16 Nisan 2024, Salı
Haber Giriş: 29.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 07.12.2022 15:26

“Kışkırtılmış bir sağlık talebi var!”

“Kışkırtılmış bir  sağlık talebi var!”

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, bu sistemin sürdürülebilir olmadığını vurguluyor sürekli. Bir günde 100 hastaya bakmanın ve hata yapmamanın mümkün olmadığını söylüyor. Hele ki bir gece önce nöbete kalındıysa... “Bugün kışkırtılmış bir sağlık talebi var. Hasta sanıyor ki, 5 dakika doktoru görünce iyi olacak. Oysa 5 dakikada bir hasta bakan doktoru hasta eden bir sistem bu. Hasta da mağdur oluyor, doktor da!”  Hekimlerin derdini en iyi Tabip Odası bilir, zaten varlık amacı da budur. Eleştirir, daha iyisini ararlar hep, bu yüzden de hükümetler tarafından pek sevilmezler. Bu ay ‘Sağlıkta Farkındalık Ayı’ydı ve hep dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı ki, Dr. Rümeysa’nın ölümüyle ne demek istedikleri çok daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Çok üzücü, çok acı ve bir o kadar da açık ve seçik!  Sorunun yürürlükteki sağlık sistemi olduğunu herkes söylüyor ama İstanbul Tabip Odası, A’dan Z’ye ortaya koyuyor. Bu sebeple Oda Başkanı Prof. Pınar Saip ile buluştum. Prof. Saip, iki uzmanlığı olan bir tıp insanı, hem dahiliye hem de tıbbi onkoloji... Nöbet sisteminin mantığı nedir? 5 dakikada bir hasta bakmanın nasıl sağlıklı bir yanı olabilir? Yanıt bulmak için aklıma gelen ne varsa sordum. Tabii ki Dr. Rümeysa’nın trajik ölümünü de... Prof. Saip, yılların tecrübesiyle olanı ve olması gerekeni anlattı. Bu sistemin tıkanmışlığını bir kez daha anlamış oldum. Ama bugün sadece uzun nöbetlerle ilgili bir bölümü aktarıyorum. 

Bu sistemde hata yapılmaması mümkün değil

Hocam, Dr. Rümeysa’yı görünce ne hissettiniz? Gencecik bir insanın, bir değerin yorgunluk yüzünden dikkatini kaybetmesi ve böyle bir kaza sonucu ölmesi çok acı. Aslında meslektaşlarımız uzun, yıpratıcı nöbetlerden sonra böyle üzücü kazaları çok yaşıyor. Ama ölüm olmayınca gündeme gelmiyor. Ne yazık ki bu acı olayla neler yaşadığımız anlaşıldı.  Neden nöbetler bu kadar uzun? Bu işin mantığı ne? Çünkü iş gücü açısından doktor sayısı yetersiz. En kolay şekliyle asistanlar üzerinden dönen bir sağlık sistemi var. Genç de oldukları için ağırlıklı olarak yük onların üzerine bindiriliyor. Biraz usta-çırak işidir hekimlik. Ama eskiden bu kadar ağır değildi koşullar. Tabii ki biz de yoğun çalışıyorduk. Nöbetlerden sonra ertesi gün izin alamıyorduk. Ama şu andaki çalışma koşulları çok daha ağır. Çünkü sağlıkta dönüşümle birlikte, bir kişinin hekime müracaatında ciddi, kışkırtılmış bir sağlık talebi oluşturulmuş durumda. Bir yılda ülke nüfusu kadar acillere başvuru var. Çoğu da acillik durumu olmayan hastalar. Çünkü gündüz iş yerlerinden izin verilmiyor ya da bir türlü randevu alamıyorlar, bu yüzden de gece gelmeyi tercih ediyorlar. Şu anda çok ciddi bir yığılma var acillerde. Hekimler eskisine nazaran çok daha fazla çalışmak zorunda kalıyorlar. Sağlık ticari bir meta haline getirildiği için, sistem sürekli olarak hastaneye başvuruyu teşvik ettiği için, her 5 dakikada bir, günde ortalama 80-90, hatta 100 hastaya bakıyorlar. Bu şekilde doğru teşhis mümkün mü? Bir hekimin çalışma kapasitesi günlük en fazla 20-30, bilemediniz 40 hastadır. Ondan sonrakiler mutlaka hataya açıktır. Halbuki bu sağlık sistemi ayda 260 saati aşan nöbetlerle döndürülebiliyor. Genelde 24 saat çalıştıktan sonra hiç ara vermeden işinize devam ediyorsunuz. Eğer başhekim izin verirse ertesi gün izin yapabiliyorsunuz, vermezse yapamıyorsunuz. Diyelim ki izin aldınız, bu sefer de size nöbet ücreti verilmiyor. Oysa nöbet koşullarında çalışmak, fazla mesai yapmak, bunlar zaten günlük mesaiden çok daha ağır, sorunlu alanlardır. Nöbetten çıkıp hastalara bakarken yorgunluktan bayılan arkadaşlara şahit olmuşluğum vardır. Bir süre sonra bu tempoya alışıyorsunuz ama düzenli beslenmeme, uykusuzluk tıbbi hatalar yapmanıza neden olabilir tabii ki. Olmaması mümkün değil. Çünkü bir süre sonra dikkatiniz dağılır, konsantrasyonunuz zorlaşır. 

Kaynana-gelin misali, ben çektim o da çeksin deniyor

Özellikle ilk yıllarında asistan doktorlara çok yüklenilirmiş, öyle mi? Maalesef  tıp fakültelerinin kökeni  askeri tıp fakülteleri olduğu için bir ast-üst ilişkisi ve biraz fazla hiyerarşik bir düzen de var. En alttaki kesim de ne yazık ki asistanlar oluyor… Bu yüzden de yeni başlayanlara ‘çömez asistan’ denir ve onların nöbet ağırlığı, iş yükü çok fazladır. Herkes aynı yoldan geçtiği için, kıdem alan da çömez asistana yüklenir. Kaynana-gelin misali, ben çektim o da çeksin denir. Aslında bu sistem ataerkil, emir komuta sisteminin işlediği bir sistem. Tabii ki tıpta buna biraz ihtiyaç var. Çünkü deneyimli ve deneyimsiz arasında bir fark var. Ama bunu eşit koşullarda, işleri paylaşarak, iletişimi daha iyi kurarak, mobing’e varmayacak ve yasalarla da korunacak şekle getirmek lazım ki, asistan hakları daha yerine oturabilsin, kurumsallaşabilsin. Aslında eskiye nazaran bazı koşullar daha iyi. Eskiden kendisini tanrılaştıran hocalar vardı. Tek tük de değil bayağı... Geçmişin aile düzenindeki baba figürü gibi düşünün. Zaman içinde bazı şeyler değişiyor. Şimdi asistan doktorların söz hakkı daha fazla. Ama maalesef şimdi de iş yükü çok arttığı için yine onlara yükleniliyor.