29 Mart 2024, Cuma
22.01.2021 08:00

Trump sonrası Amerikan kurumlarının durumu

Trump’ın 6 Ocak’ta yaptıklarından sonra Amerikan kurumlarının rahatlıkla ayakta kalacağını sanmak devasa bir hata olur. Bu kurumların zaaflarını kabullenmeli ve onları yeniden inşa etmeye başlamalıyız

6 Ocak günü Donald Trump taraftarlarının ABD Kongre Binası’na düzenlediği baskın Amerikan tarihinin dönüm noktalarından biri olarak hatırlanabilir. Bizzat başkan tarafından kışkırtılan isyan, gelecek nesillere miras bırakacağımız politik kurumların durumu konusunda ciddi soru işaretlerine yol açtı. ABD‘de yaşamakta olduğumuz başkanlık devir süreci genel olarak iki şekilde açıklandı. İlk izaha göre, Kongre Binası kalkışması ABD kurumlarının tek seferlik bir başarısızlığından ibaret; dolayısıyla aşırı sağcılara, sosyal medyadaki yankı odalarına ve ana akımda bu yaklaşımlara imkân verenlere göz açtırmamak pekâlâ çözüm olabilir. Bu türden tedbirlerin alınması gerektiği uzun süredir ortada, ancak yukarıdaki açıklama, Kongre binası saldırısının Trump’ın başkanlığıyla ya da onun yükselişini besleyen ekonomik zorluk ve sosyal şikâyetlerle doğrudan bağlantısının kapsamını tam olarak kavrayamıyor. Trump’ın tek başkanlık dönemi ülkeyi ürkütücü düzeyde kutuplaştırmakla kalmadı; ABD kurumlarına temelden zarar verdi ve işleyen bir demokrasinin ihtiyaç duyduğu politik normların büyük kısmını ezip geçti.

Dört yıl daha geçmezdi

İkinci yaygın izah ise konuyu daha da ıskalıyor. Bu yaklaşım, Trump’ın sahtekârlıklarına ve seçimleri geçersiz saydırmaya yönelik girişimlerine karşı duran Cumhuriyetçileri göklere çıkarıyor. Aynı bakış açısı, Amerikan kurumlarının gücü sayesinde kalkışmanın başarısızlığının zaten kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Ne var ki kurumların bu sözde dayanıklılığı son dört yıl boyunca pek ortalarda görünmüş değil.  Benzer şekilde birçokları yargıya bağımsızlığını koruduğu için methiyeler düzse de, mahkemeler Trump’ın yasa dışı kararnamelerini durdurmakta ancak kısmen başarılı olabildi. Devlet işleriyle şahsi işlerini düzenli biçimde birbirine karıştıran Trump ailesi yüzünden ortaya çıkan kayırmacılık ve yolsuzluklar henüz tam olarak tahkik edilmiş veya anlaşılmış değil.  Genel müfettişlerin görevlerini yaptıkları için işlerinden olmasını önlemekten uzak kalan Amerikan kurumları, Trump dönemi sona ererken bir kırılma noktasına doğru ilerliyorlardı. Zaten pek sağlam olmadıkları düşünülürse, muhtemelen birçok ABD kurumu Trump’la geçecek bir dört yıla daha dayanamazdı. ABD Anayasasının kurucuları elbette güçlü bir federal hükümet istiyorlardı. Vatandaşlarının kararlarına tam olarak güvenmediklerinden, son derece kötü dağılımlı bir oy verme sistemini ve Seçiciler Kurulu‘nun da yer aldığı birtakım demokratik olmayan unsurları kurumlaştırmışlardı. Ancak bu hamleler, içinde bulunduğumuz dönemde daha problematik hale geldiler.  Dolayısıyla, ABD’deki kurumların Trump’ın 6 Ocak’ta yaptıklarından sonra rahatlıkla ayakta kalacağını sanmak devasa bir hata olur. Gelecek kuşaklara daha iyi kurumlar bırakabilmek adına, bu kurumların zaaflarını kabullenmeli ve onları yeniden inşa etmeye başlamalıyız. İşimiz kolay olmayacak. Bugüne kadar hiçbir toplum, derinleşen politik kutuplaşmanın üstesinden gelebilecek kusursuz bir yöntem bulamadı.  Başlangıç noktalarından biri, (elbette hepsi olmasa da) çok sayıda Trump taraftarının yaşadığı ekonomik zorluklara dikkat çekmek olabilir. ABD, daha yüksek bir asgari ücretin yanı sıra, nitelikli iş sayısını artıracak yeni bir büyüme stratejisine ihtiyaç duyuyor.

Şeffaflık artırılmalı

Tekil siyasi tedbirlerin ötesinde, kurumların güçlü ve zayıf yanlarını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. En önemli nokta ise daha iyi bağımsız gözetim mekanizmalarına duyduğumuz ihtiyaç. Bir sonraki Trump benzeri figür sırf işlerini yapıyorlar diye genel müfettişleri kovamamalı, ya da başkanın ailesi onun makamından faydalanamamalı. Kamu görevlerindeki profesyonellik seviyesinin artırılması da mühim ve bunu sağlamanın yolu biraz da siyasi atama ve görevden almaların kapsamını sınırlamaktan geçiyor. Daha da önemlisi, ABD federal kurumları bir kamu güveni sorunu yaşıyor ve bu problem ancak şeffaflığın artırılmasıyla çözülebilir. Kurumsal lobiler ile politikacılar arasındaki ilişkileri su yüzüne çıkarmak iyi bir ilk adım olabilir. Sonuncu fakat bir o kadar önemli diğer nokta ise, Seçiciler Kurulu reformunun gündeme taşınması. Mevcut politik ortamda anayasa değişikliği pek muhtemel görünmese de, bu yönde bir adım bir sonraki Amerikan popülist liderin, hoşnutsuz bir azınlıktan güç alarak iktidarı ele geçirmesini zorlaştırabilir.  © Project Syndicate, 2021.