kız çocukları ortalama 10.5 yaşında ergenliğe girer. Önce göğüsler çıkmaya, sonra kasık bölgesi tüylenmeye başlar. Bundan bir iki yıl sonra da âdet görmeye başlanır. Erkeklerde ise 9 ila 14 yaşlarında ergenliğe girer. Ortalama 11.5 yaş denebilir. Tabii bu sürelerde farklılıklar olabilir ve bu normaldir. Bu yüzden ebeveynlerin telaşa kapılmasına gerek yok. Öte yandan son dönemde hem kızların hem de erkeklerin ergenliğe daha erken girmeye başladığını görüyoruz. Peki hangi yaşta olursa endişelenmek ve doktora danışmak gerekir? Vaktinden önce ergenlikten söz edebilmek için kızlarda ilk belirtilerin sekiz yaşından önce, erkeklerde ise dokuz yaşından önce görülmesi gerekir. Kızlarda 6, erkeklerde 7 yaşında görülmeye başlıyorsa daha dikkatli olmak gerekir. Geçmişe göre çocukların ergenliğe girme yaşında ciddi bir farklılık var. Araştırmalara göre çocukların yüzde 7 ila 23’ü ergenliğe eskisinden daha erken giriyor. Bunun sebepleri var. Mesela çevremiz, hormon seviyelerimiz üzerinde kesinlikle etkili. Buna dikkat etmek gerek, çünkü doğurganlıktan endometriozis adı verilen rahim urlarına, kanserden ergenliğe kadar her şeyi etkiliyor. Ergenlik zamanı üzerinde etkili olan, beslenme ve kilo gibi unsurlar da var.  Dr. Mark Hyman: Gördüğüm kadarıyla erken ergenliğe sebep olan şey hormonal düzensizlik ve bunun iki temel nedeni var. Biri çevresel toksinler, diğeri ise aldığımız besinler. Yediklerimiz hormonal değişikliğe yol açıyor. Bu iki etken hormonal gelişimi nasıl etkiliyor?  Dr. Elizabeth Boham: Kilo alınca vücudumuzdaki hormonlarda değişim olduğunu biliyoruz. Vücudumuzdaki yağ arttıkça, östrojen seviyemiz de yükseliyor. Yani çocuklarımız fazla kilolu veya obez olduğunda, ergenliğe daha erken girme eğilimi gösteriyorlar. Örneğin Amerika’da beş çocuktan biri obez; bu yüzden görülen hormon değişiklikleri şaşırtıcı değil.  Bunun esas sebebi ise yediklerimiz. Çocuklar çok fazla işlenmiş gıda, işlenmiş karbonhidrat, şekerli gıda, soda ve hazır meyve suyu içince, restoranların çocuk menüleriyle beslenince kilo alıyorlar. Bu da hormon seviyelerinin artmasına yol açıyor. Vaktinden önce ergenliğin daha sık görülmesinin nedeni bu. Beslenme birkaç şekilde etkileyebiliyor. Örneğin hormonal dengeye, özellikle de insüline etki ediyor. İşlenmiş karbonhidrat ve basit şeker içeriği yüksek gıdalar tüketirsek, insülin seviyemiz çok daha yüksek oluyor. Yüksek insülin seviyesi vücuttaki diğer büyüme hormonlarını harekete geçiriyor; bunun üzerine özellikle karın bölgesinde yağlanma ve kilo alma süreci başlıyor. Bu kilolar vücutta daha fazla östrojen üretilmesini beraberinde getiriyor ve bu süreç bir kısır döngüye dönüşüyor. Kilolu ve obez çocukların ergenliğe daha erken girdikleri biliniyor. Yine biliyoruz ki, ergenliğe erken giren çocukların büyüyünce kilo alma riski de daha fazla. Hatta kısırlık ve insülin direnci sorunlarıyla bağlantılı olan polikistik over sendromu (PCOS) görülme ihtimali artıyor. Bazen aileler buna çok önem vermiyor; ama bu kısır döngüyü başlatmamak gerek. 

