Esin Hamamcı
Berlin’de yaşayan ve bir Alman orta öğretim okulunda sanat eğitimi veren sanatçı İbrahim Coşkun, Anadolu’yu medeni insanın beşiği olarak tanımlıyor. Eserlerinde Anadolu’nun dokusuna, tarihine ve tüm yeniliklerine yer açıyor. Taksim Sanat’ta başlayan ve 30 Eylül’e kadar devam eden Ben Anadolu sergisinde ise aynı isimli seriden 30 resim görülebiliyor. Sergi üzerine sanatçı İbrahim Coşkun’la konuştuk.
Ben Anadolu serginizin hikâyesi nasıl başladı?
Bu mekânı tanıdığımdan beri hep bir sergi yapma fikrim vardı. İlginçtir, Ben Anadolu olarak isimlendirdiğim çalışmalarım da bu süre içerisinde eserleşti. Sergi müracaatım olumlu karşılanınca seriyi bu mekânda sergileme kararı aldım çünkü bu mekân aynı zamanda Anadolu güzergâhı üzerinde bir mola verme hanı gibidir. Anadolu’nun her diliminden İstanbul’da olan insanlarımız bu güzergâhtan geçer. Bu mekâna uğrar ya da uğramak ister.
Sergi, Anadolu coğrafyasındaki anılarınıza ve içsel duygularınıza bir pencere açıyor. Anadolu’nun eserlerinizdeki önemi nedir?
Anadolu benim için medeni insan beşiğidir. Geçmişte hiçbir medeniyetin Anadolusuz tarihi yoktur. Dolayısıyla Anadolu coğrafyası insan becerisinin her marifetine şahit olmuştur. Anadolu’nun bağrı ve birçok yerindeki kabuğu, o dokuların kalıntılarıyla doludur. Özellikle Anadolu’da el ve duygu becerilerinin sanatsal boyutlara ulaşması, rönesans yeniliğinin asıl kaynağını oluşturması ve çeşitli biçimlerde günümüze kadar gelip şimdiki zamanımızı etkilemesi her sanatçı için bilinmesi, incelenmesi gerekli bir mecburiyettir. Benim Anadolu ile olan özel bağıma gelince, ben kendimi hatırladığım günden bugüne düşlerimde hep yıkılmış, yakılmış bir sarayda gezinirim. Bu mekânı evim olarak bilir; odalarında, salonlarında yitirdiğim şeyleri ararım. Oysa benim doğduğum Dersim’in dağ köyünde ne köşk vardı ne saray. Üç sene önce gen araştırmamı yaptırdım. Kök genlerimin önemli bir bölümü Antik Yunan çıktı. Dolayısıyla Anadolu kültürüne, sanatına olan duyarlılığım daha da kuvvetlendi ve bu sergi konsepti ortaya çıktı.
“Coğrafyanın dokusuna sadık kalmak önemli”
Derin duygusal katmanları izleyiciye yansıtmak için kullanılan renklerin mistik bir hal aldığı gözlemleniyor. Anadolu’yu betimlemek adına öne çıkan renkler nelerdir?
Resim yapanlar renkleri bir araç olarak algılar ve kullanır. Çalışma esnalarında da çoğu ressam elinden geldiğince resim yapan küçük bir çocuk gibi özgür ve rahat çalışmak ister. Örneğin; denizin rengini sarı, göğün rengini yeşile boyayanlar gibi… Resmi fotoğraftan ayıran da budur haliyle. Bana gelince; Anadolu’nun ya da insanlık hamurumun yoğurulduğu Dersim’in resmini yaptığımda elimden geldiği kadar, bu coğrafyanın dokusuna sadık kalmaya önem veriyorum. Bu coğrafyanın her mozaiğinin taşıdığı yaşanmışlıkları yeniden yaşıyor, yaşarken de o duygularla örtüşen renkleri görüyor, onları tuvallere aktarmaya çalışıyorum. Öyle ki; çok kereler resimlerimi inceleyen izleyiciler benim bir Anadolu dilimini yerinden söküp tuvale gerdiğimi söylemişlerdir.
Taksim Sanat’ta toplam kaç eseriniz yer alıyor?
Ben Anadolu serisi altında adlandırdığım çok sayıda eser var. Bunların çok önemli ve büyük ebatlı bölümü (50 kadar) Alman koleksiyoncu Hans Oto Nagel'in arşivinde, bir kısmı ise Berlin’deki atölyemde yer almaktadır. Çeşitli kurum ve kişilerin de aldıkları var. Bu sergide 30 resim yer almakta ve bu eserler Bodrum’daki atölyemden gelen eserler. Bu vesileyle, bu mekânı bu sergiye sunmakla kalmayan, gereken her türlü desteği veren İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Sayın Murat Abbas’a ve değerli çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum.