20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 28.05.2021 06:00 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:15

Marmara can çekişiyor

Marmara Denizi yaklaşık iki aydır deniz salyasının istilası altında. Görüş mesafesi bir metrenin altına indi. Bilim insanları uyarıyor: “Yıllar önce tehlike çanları çalmaya başladı ama kimse kulak asmadı. Artık deniz nefes alamıyor. Ya çözüm üretilecek ya da Marmara son nefesini verecek! Üstelik fazla zamanımız da yok”
Marmara can çekişiyor
Çağatay Bayraktar
Havaların ısınmasıyla birlikte Marmara Denizi’ni salyamsı bir tabaka kapladı. Özellikle suların durgun olduğu koylar, körfezler, limanlar, balıkçı barınakları bu salyaların istilası altında. Uzmanlar buna deniz müsilajı ya da salyası diyor. İstanbul’dan Adalara, Mudanya’dan Erdek’e, Bandırma’dan Tekirdağ’a kadar tüm Marmara deniz salyalarının etkisi altında.

Ekosisteme zarar veriyor

Zamka benzeyen deniz salyaları kapladığı alanda oksijeni tükettiği için deniz canlılarına yaşama hakkı tanımıyor. Öyle yapışkan ki balıkçıların ağını kaplıyor ve su sızmasını engelliyor. Hal böyle olunca balıkçılar tonlarca ağırlığa ulaşan ağlarını çekemiyor ve keserek denize bırakmak zorunda kalıyor. Deniz salyası sadece ekosisteme zarar vermiyor; teknelerin, yatların motorlarındaki filtreleri tıkıyor ve arızalara sebep oluyor. Uzmanlar ise uyarıyor, Marmara Denizi’ni o kadar hoyratça kullandık ki önceden verdiği SOS sinyallerini hiçe saydık. Sonuçta bu günlere geldik ve Marmara hastalandı, can çekişmeye başladı. Artık eylem zamanı. İşte uzmanların ağzından deniz salyası olayı, etkileri ve bu güne nasıl geldiğimizin hikayesi…