Obezite sonucunda östrojen miktarı artıyor

Dr. Mark Hyman: Özetlersek, işlenmiş gıdalar obeziteye yol açıyor. Yüksek insülin seviyesi ve obezite sonucunda üretilen östrojen miktarı da artıyor. Yağ hücreleri aromataz enzimi aracılığıyla ekstra östrojen üretiyor. Bu enzim örneğin erkeklerde testosteronu östrojene çeviriyor; bu iyi bir şey değil.  Şu anda korkutucu bir dönemdeyiz. Beslenmemiz ve yaşadığımız çevre hormonal değişimleri tetikliyor; özellikle de çocuklarda ve doğurganlık konusunda etkileri görülüyor. Erken ergenliğe yol açan bazı genetik sorunlar olabilir; ama biz buna çok girmeyeceğiz. Biraz da çevresel toksinlerin rolünden söz edelim. Endokrin sistemin çalışmasını aksatan kimyasallar hormonlarda sapmalara yol açıyor. Dr. Elizabeth Boham: Ergenlik zamanını değiştirebilecek, nadir görülen genetik veya tümöre bağlı sorunlar olabilir. Ama biz burada çoğunluğu etkileyen ve ilk bakışta çok göze çarpmayan değişimlere odaklanacağız. Kilo, vücut yağı ve beslenmenin yanı sıra, endokrin sisteminin işleyişini bozan kimyasallar da çok önemli. Böyle çok sayıda kimyasal mevcut ve bunlar erken ergenliğe yol açabiliyor. Dioksinler, pestisitler ve herbisitlerin, ayrıca güve ve küf ilacı olarak kullanılan DCB’nin (diklorobenzen) kız çocuklarında erken ergenliğe yol açabildiği biliniyor. Parabenler de benzer bir etki yapıyor. Parabenler çok tehlikeli. Nemlendirici, güneş kremi, makyaj ürünleri paraben içerebiliyor. Şampuan, saç kremi, vücut bakım ürünleri de östrojen üretimini sekteye uğratabiliyor. Bunlar zeno-östrojen, yani sahte östrojen olarak vücutta östrojen etkisi yapabiliyor. Mesela gıdada paraben bulunacağı aklıma gelmezdi. Ama biraz araştırma yapınca bazı işlenmiş gıdalarda, kek ve çöreklerde, mısır cipslerinde bulunabildiğini gördüm. Sanırım daha yumuşak ve çıtır yapıyor. Yine de niye paraben yediğimiz hakkında hiçbir fikrim yok.  Dr. Mark Hyman: Bahsettiklerin aslında plastik. Bunlar petrokimyasal ürünler. Olan şu: Petrokimyasal ürünler plastik bileşiklere dönüştürülüyor ve gündelik kullanıma giriyor. Kişisel bakım ürünleri, temizlik ürünleri, gıda ve suda bunlardan var. Çok korkutucu. Bu bileşikler çevremiz ve insan biyolojisi üzerinde sarsıcı etkilere yol açıyor. Peki, erken ergenliğin teşhisi ve tedavisi açısından geleneksel tıp ile fonksiyonel tıp arasında ne farklar var? Nasıl besleniyor, hangi kimyasallara maruz kalıyor?  Dr. Elizabeth Boham: Fonksiyonel tıpta hastanın geçmişine her zaman detaylı bir şekilde bakıyoruz. Hayatının önceki dönemlerinde nelere maruz kaldığını, nasıl beslendiğini, durumunun beslenmeye mi yoksa toksinlere mi bağlı olduğunu saptamaya çalışıyoruz. Bunun için derinlemesine testler yapıyoruz. Antikor testleriyle paraben gibi zeno-östrojenlere, pestisit ve herbisitlere, dioksin ve BPA’ya maruz kalma seviyelerini araştırıyoruz. Tüm bunlar bize hastanın detoksifikasyon sistemine mi, beslenmesine mi, yoksa her ikisine birden mi odaklanmamız gerektiğini gösteriyor.  Dr. Mark Hyman: Yani esas olan, vücudumuzun bunlardan arınma becerisini artırmak. Dr. Elizabeth Boham: Vücudumuzun dengeyi yeniden sağlama ve kendini iyileştirme konusunda müthiş bir becerisi var. Önce diyetle başlıyoruz ve zararlı şeyleri hastanın beslenme düzeninden çıkarmaya çalışıyoruz. Sonra vücudun zehirlerden arınma becerisini destekliyoruz. Bunun için en önemli unsurlardan biri bitkisel gıdalar. Renkli bitkisel gıdalar vücudun detoks sistemini güçlendirmede müthiş yararlı. Gökkuşağının her rengindeki doğal besinleri her gün tüketmek gerekiyor. Yeşil, sarı, kırmızı, turuncu, mor, mavi ve taba rengi doğal besinleri tüketmeliyiz. Oğlum bu yaz bir kampta çalışıyordu. Çocukların hiç bitkisel gıda tüketmediğini fark etmiş. Tüm çocukların işlenmiş, ambalajlı berbat şeylerle beslendiğini söyledi. Bu vücuttaki detoks sistemi için hiç iyi değil. Bu yüzden onları doğru besinlere alıştırmak ve bunları her gün tüketmelerini sağlamak önemli. 

