20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 15.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Pandora’nın gör dediği: Hangi yasayı istersiniz?

Geçtiğimiz günlerde kamuya açıklanan ve vergi cennetlerini gösteren Pandora Belgeleri’ni yorumlayan Columbia Üniversitesi Hukuk Profesörü Pistor, kanunun “seyyar bir şeye dönüştüğünü” söylüyor ve demokrasinin gördüğü zarara dikkat çekiyor
Pandora’nın gör dediği: Hangi yasayı istersiniz?
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından yürütülen yeni “Pandora Belgeleri” soruşturması dünyada infial yarattı. Siyasetçiler, iş insanları, spor yıldızları ve kültür ikonlarının servetlerini sakladıkları ve bu konuda yalan söyledikleri ortaya çıktı. Peki onlara yardımcı olan avukat ve muhasebecilerden hesap sormak mümkün olacak mı? ICIJ soruşturmasının ortaya serdiği uygulamalar aslında zaten biliniyor. Olayın ölçeği, büyüklüğü ve bugünün ultra-zengin ve güçlü kişilerinin kanunları oyuncağa çevirmesine izin vermek için silah olarak kullanılan kanuni yöntemler, elbette haber değeri taşıyor. Bu ifşanın tek şok edici yanı, söz konusu uygulamaları ortaya çıkarmak için dünyanın her yerinden, kendi güvenliğini ve kariyerini tehlikeye atan 600 gazetecinin çıkmış olması. Görevin zorluğu, aslında avukatların, yasama organlarının ve mahkemelerin, yasaları elitler lehine nasıl eğip büktüğünün bir göstergesi. Günümüzün zengin ve güçlü insanları servetlerini saklamak için yüzyıllardır kullanılan kanunlaştırma stratejilerinden yararlanıyor. 1535 yılında İngiltere Kralı VIII. Henry, vergi kaçırma aracına dönüştüğü gerekçesiyle “istimal” veya “kullanım hakkı” olarak bilinen yasal yola göz açtırmıyordu. Ancak kısa süre içinde kullanım hakkının yerine daha iyi bir çare bulundu: “Tröst”.  Tröst, servetin oluşması ve korunması için bulunmuş en ustalıklı yasal araçlardan biri olmaya devam ediyor. Eski dönemlerde, zenginlerin veraset kurallarının etrafından dolaşmasını sağlıyordu. Bugün ise vergiden kaçınmak için ilk başvurulan yol. 

İstediğin ülkeyi seç

Tröstün dünyadaki seçkinler için gözde bir kanuni aygıt haline gelmesini sağlayan şey, piyasadaki görülmez bir elden ziyade, maksatlı bir hukuki tasarımdı. Avukatlar mevcut sınırları sonuna kadar zorladı, mahkemeler onların getirdiği yenilikleri tanıdı ve yürürlüğe koydu; son olarak kanun yapıcılar da bu uygulamaları yasalaştırarak mevzuata dahil etti.  Bu aygıttan yoksun olan ülkeler de benzer yasaları taklide özendirildi. 1985 tarihli, Tröstlerin Tanınmasına ve Uygulanacak Kanuna Dair Lahey Sözleşmesi adındaki uluslararası anlaşma, bu amaçla benimsendi.  Küreselleşme çağında çoğu yasama organının kontrol gücü fiilen ortadan kalkmış durumda çünkü kanun seyyar bir şeye dönüştü. “Doğru” yasa bir ülkede yoksa diğerinde olabiliyor. İşin yapıldığı yerde yabancı hukuk tanınıyor ve uygulanıyorsa, kanuni ve muhasebe evrakları en dost canlısı yabancı yargı bölgesine yönlendiriliyor ve işlem böylece tamamlanıyor. 

Demokrasi tehdit altında

Böylelikle ulusal hukuk sistemleri, uluslararası seçenekler menüsünün unsurları haline geldi. Varlık sahipleri, bu opsiyonlardan birini tercih ederek kendileri için geçerli olacak kanunları seçebiliyor. Pasaporta veya vizeye ihtiyaçları yok; kanuni bir zırhları olması yetiyor. Bu şekilde az sayıdaki ayrıcalıklı kişi, ne kadar vergi ödeyeceklerine ve hangi düzenlemelere tabi olacaklarına karar verebiliyor. Kanuni engelleri aşmanın bu kadar kolay olmadığı durumlarda ise dünyanın lider hukuk bürolarındaki avukatlar, bir ülkeyi küresel finansın “en iyi uygulamalarına” uyumlu hale getirecek düzenleme taslakları hazırlıyor.  Bu faaliyetlerin maliyetini ise yeterince zengin olmayanlar üstleniyor. Ancak hukuku zenginler ve güçlüler için altın madenine çevirmek, bariz eşitsizliklerin çok ötesine uzanan zarara yol açıyor. Hukukun meşruiyetinin altını oyabilecek bu uygulamalar, demokratik yönetişimin temellerini sarsma tehdidi taşıyor.  Zengin elitler ve avukatları yaptıkları her şeyin kanunlar çerçevesinde olduğunu ne kadar çok iddia ederse, halkın hukuka güveni bir o kadar azalıyor. Bugünün küresel elitleri hukuktan özel servet devşirmeyi sürdürebilir. Ancak her madenin bir sonu vardır. Bu kaynak tükenince, hukuka duyulan güveni geri kazanmak zor olabilir. O gün geldiğinde, zenginler de aslında en değerli varlığı kaybetmiş olacak. © Project Syndicate