Doğal yapı bozuldu

Marmara Denizi’ni yaklaşık 2 aydır etkisi altına alan deniz salyasının ya da diğer adıyla müsilajı İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neslihan Özdelice’ye sorduk. Marmara Denizi’nde gördüğümüz tabaka nedir? Her denizde tek hücreli bitkisel organizmalar bulunur. Bunlar besin zincirindeki üretici olan ilk halkada bulunurlar. Eğer sucul ortamlarda fotosentez ile oksijen üreten bu canlılar olmasaydı yaşam da olmazdı. Hem ortamın oksijen kaynağıdırlar hem de diğer canlıların besin kaynağıdırlar. İçinde bulundukları ortamda değişen şartlara bir tepki olarak müsilaj salarlar. Müsilaj yapı ağırlıklı olarak karbonhidratlardan oluşur, protein ve yağlarda içerir.
Prof. Dr. Neslihan Özdelice
Prof. Dr. Neslihan Özdelice
Peki şu anda yaşanılan durum nedir? Bu bitkisel organizmalar fotosentez yaparken ortamdaki azot ve fosfor gibi besleyici elementleri de kullanarak yaşamlarını devam ettirirler. Şu an denizde miktar olarak azot ve fosfor çok yoğun. Uygun sıcaklık ve durgun hava koşullarında hızlı şekilde ürüyorlar. Yaşam ömürleri oldukça kısa 2-3 hafta kadar. Yaşamlarını yitirenlerin çeperleri eriyerek hücre içi sıvısı ya dışarı çıkıyor ya da canlıyken ortamda patojen varlığında, kurşun ya da bakır gibi ağır metallerin varlığında tepki olarak da bu yapıları dışa salabiliyorlar. Bu yapıda bakteriler de var ve bakteriler müsilaj içindeki glikozu enerji metabolizmalarında kullanabiliyor ve onlar da bu ortamda rahatça çoğalabiliyorlar. Peki denge nerede ve nasıl bozuldu? Normalde bu canlılar kısa ömürlü olur ama burada aşırı besin girdisi var. Ayrıca oksijen üreten canlılar olmasına karşın aşırı ürediklerinde karanlık reaksiyon dediğimiz durum yaşanıyor. Solunumları sırasında ortamdan oksijen çektikleri gibi yaşamlarını yitirdiklerinde çürüme aşamasında da oksijen tüketiyorlar. Ayrıca bakteriler tarafından ortamdan oksijen çekilerek sudaki çözünmüş oksijen seviyesini daha da azaltıyor. Dengenin bozulmasında denize akan aşırı kirli yük yanında bu canlıları tüketen hamsi, sardalya, çaça gibi balıkların kontrolsüz avcılığını da eklemek gerekir.  Denizdeki canlıların üzerine yapışması da tehdit oluşturuyor mu? Özellikle süzerek beslenen canlıların süzme düzenekleri tıkanır. Balıkların solungaçlarını tıkayarak balık solunum yapamaz hale gelir.   Bu yoğunluğu neden geçtiğimiz yıllarda değil de bugün yaşıyoruz?
Müsilaj deniz canlılarına yaşama şansı bırakmadığı gibi ağlardan da su süzülmesini engelliyor
Müsilaj deniz canlılarına yaşama şansı bırakmadığı gibi ağlardan da su süzülmesini engelliyor
Bunun tek bir nedeni yok. Çok basit anlatmak gerekirse suyun sıcaklığı arttı ve uzun süredir durgun bir hava hakim. Diğer taraftan Karadeniz, özellikle Tuna Nehri aracılığıyla aşırı kirli yük taşımakta ve oradan besince zengin ve ağır metallerce kirli sular Marmara Denizi’ne akmakta. Şubat-mart aylarında yağışların etkisiyle tarlalarda kullanılan gübreler nehirler yoluyla Marmara’ya taşındı. Buna bir de evsel-endüstriyel atıkların kontrolsüz Marmara’ya bırakılmasını ekleyebiliriz. Derin deniz deşarjının da olumsuz etkilerini görüyoruz aslında. Bu gelinen noktada ve hepsinde de insanoğlunun doğaya verdiği zarar ne yazık ki. Arıtma tesisleri işe yaramıyor mu? Birçok yerleşim yerinde arıtma tesisi yok ya da etkili kullanılmıyor. Aksi halde bu tablo yaşanmazdı. Ayrıca Ergene Nehri’nin Marmara’ya bağlanma projesi var. Ergene, ağır metal yükü olan bir nehir ve bırakın yeterli arıtma yapılmasını Marmara Denizi’ne akıtılması Marmara Denizi’nin hızlı çöküşü olur neredeyse canlı kalmaz. Oysa insanoğlunun en önemli protein kaynağıdır denizler. Bu tabloyu ne kadar daha göreceğiz? Yaz dönemi azalmasını tahmin ediyoruz ama bu tahminden öteye gitmez. Hava şartlarına bağlı ve denize akan besin yüküne bağlı. Unutulmamalıdır ki Marmara Denizi’nin doğal yapısı bozulmuştur ve bozulan yapı kısa vadede kolay kolay düzelmez. Bu tablo bize Marmara için tehlike çanlarının çaldığını mı gösteriyor? Marmara için yıllar önce tehlike çanları çaldı, biz bunu defalarca dile getirdik ama bizi dinleyen olmadı. Şimdi ortaya bu sonuç çıktı.  Geriye dönüş imkansız mı? Önlemler alınırsa olur. Ama sizce biz denizlerimizi kirletmekten vazgeçebilecek miyiz? Marmara’da biyo çeşitlilik azaldıkça azaldı. Marmara Denizi diğer ülkeler için de çöp konteyneri gibi görülmemeli. Uluslararası acil eylem planı hazırlanmalı.

6 noktada Boğaz’a atık bırakılıyor

Türkiye’de arıtmada 3 yöntem kullanılıyor bunlar ileri, biyolojik ve ön arıtma. İleri ve biyolojik arıtmada atıklar yüzde yüz oranında bertaraf ediliyor. Ancak ön arıtmada böyle bir durum söz konusu değil. Özellikle evsel atıklar kanalizasyonlar aracılığı ile toplanıyor ve belli filtreleme işlemlerinin ardından sıvı hale getirilerek Marmara Denizi’ne yaklaşık 40 metre derinden bırakılıyor. Burada özellikle deterjan, sabun gibi kimyasal temizlik malzemeleri bertaraf edilemiyor. İstanbul’da bu işlem Kadıköy, Yenikapı, Baltalimanı, Küçüksu, Üsküdar ve Paşabahçe’den yapılıyor. İSKİ, Baltalimanı ve Yenikapı ön arıtma tesislerinin 2021 yılının sonuna kadar biyolojik arıtma tesisine çevrileceğini açıkladı.