Toksinlerden kurtulmanın en iyi yolu egzersiz

Dr. Mark Hyman: 10 yaşındaki bir kızdan bahsetmiştin. Örnek bir vakaydı; biraz anlatabilir misin? Dr. Elizabeth Boham: Bazen aileler çocuklarının gelişiminin normal olup olmadığını öğrenmek için gelebiliyor. Bu kız 10 yaşındaydı; yani sekiz yaşını geçtiği için erken ergenlik teşhisi konamayacak kadar büyüktü. Ama annesi biraz endişeliydi. Daha çabuk kilo aldığını, diğer kız kardeşlerinden daha hızlı geliştiğini fark etmişti.  Muayenede çok sorun görünmüyordu, ama kilo fazlası vardı; hatta resmi kriterlere göre obezdi. Çocuklar vücut kitle indeksinde yüzde 95’in üzerindeyse obez kabul ediliyor. Bunu büyüme eğrisine göre ölçüyoruz. Bu kız da obezite dilimi içindeydi; dolayısıyla besleyici olmayan gıdaları diyetinden çıkardık. Kraker, patlamış mısır, kek, meyve suyu tüketmemesini önerdik. Ayrıca yeterince sebze yemiyordu. Bu yüzden beslenmeye odaklandık.  Ayrıca zeno-öszrojen ve detoks seviyesine baktık; bunlar iyi görünüyordu. Sadece brokoli, soğan ve sebze çorbası gibi yiyeceklere yönlendirdik. Kullandıkları cilt bakım ürünlerinin zararsız olanlardan seçilmesini sağladık. Biraz daha hareket etmesi gerekiyordu. Egzersiz sayesinde terliyoruz ve bu, vücuttaki toksinlerden kurtulmanın en iyi yollarından biri. Üstelik egzersiz insülin duyarlılığımıza da yardımcı oluyor; bu sayede kilo veriyor ve sağlıklı kiloda kalabiliyoruz. Bu küçük kız çok başarılı oldu. Kilo vermedi; zaten bu yaşta genellikle kilo vermeye değil, aynı kiloda tutmaya odaklanıyoruz. Çünkü çocuğun boyu uzadıkça vücut kitle indeksi normal seviyeye geliyor. Tedavi sonucu ilk kez 13 yaşında, yani zamanında âdet gördü. Her şey yoluna girdi.  Dr. Mark Hyman: Yani çocukların beslenmesi ve çevreden maruz kaldıkları şeyler üzerinde çalışmak büyük fark yaratabiliyor.  Dr. Elizabeth Boham: Kesinlikle; üstelik böyle yaparak ileri ki yaşamlarındaki sorunları önleme şansımız var. Çocuklarımızı küçüklükte nasıl beslediğimiz sağlıkları üzerinde büyük etkiler yaratıyor. Ergenliğe giriş zamanı, ileri ki yaşamlarında obezite ve hormon dengesizliği gibi sorunlara yol açabilir. 

Anne karnındaki ortam bile çocukların geleceğini etkiliyor

Dr. Mark Hyman: Çocuk daha yüz günlükken, bin günlükken yapılanların bile sonuçları olabilir. Anne karnındaki ortam bile gelişimlerini etkileyebiliyor. Hamilelikte veya bebeklik döneminde çocuğun nasıl besleneceğine dikkat etmeliyiz. Birçok bebek mamasında zararlı maddeler var. Bu korkutucu görünüyor; ama esas olan dikkat etmek. Çünkü ilk adım doğru atılırsa uzun vadedeki sorunlardan kaçınmak mümkün. Bu sorunlar sadece erken ergenlikle veya çocuklarla sınırlı değil; hormonal işlev bozukluğunun her türlüsü görülüyor. Mesela prostat, meme, rahim, yumurtalık gibi birçok kanser türü hormonlarla ilişkili. Kısırlık oranının arttığını, doğumlarda erkek/kız oranının değiştiğini görüyoruz. Beslenmenin ve çevresel toksinlerin sarsıcı etkileri var. Ama çaresiz değiliz; bunları teşhis ve tedavi etmenin, sorunun kökenine inip bu problemlerden kaçınmanın yolları var. .  Yapılması gereken şey işlenmemiş gıdalar tüketmek, bitkisel açıdan zengin bir diyet uygulamak ve gerçekten kaliteli yiyeceklere yönelmek. Tüm bu kimyasallardan, şekerlerden ve işlenmiş gıdalardan kaçınırsak toksik yükümüzü azaltabiliriz. Fonksiyonel tıbbın amacı insanların farkındalığını artırmak, daha sağlıklı olmalarını sağlayacak bir yol haritası sunmak; bunun için de zararlı şeyleri azaltıp, vücudunuzun ihtiyaç duyduklarını artırmak gerekiyor.  Bu biraz ağır bir konu; çünkü çocuklarımız zarar görüyor ve doğurganlık tehdidi söz konusu. Yani bu insanlık için bir var olma meselesi. Bana kalırsa şu anda kobay gibi yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz dünyada yeterli testler yapılmadan, yeterli tecrübeye sahip olunmadan birçok şey bizim üzerimizde deneniyor. Çoğu zaman onlarca, yüzlerce kimyasala maruz kalıyoruz ve bunların her biri diğerlerinin de olumsuz etkisini artırıyor. Yani bir bir daha iki etmiyor; bir araya gelerek basit bir dozdan çok daha büyük bir bozulmaya yol açıyorlar. Bu yüzden, söylediğim gibi, elimizdeki değişim fırsatını iyi kullanmalıyız. Herkesin ne yediğine ve nelere maruz kaldığını dikkat etmesi gerekiyor. Teşekkürler Liz, görüşmek üzere.