19 Nisan 2024, Cuma
Haber Giriş: 23.04.2021 06:00 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:15

Gezegenimizin nefesi kesilmek üzere

Türkiye’de alanının en önemli bilim insanlarından Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu iklim krizinin fotoğrafını Oksijen için çekti. Konuyu tüm boyutlarıyla ele alan Şekercioğlu’na göre krizin büyüklüğünü henüz kavramış değiliz
Gezegenimizin nefesi kesilmek üzere
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu küçük yaşta başlayan doğa ve canlılarla ilgili merakını Harvard ve Stanford’taki eğitimiyle taçlandırdı. 2011’de National Geographic tarafından ‘Yılın Yükselen Kaşifi’ seçilen Şekercioğlu yaklaşık 20 yıldır senenin 3-4 ayını Türkiye’de geçiriyor. ABD’de yaşayan, akademik çalışmalarına ve belgesel programlarına Türkiye’de devam eden Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, pandemiyi, küresel iklim değişikliğini, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan canlı türlerini, çevreyi ve doğayı korumak için yönetimler ve insanlara ne gibi görevler düştüğünü anlattı.

İklim krizi

Şekercioğlu’na göre, sorunun temelinde aşırı tüketim var. “Türkiye’de yaşayan herhangi bir kişinin şunu anlaması lazım, ne kadar tüketim yaparsak küresel iklim değişikliğine o kadar katkıda bulunuyoruz. Hepimiz vegan olsak da bisikletle işe gitsek de sadece bireysel faaliyetler yeterli değil. Devletler tarafından emisyonların en aza indirilmesi, bunu da vatandaşların talep etmesi lazım. Küresel ısınmayla ortalama ısı artıyor; sisteme daha fazla enerji girdiği için hava olayları da daha şiddetli hale geliyor. Güçlü sağanak, dolu, kar yağışı, hortumdan oluşan ve Downburst denilen hava olayları daha da sık görülecek. Bunun benzerini Eylül’de Utah’ta yaşadık. Ani hava değişimiyle sıcaklık 36’dan gece eksi 2 dereceye düştü. Utah’ta saatte 180 km’ye varan büyük bir rüzgar oluşturdu. South Salt Lake’i darmadağın etti, binlerce ağaç devrildi. Bu tip olayları daha sık görmeye başladık. Türkiye’de de daha sık göreceğiz.

Enerji tercihi

Küresel iklim değişikliğiyle başa çıkmak için Şekercioğlu’na göre hem bireylere hem de yönetimlere görevler düşüyor. “Öncelikle bireylerin hayat tarzlarını değiştirmesi lazım. Davranışlarımızın direkt etkisinin yanında, başkalarını eğitme, örnek olma ve kamuoyu oluşturma etkisi de var. Örneğin hepimiz vegan olsak, bisiklete binsek toplumun yapısı o kadar değişir ki, yöneticiler de farklı bir toplum yapısını ortaya koyar. Enerjide değişim sürecindeyiz. Kömür ile petrol, güneş ve rüzgar enerjisinden daha pahalı  hale geldi. 2020’de Uluslararası Enerji Ajansı, güneş enerjisinin artık dünya tarihindeki en ucuz elektrik kaynağı haline geldiğini ilan etti. Ama doğaya zarar veren madencilik ve kömür gibi sektörlere maddi destek veriliyor, bunlar sübvanse ediliyor. Vergilerimizle bu sektörleri ayakta tutuyoruz. Kömür lobisi çok güçlü. Küresel ısınmaya katkı yapan devletlere yaptırımlar konuşulmaya başladı. Ama biz sera gazı emisyonlarını artıran kömürü vergilerimizle on milyarlarca lira desteklerken, emisyonları azaltacak elektrikli araçlarda bu vergileri artırıyoruz. Türkiye sadece 2005-2014 yılları arasında kömür üretimine 5.2 milyar dolar (43 milyar TL) devlet desteği verdi. Türkiye’nin kömür ve petrol gibi fosil yakıtlara yılda 300 milyon - 1.6 milyar dolar destek verdiği ve gerçek rakamların daha da yüksek olduğu tahmin ediliyor.”

Canlı türleri

Küresel iklim değişikliğinden kuşkusuz insanlar ve doğa kadar canlılar da etkileniyor. Şekercioğlu bunu çarpıcı örneklerle açıklıyor. “Bir dağın farklı yüksekliklerinde farklı türler yaşar. Artan sıcaklıkla habitatlar giderek daha yukarı çıkıyor. Belli bir sıcaklıktan sonra o tür için o dağ yaşanmaz hale geliyor. Birçok tropik ormanda her 150-200 metrede sıcaklık 1 derece düşer. Türkiye’de sıcaklık her 150 metrede yaklaşık 1 derece düşer. Bunun tersini düşünelim. Aynı noktada sıcaklık 1 derece artarsa, canlıların Türkiye’de 150 metre, çok nemli ormanlarda ise, 200 metre daha yukarı çıkması lazım. En kötü ısınma senaryosu 6.4 derece. 2008’deki en kötü senaryoya göre, dünyadaki  kara kuşu türlerinin yüzde 30’unun (2 bin 500 kuş türü) 2100’e kadar soylarının tamamen tükeneceğini hesapladık. Dünyadaki kuş türlerinin yüzde 86’sı karasal habitatta yaşıyor. Bu, kuş türlerinin yedide altısına denk geliyor. Ortalama senaryoda ise 400 ila 550 kuş türünün soyu tükeniyor. Bunun için, 2008’de 2100’ün sonuna kadar 2.8 derece ısınmayı öngörüyorduk. Şu anki senaryoya göre ise 3.5 dereceyi geçeceğiz. İlerlememiz gerekirken 13-14 yılda daha da kötüye gitmişiz. İnsanoğlu pes ederse o zaman facia olacak. Biz bunun ne kadar büyük bir kriz olduğunu hala anlayamadık.”
Şekercioğlu, Papua Yeni Gine’de yerlilerle birlikte
Şekercioğlu, Papua Yeni Gine’de yerlilerle birlikte

