28 Mart 2024, Perşembe
Haber Giriş: 24.09.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

“Feminizm benim durduğum yerdir”

Edebiyatta 40’ıncı yılında, okurlarını Bir Başka Düğün Gecesi adlı yeni romanıyla selamlıyor Erendiz Atasü. Hikaye, tecavüze uğrayan Menekşe’nin adalet arayışı aracılığı ile toplumu çözümlüyor
“Feminizm benim durduğum yerdir”
Erendiz Atasü, Bir Başka Düğün Gecesi (Can Yayınları) adlı yeni romanında kendi deyişiyle “Türkiye’nin hali pür melalini kendi bakış açısıyla” anlatıyor. Roman Türkiye’nin çarpık değişim ve dönüşümünün kısa özetiyle açılıp mahallelisi tarafından kaçırılıp bir otel odasında farklı kişiler tarafından tecavüze uğrayan Menekşe’nin adalet arayışını merkezine alarak toplumun iki farklı “tabakasından” ailenin de travma, hesaplaşma ve korkularını sosyolojik olarak çözümleyerek gözler önüne seriyor. Romanın sonu ise Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi’ni yeniden hatırlatıyor. Erendiz Atasü ile Tanrı’dan ve devletten ümidi kesen Menekşe’nin hikâyesi ekseninde romanını ve hali pür melalimizi konuştuk. Edebiyatta 40’ıncı yılınız. Bu 40 yılın kitabı yazılır elbette ama şimdi şöyle bir düşündüğünüzde bu süreci nasıl özetlersiniz?  Benim edebiyatıma bu 40 yıl, bakış açımın genişlemesi olarak yansıdı. İlk öykülerimi yazarken, dikkatim bir projektör gibi ailemdeki ve yakın çevremdeki kadınların üstüne yoğunlaşmıştı. Büyük annelerimi, annemi, teyzemi anlayabilirsem, kendimi de çözebileceğimi düşünüyordum. Zamanla projektörün aydınlattığı alan çok genişledi. Hep söylediğim gibi, feminizm benim durduğum yerdir; görüş alanımı sınırlandıran ufuk çizgisi değildir. 