İzmir Körfezi’nde aynı tablo

Prof. Dr. Doğan Yaşar - Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Deniz Bilimleri Anabilim Dalı Marmara’daki kirlilik damlaya damlaya deniz oldu. Marmara’daki durumun benzeri bu sene İzmir Körfezi’nde yaşandı. İzmir Körfezi’nin sığ bölgelerinde kasımda ve mayısta deniz marulu sayısında artış görüldü. Müsilaj, deniz marulu ve alg patlamasının sebebi denizdeki atık miktarının fazla olması. İzmir’de ilk su arıtma tesisi 2002’de kuruldu. Fakat İzmir Körfezi hala kötü kokuyor. Sebebi ise bazı fabrika ve otellerin su arıtma işlemi yapmaması. Çünkü su arıtma için yüksek miktarda elektrik gerekiyor. Marmara’da da aynı durum geçerli. Nüfus fazla olunca arıtma  yetersiz kalıyor.
Deniz salyası İstanbul’daki Caddebostan’ı da istila etti. Bu fotoğraf sahilden 200 metre açıkta su altı fotoğrafçısı İsa Şahintürk tarafından çekildi. Üstte müsilaj tabakası altta oksijensizlikten ölen balık...
Deniz salyası İstanbul’daki Caddebostan’ı da istila etti. Bu fotoğraf sahilden 200 metre açıkta su altı fotoğrafçısı İsa Şahintürk tarafından çekildi. Üstte müsilaj tabakası altta oksijensizlikten ölen balık...

25 milyonun atığını deniz taşıyamıyor

“Arıtma tesisleri etkili kullanılmıyor. Yetkileri dere sularında yüzlerini yıkamaya davet ediyorum. Doğrusu ben yıkamaya cesaret edemiyorum” Prof. Dr. Mustafa Sarı - Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı  Marmara’nın sıcaklık sapması maksimum seviyede. 2, 2 buçuk derecelik bir sapma görüyoruz. Bunun nedeni küresel iklim değişikliğinde yatıyor. Ayrıca Marmara, Akdeniz ile Karadeniz arasında sıkışmış kalmış bir deniz. Karadeniz’in hafif soğuk, besince bol suları yüzeyden İstanbul Boğazı aracılığıyla Marmara’ya geliyor, Akdeniz’in besince fakir, sıcak suları alttan Karadeniz’e çıkıyor. Dolayısıyla Marmara’da ikili bir tabakalaşma var. Altta Akdeniz, yüzeyde Karadeniz suyu. İki tabakayı birbirinden ayıran bir geçiş tabakası var. Bu yoğunluk olarak her ikisinden farklı. Bu tabaka iki tarafın birbirine geçişini engeller. Bunun derinliği değişebilir ama ortalama olarak Marmara’nın üstündeki yaklaşık 25 metre su Karadeniz, alttaki su Akdeniz kökenlidir. Bu tabakalaşma dikey karışımları sınırlıyor Marmara’da. Denizi durağan hale getiriyor. Biz Marmara’yı aslında astımlı bir insana benzetiriz. Yeterince nefes alamıyor. Deniz salyaları yüzünden iyice nefes alamaz hale geldi. 

Derin deşarjla Marmara’ya atık bırakılıyor

Alglerin fotosentez yapabilmesi için ışık, karbondioksit ve besin elementleri lazım. O azot ve fosfor karasal kökenli olarak geliyor. Marmara’nın çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor, Türkiye sanayisinin yarısı ise Marmara çevresinde konumlanmış durumda. Peki bu atıklar, kanalizasyonlar nereye gidiyor? Denize. Deniz bunu yuttu zannediyoruz. Ekosistem hemen tepki vermiyor. ‘Su pislik tutmaz’ deniyor. Marmara’nın etrafında yaşayan 25 milyon insanın atığının büyük bir kısmı arıtılmadan hiç arıtılmadan denize veriliyor.” Ayrıca modern tekniklerle arıtılmayan atık sular derin deşarj ile Marmara’ya bırakılıyor. Derin deşarj 40 ila 50 metreden yapılsa bile denizi kirletiyor. Marmara Denizi’nin yanlış kullanımı ve iklim değişikliğinin birleşmesi bu sonuca yol açtı. Kısa vadede iklim değişikliğine müdahale edemeyeceğimize göre, bundan sonra Marmara Denizi’ne 1 litre atığın atılmasını önlemeliyiz. Ben Bandırma’da yaşıyorum ve burada ileri atık su arıtma tesisi yok, atıklar sadece fiziksel olarak ayrıştırılıyor. Belediyelere sorarsanız arıtıyoruz diyorlar. Öyleyse onları derelerdeki sularla yüzlerini yıkamaya davet ediyorum. Ben bir bilim insanı olarak yıkamaya cesaret edemem. Müsilajdaki bu artış, Marmara Denizi’nin verdiği bir alarm.

