Mine Şenocaklı
minesenocakli@gmail.com Umutsuz konuşmak istemiyor, ama gerçekleri de tek tek sıralıyor. Öncelikle ekonomik krizin daha da derinleşeceğini öngörüyor, Türkiye ile ilgili risk raporlarına dayanarak. Sonra bu durumun yol açacağı yeni sosyal riskleri sıralıyor Prof. Nilüfer Narlı. Zaten ekonomik durgunluğun ve genç işsizliğin hızla arttığı bir süreçte pandemiyle karşılaşan Türkiye’nin daha da kırılgan bir hal aldığını belirtiyor. Ama mesele salt ekonomi meselesi değil, dünyada büyük bir dijital dönüşümün yaşandığını, bunun hayatın her alanında yeni krizler ürettiğini ve üretmeye devam edeceğini söylüyor. Nasıl bir dönüşüm? Evde, okulda, işyerinde, boş zamanda bile başka bir hayata geçiş sözünü ettiği... “Aslında 21’inci yüzyılın başından beri iş yapma biçimini, eğitimi ve sosyal yaşamı şekillendiren dijitalleşme, koronavirüsle birlikte bir aciliyet haline geldi. İşte bu noktada yeni bir ivme kazanarak yaşamı değil, sosyal yarılmaları da şekillendiriyor. Sonuç olarak bundan önce gündemde olan kutuplaşmalardan çok farklı bir kutuplaşmayla karşı karşıya kalacağız. Siyasi ya da etnik kimlikler üzerinden gündeme gelen kutuplaşma, artık yerini sınıfsal uçurumlara bırakabilir. Dijitalleşenler ve dijitalleşemeyenler olarak kutuplaşacak toplum. Laik-dindar gibi ayrımların önemi çok azalacak” diyor Prof. Narlı ve sonra ekliyor: “Toplumda tutunamayanların sayısı arttı, daha da artabilir!”Tersine göç hızlandı
Prof. Narlı, bir örnekle açıklıyor tutunamayanları: “Tersine bir göç başladı İstanbul’da. Nüfus her geçen gün azalıyor. Her gün bir tersine göç hikayesi dinliyorum. Gidenlerin bir bölümü orta üst gelir seviyesinde dijital ortamda işini sürdürebilen beyaz yakalılar. Bu dijital göçebeler her yerden internet bağlantısıyla çalışabildikleri için yazlık ve sayfiye evlerindeler. Veya İstanbul dışında bahçeli evlere yöneliyorlar. Son 20 yılda her yıl yüzde 3 artan İstanbul nüfusu düşmeye başladı. Gidenlerin bir bölümü ise şehirde ekonomik olarak tutunamayanlar. Özellikle küçük esnaf. Bakıyor ki kira, doğalgaz, elektrik, su ve vergi derken, bu işi sürdüremeyecek. Zaten geliri gıda harcamalarını karşılamakta bile yetersiz kalıyor. Kapatıyor dükkanı, dönüyor memleketine... Ya da kendisi kalıyor, ailesini yolluyor. En azından memleketinde, köyünde ailesini geçindirme şansı var.” Prof. Narlı, bu dönüşüm süreçlerini pek aşina olmadığımız terimlerle anlatıyor bir bir... ‘Prekarya’, ‘C kuşağı’, ‘Gig ekonomisi’, ‘Emeğin Uber’leşmesi’ ve daha pek çok yeni terim. Ben de hepsini yeni öğrendim, tavsiyem siz de öğrenin, zira bugün olmazsa yarın, her biriyle yüzleşeceğiz, ya tutunacağız ya da tutunamayanlardan biri olacağız.Yeni bir sınıf doğdu
Koronavirüs hayatımızı nasıl değiştirdi? İnsanlarda nasıl izler bıraktı? Koronavirüs hayatımızı değiştirmiyor, dönüştürüyor. Pandeminin hayatımızı nasıl dönüştürdüğünü anlamak için ise dijitalleşme sürecine bakmamız gerekiyor. Dünya zaten bir dijitalleşme sürecine girmişti. Türkiye’de de kurumlar, şirketler hızlı bir şekilde dijital araçlarını güncellediler ve online çalışmaya, online eğitime geçtiler. Bu arada sosyalleşme için de yeni medya teknolojileri ve dijital platformlar daha çok kullanılmaya başlandı. Güzel bir şey oldu, 65 yaş üstü insanlar e-mail’i bile nadir kullanıyorlardı. Bu dönemde Zoom kullanmayı ve Zoom üzerinden sosyalleşmeyi öğrendiler. Tabii ki özellikle eğitim seviyesi yüksek olanlar… Ama bu olumlu değişim sadece eğitim ve gelir seviyesi yüksek insanlar arasında yaşanıyor. Bugün çok büyük bir kesim evine nasıl ekmek götüreceğini düşünüyor… Bu dönemde dijital araçları kullanabilenler, bilgi işçileri, onlar korunaklı sınıflar olarak işlerini sürdürebilecekler. Evlerinden çalışabilecekler. İşlerini kaybetmek ve maaşlarının azalması gibi sorunlarla çok fazla karşılaşmayacaklar. Ama mavi yakalı çalışanlar için bu kolay olmayacak. Koronavirüsün bir savaş ortamı yarattığını düşünürsek, mavi yakalılar ön cephede savaşan askerler gibiler. En önde de kuryeler ve market çalışanları var ve onların hayatı çok büyük bir risk altında. Onlar vazgeçilmezler ama çok düşük maaş alıyorlar. Aslında bu öyle bir dönem ki, işlerini kaybedenler arasında mavi yakalı çalışanlar da var, beyaz yakalılar da... Bunun da başlıca sebebi bazı işyerlerinin iflas etmesi. Ama bu süreçte dijital becerileri olan ve koronavirüsün getirdiği değişiklikleri algılayıp ona göre üretim yapanlar kazançlı çıktı. Bu dönemde dikkat çekici başka bir dönüşüm var mı? Kentlerdeki sıkışık alanlarda yaşamaktan kurtulmak isteyenler büyük kentlerin banliyölerindeki daha büyük, bahçeli evlere taşınmaya başladılar. İnsanlar koronavirüsten sonra gıda konusunda zorlanabileceklerini düşünmeye başladılar. Bunun için de kendi sebze meyvelerini yetiştirebilecekleri yerlere taşınmak istiyorlar. Tabii bu konuda tedbir almak isteyenler de yine eğitim seviyesi yüksek, 30’lu, 40’lı yaşlarda ve beyaz yakalı çalışanlar arasında. Ayrıca ortak sebze meyve bostanları yapıp arkadaşlarıyla bunu paylaşanlar var. Bu tür paylaşım örüntüleri, paylaşım ekonomisi yansımaları Gig ekonomisiyle birlikte dünyada gelişen bir trend. Türkiye’de ise henüz çok yeni.