Sudaki tehlike

Şekercioğlu, Türkiye’de en çok balıkların soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor. “Sulak alanlar kuruduğu zaman göçmen kuşlar gidebilir. 2007’de tüm kuşların göçmenlik durumu analizini yaptım. Bu analizim, dünyadaki göçmen kuş türlerinin tüm kuş türlerinin yüzde 18’i olduğunu gösterdi. Yani dünyadaki kuş türlerinin beşte birinden azı göçmen. Yüzde 82’si ise hayatlarını tek bir noktada geçiriyor. Bu kuşlar ani bir iklim değişikliğinde başka bir yere gidemiyor, birçoğu yok oluyor. Kuşların hayatını bir şey tehdit ediyorsa, daha az hareket edebilen ve uçamayan diğer canlıları daha fazla tehdit ediyor. Örneğin ABD’de en tehlikede olan tatlı su canlı türleridir; tatlı su böcekleri, tatlı su salyangozları. Yüzde 50 ile yüzde 70’den fazlasının soyu tehlikede. Türkiye için de aynı şey geçerli. Türkiye’de endemik ve küresel olarak soyu tükenmiş olduğu bilinen 4 türümüz de göl endemiği balıklarımız. Eğirdir Golyan balığı (Pseudophoxinus handlirschi), Gölcük yıllık balığı (Aphanius splendens), Beyşehir İnci balığı (Alburnus akili) ve de İznik İnci balığı (Alburnus nicaeensis) Türkiye’deki 61 tür endemik tatlı su balığının yaklaşık yarısının nesli kritik tehlikede olduğu düşünülüyor.”

Işık kirliliği

Şekercioğlu, Antalya’da falezlerin ışıklandırılmasını da son derece yanlış buluyor. “Gereksiz ışık, gereksiz enerji, gereksiz daha fazla küresel emisyon, daha fazla sera gazı salımı demek. Türkiye’de ışık kirliliğinin maliyeti yıllık 400 milyon lira. Bütün canlıların ışığa bağlı bir ritmi vardır. Ancak biz yapay ışık kaynaklarıyla kendi biyolojik saatimizi bozuyoruz. Doğada ise geceye alışkın canlıların düzeni bozuluyor. Göçmen kuşlar insan kaynaklı ışıktan duvara çarpıp ölüyor. Dünyada her yıl milyonlarca kuş ve trilyonlarca böcek bu şekilde ölüyor. Antalya falezlerinin dibinde Akdeniz fokları var. Dünyanın ender fok türlerinden ve sayıları 700’den az. Bunların 100 kadarı Türkiye’de yaşıyor onlar da strese girecek. Çok az ışık kirliliği olan Utah Milli Parkı’nda  bile, canlıların zarar görmesi için ‘Işıklandırmayı nasıl minimuma indirebiliriz?’ diye bilim insanlarına davet yolluyor. Ama Antalya’da belediye, kimseye sormadan falezleri pembe ışığa gömüyor.”

Avcılık sorunu

Şekercioğlu, Utah ve Koç Üniversitelerinde öğretim üyeliğinin yanı sıra, Kars KuzeyDoğa Derneği’nin Başkanı olarak da aktif çalışıyor
Şekercioğlu, Utah ve Koç Üniversitelerinde öğretim üyeliğinin yanı sıra, Kars KuzeyDoğa Derneği’nin Başkanı olarak da aktif çalışıyor
İhaleyle avlanma konusuna da değinen Prof. Dr. Şekercioğlu, “Bağımsız bir doğa koruma bütçesi oluşturmalıyız” diyor ve ekliyor. “Ben avcı değilim. Hiçbir zaman da avlanmam. Kaçak avdan dolayı birçok hayvan türünün soyu tehlikede. Türkiye’de kaçak av yasal avdan 10 kat daha büyük bir sorun. Diyelim ihaleli yasal avı bitirdik; Türkiye’de avlanan hayvanların onda birini kurtarmış oluruz. İhaleli avlardan gelen paranın bir kısmı, Milli Parklar bütçesinde kaçak ava karşı kullanılıyor. Yasal avı bitirince kaçak av daha çok artacaktır. ABD’de avdan gelen gelir de av hayvanları popülasyonunu korumak için kullanılır. Ben buna doğru bir şey demiyorum. Ahlaki değil. Popülasyonun yüzde 20’sini avlatıyorsunuz; yüzde 80’ini koruyorsunuz mekanizma böyle. Doğa korumaya ayrılan bütçe için devletin yasal avdan gelen paraya ihtiyacı olmamalı.”

Soy durumlarını bilmiyoruz bile

Türkiye’de 100 binden fazla canlı türü olduğunu söyleyen Şekercioğlu, bunlardan 28 bininin tanımlandığını, yüzde 2-3’ünün soy tehlike durumunun tespit edildiğini söylüyor: “Yüzde 97- 98’inin durumunu bilmiyoruz. Değerlendirilmiş hayvan türlerimizin yüzde 26’sının da durumu kötü.”