Denize girmek tehlikeli!

Prof. Dr. Hijran Yavuzcan - Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü  Müsilaj, Marmara Denizi’nin hastalandığını gösteriyor. Şu anda Marmara Denizi’nden çıkan balıkları tüketmek konusunda bir risk bulunmuyor. Çünkü balıklar müsilajdan herhangi bir besin almıyor. Balıkları tehdit eden müsilajların solungaçlarını tıkayarak solunumlarını engellemesi. Dibe çöken müsilaj midyeleri tehdit ediyor. Erdek çevresinde midye yetiştiricilik alanları da müsilaj kaplandı ve midyeler ölmeye başladı. Dibe çöken müsilaj balıkların yumurtlama alanlarını kapladığı için ileride Marmara’da balık çeşitliliği ve sayısı azalacak. Seneye balık tezgahlarında dil balığı, istavrit ve mezgit göremeyebiliriz. Var olan durum denize girmek açısından da tehlike yaratıyor. Çünkü müsilaj ortamında bakteriler ve toksit atıklar olabilir. Bu da insan sağlığı için risk oluşturuyor.

Belediyeler eyleme geçmeli

Doç. Dr. Tahir Büyükakın - Marmara Belediyeler Birliği ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Marmara Denizi’ne deşarj edilen atık suyun mutlaka biyolojik giderimi yapılarak arıtılması ve ondan sonra deşarj edilmesi gerekiyor. Eğer atık su arıtım seviyesini ön arıtma fiziksel, biyolojik arıtma ve ileri biyolojik arıtma diye sınıflandırırsak Marmara’ya deşarj edilecek atık suyu biyolojik arıtımdan geçirmeliyiz. Söz konusu deniz olduğunda belediye sınırları ortadan kalkıyor, o nedenle kıyısı olan tüm belediyelerin ortak hareket etmesi gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işbirliği içerisinde ve birlik çatısı altında bir Marmara Denizi Çevre Yönetimi Eylem Planını hep birlikte Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ ve Yalova olarak hazırlamamız gerekiyor. Bu eylem planı ile öncelikle ön arıtım yapan tesislere odaklanıp onları bir an önce biyolojik arıtım seviyesine yükseltmemiz gerekiyor. MBB Genel Kurulu’nu Marmara Denizi gündemiyle toplayıp başta büyükşehir belediye başkanları olmak üzere Marmara’ya kıyısı olan tüm belediyelerin başkanlarına bu konuda bir çağrıda bulunacak ve birlikte hareket etmeye davet edeceğiz. 

Derelerdeki kirliliğe dikkat

Dursun Yıldız - Su Politikaları Derneği Başkanı Marmara Denizi’nde müsilaj oluşumunda sadece denize bırakılan atık sular etkili değil. Türkiye’deki tatlı su kaynaklarının yüzde 65’i kirli. Akarsulardaki kirlilik denizleri de tehdit ediyor. Marmara Bölgesi’nde bulunan Ergene ve Susurluk nehirlerindeki kirlilik denizi de tehdit ediyor. Ergene Nehri, Çerkezköy ve Çorlu’daki sanayi tesislerince kirletiliyor. Biga, Susurluk ve Nilüfer çaylarında da sanayi atıkları kaynaklı kirlilik yaşanıyor. Özellikle organize sanayi bölgeleri dışında bulunan tekil fabrikalar bu kirliliğe sebep. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, atık suların arıtılması için sanayi tesislerine düşük fiyattan elektrik sağlasa da fabrikalar su arıtma işlemi yapmıyor. Ergene’ye deşarj edilen atık suyun yüzde 35’i evsel, yüzde 65’i sanayi atık suyu. Ergene’de kirlilik yeni değil, 1980’lerde başladı. Ayrıca Büyükçekmece Gölü’ndeki kirlilik de göz ardı ediliyor. Göle arıtılmadan bırakılan sular Marmara Denizi’ne ulaşıyor. Buradaki kirliliği yaratan yine tekil fabrikalar. 