Ağaoğlu’na selam

Şimdi yeni kitabınızı yayımladınız: Bir Başka Düğün Gecesi. Akla elbette hemen Adalet Ağaoğlunun Bir Düğün Gecesi geliyor, zaten romanda da göndermeler var. Sizce “nasıl ve neden” bir akrabalık var iki roman arasında? İki kitabın arasında kendi dönemlerinin toplumsal yapısını irdelemekten öte bir akrabalık yok aslında. Adalet Ağaoğlu, bir düğün etkinliğini, 1960 sonlarının ve ’70 başlarının toplumsal yapısını çözümleyebilmek için bir çerçeve olarak yazınlaştırır. Ben polisiye bir olayı, günümüz toplumsal ilişkilerini çözümleyebilmenin alanı olarak kullandım. Yazı kendi iç dinamiğini dayatır yazara. Romana başlarken sonun düğünle biteceğine dair bir düşüncem yoktu. Türkiye’nin hali pür melalini kendi bakış açımdan yansıtmak gibi bir derdim vardı. Yazdığım metnin akışı beni düğüne getirdi ve Adalet Hanım’ın romanı o zaman aklıma düştü.  Menekşenin hikâyesinden önce değişip dönüşen şehrin, kültürün, komşuluğun, güven duygusunun kısa bir tarihini yazmışsınız. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Çarpık bir değişim. Neoliberalizm zaten çarpık bir düzen ya da düzensizlik; bize yansıması daha da çarpık. İnsanlar para ve mal sahibi olmaları için sürekli kışkırtılırken, sistem bu arzunun gerçekleşmesine sadece belli bir kesim için olanak tanıyarak ve diğer kesimleri gitgide köleleştirerek tam bir çıkmaz yaratıyor.  Sizce bugünün Türk edebiyatında bu değişim/dönüşüm kendine yer buluyor mu? Tam olarak bulduğunu söyleyemeyeceğim.  Menekşe, mahallelisi Hıdır Abisi tarafından kaçırılıp birçok kişinin cinsel tacizine maruz kalıyor ve sonrasında açılan davada tüm erkekler beraat ediyor. Bu olayın benzerleri çok olsa da 2015 yılında Ankara Karamanda yaşanan aynı olayı hatırlattı bana. Çıkış noktanız bu olay mıydı? Hayır, o olayı anımsayamadım. Böyle olaylar maalesef çok sık. Konuya ilgim, sosyolog olan kızımın insan ticaretine dair doktora yaptığı süreçte başladı. Fuhuşa zorlamak üzere kadın kaçırmak, insan ticaretinin sadece bir boyutu; ancak tablo şu, devletler daha çok işin uluslararası boyutuyla ilgililer. Ulusal sınırlar içinde yaşananların, belki birtakım karanlık ilişkiler gereği üstünde pek durulmuyor. Zübüklerin yerini Hıdırlar mı aldı, dünya yönünü yitirmiş bir top gibi 20. yüzyıldan 21.ye yuvarlanırken?” diye sormuşsunuz. Sizin yanıtınız nedir? Çok üzülerek söylüyorum, yönetim kadrolarının büyük bölümünü ‘Zübükler’ ve ‘Hıdırlar’ dolduruyor, maalesef bütün dünyada. Neoliberalizm gerçekten de çarpık bir sistem. Yolsuzluğa, yasasızlığa bulaşmış, dünya siyasilerine baksanıza! Ancak, kimi ülkelerde “adalet” bazen çalışıyor. Zübük çıkarı için her türlü dalavereye bulaşabilir; ama illa sadist bir zalim, ya da seks manyağı olması gerekmez. Hıdır daha tehlikeli ve maalesef, dinlerin özden kopmuş şekilci uygulamaları, Hıdır’lara az gelişmiş kişisel vicdanlarını giderek tamamen yok edebilecek bir rahatlama sağlıyor. “Adalet Ağaoğlunun Bir Düğün Gecesinde 1970ler Türkiyesinin egemen sınıfını izleriz. Biz bu gece 21. yüzyıl Türkiyesinin yeni orta sınıfını seyredeceğiz,” diyor Oğuz Bey. Eşi Belgin ise Zaten epeydir seyretmekten başka bir şey yaptığımız yok,” diyor. Belki romanın ana fikri de bu. Siz ne dersiniz, Belginle aynı fikirde misiniz? Evet, Türkiye’nin bir kısmı sol eğilimli olan, Cumhuriyetçi birkaç göbekten beri, yani yerli köklü şehirli yurttaşları, kalabalık nüfusun içinde etkisiz kalacak kadar az. Bu romandan okura ne kalsın istersiniz?Erkeklerin hiçbir şey yapmazken bile kadınlara zarar verebildikleri bir dünyanın acısı” ile ilgili bir cümle var. Bu cümle üstüne ve bu düzenin acıtıcılığı üstüne düşünsünler isterim.

“Türk solu ittifak kuramaz”

Türk solu ezelden beri kendi kendinden nefret eden insanlarla doludur.” Romanın başında ve sonunda karşımıza çıkıyor bu cümle. Okurlarımız için bu cümlenin altındaki duygu ve fikirlerinizi anlatmanızı istesem… Türk solu derken geniş bir yelpazeyi kastediyorum. Yakın tarihimize ve bugüne bakarsak orta solun hep daha sağındakilerle ittifaklar kurduğunu, Marksist solun ise kendi içinde bile ittifaklar kuramadığını görüyoruz.  Demek ki bir rahatsızlık var. Bu olguya toplumsal ve tarihsel açıdan açıklamalar getirilebilir tabii; romancıyı daha çok ilgilendirense, toplumsal ile bireyselin, kişilik yapısının, iç dünyaların etkileşimi… Bu etkileşime roman kişisi toptancı bir açıklama getiriyor. Açıklamayı tamamen benim görüşüm olarak almak doğru değil. Roman kişisi benim görüşümün bir kısmını, kesin bir cümleyle dile getiriyor; çünkü o kesinliklerden hoşlanan birisi.  Bir Başka Düğün Gecesi / Erendiz Atasü / Can Yayın-ları / Roman / 248 Sayfa