Adriyatik örnek olabilir

Prof. Dr. Meriç Albay - İstanbul Üniversitesi, Su Bilimleri Fakültesi, İçsu Kaynakları ve Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Marmara’da yoğun olarak müsilaj görülüyor ama bizden önce Adriyatik Denzi’nde bu sorun yaşandı. Adriyatik Denizi’nde 1980’li yıllardan itibaren alınan önlemlerle başta Po Nehri olmak üzere Kuzey Adriyatik Denizi’ne tatlı su taşıyan kaynaklar ve çevre ülkelerden gelen atıklar kontrol edildi. Müsilajın oluşumunu hızlandıran besin tuzlarının girişi engellendi. Böylece aşırı alg artışları kontrol edildi. Şu anda da Adriyatrik’temüsilaj oluşumunu denetlemek için Adriyatik’e kıyısı bulunan ülkeler arasında işbirliği mevcut. Adriyatik örneğinden yola çıkarak Marmara Denizi için önlemleri hayata geçirebilir. Tabi geç kalmadıysak çünkü Marmara Denizi beton dolgularla çevrildi. Marmara bir havuz gibi beton yapılarla hapsedildi. Sahiller dolduruldu. Artık dalgaların toprakla buluşup kendini temizleyebileceği alan neredeyse kalmadı. Bu da ekosisteme büyük zarar veriyor. 

Müsilajdan ağları çekemiyoruz

Engin Algan - Marmara Adası ve Köyleri Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Kasım ayından beri müsilajı görüyoruz ve artarak devam ediyor.Ağı denize attığımızda içine müsilaj dolduğu için denizden tekrar çekemiyoruz ve ağı kesip denize bırakıyoruz. 15 işçi çalıştırıyorum ve 3 ayda 300 bin lira zarar ettim. Bu sene sadece 80 ton balık yakalayabildim. Geçen yıl ise 160 tondu. Daha büyük teknesi olan balıkçılarda zarar 500 bin liraya çıkıyor. Balıkçı, kredilerle ayakta durmaya çalışıyor. Birliğe bağlı, 50 büyük balıkçı 200 küçük balıkçı var. Şimdi hepimiz avlanmak için Haziran’ı bekliyoruz. Ama denize baktıkça umudumuz kırılıyor.

Müsilaj motorları bozuyor

Birkan Erdem - Deniz motorları tamircisi Deniz motorları denizden aldığı su ile soğutma işlemini sağlıyor. Soğutma borusundan geçen su filtreleme işleminden sonra motoru soğutuyor. Devir daim şekilde olan bu işlem denizde yer alan müsilajların soğutma borusunu tıkamasına sebep olabiliyor. Soğutma borusu tıkanan motor da duruyor. Tıkanan soğutma borusu ve filtrelerin temizlenmesi ise zor ve pahalı bir işlem. Deniz altından yapılan temizleme işlemi 3 bin dolardan başlıyor, geminin büyüklüğüne göre artıyor. Müsilaj bir çok tekne ve yatı olumsuz etkiledi ve arızaların sayısı çok arttı. Çaresi de yok...

Deniz altında göz gözü görmüyor

İsa Şahintürk - Profesyonel dalgıç Yaklaşık 5 yıldır Marmara Denizi’ne dalış gerçekleştiriyorum. Geçen senelerde de deniz müsilajını görüyordum ama bu yıl aşırı arttı. Suyun altında yoğun şekilde deniz müsilajı mevcut. Denize daldığımızda görüş mesafesinin 1 metreye düştüğü yerler var. Önceden sadece bahar aylarında kısa süreli görülürdü. Yoğun bir şekilde özellikle Marmara Denizi’nin dalgasız, sakin noktalarında müsilaj oluşumunu gördüm. Özellikle Kartal ve Maltepe kıyılarında. Deniz tabanı da müsilaj ile kaplı.