Türkiye’deki çocukların neredeyse yarısı yaşamından memnun değil. Uzmanlara göre çocuk ve gençlerin refahı konusunda derinleşen; çok boyutlu bir krizle karşı karşıyayız
Türkiye, çocuk refahı konusunda 36 ülke arasında 35’inci sırada… Bu veri, UNICEF’in çocuk refahına ilişkin yayımladığı son rapordan. Türkiye’deki çocuklar mental sağlıkta yalnızca Yeni Zelanda’daki çocuklardan daha iyi durumdayken, fiziksel sağlıkta ise Meksika, Şili ve Kolombiya’daki çocuklardan daha iyi durumdalar. Yetenekleri açısından da yine Meksika, Şili, Kolombiya ve ek olarak Kosta Rika’daki çocuklardan daha yetkinler sadece. Ayrıca Türkiye’deki çocukların yaşam memnuniyeti giderek gerilerken, intihar ve obezite oranlarındaki artış da alarm veren boyutta… Türkiye’de yaşayan 15 yaşındaki çocukların yüzde 43’ü yaşamından memnun değil. Ülke, bu konuda en yakınında olan Şili’nin 19 puan gerisinde ve sonuncu sırada. Ergen intiharlarında ise en yüksek artış oranında Japonya ve Kore’nin ardından üçüncü sırada. 2018 ve 2022 istatistikleri kıyaslandığında 100 binde 2.5’ten 4.5’e yükselme var. Peki bu tablo, neye işaret ediyor?
Gençlere özgü risk faktörleri
Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgür Öner, Türkiye’de çocuk ve ergenlerin psikolojik sağlık durumlarındaki kötüleşmenin bazı diğer ülkelerle de bir benzerlik gösterdiğini söylüyor. “Birleşik Krallık gibi ülkelerde çocuk ve gençlerde yaşanan mental sağlık krizinin olası neden ve çözümleri tartışılıyor. Ülkemizde yetişkinlerin de mental açıdan iyi bir durumda olduğunu söyleyemesek de gençlere özgü risk faktörleri bulunmakta” şeklinde konuşuyor. Nedir bu risk faktörleri derseniz, Prof. Öner şu şekilde sıralıyor: “Dijital medya kullanımı, sosyal izolasyon ile yalnızlık ve iklim değişikliği küresel sorunlar ama Türkiye özelinde sosyoekonomik güçlükler, kimi gençler için politik sorunlar da önemli faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de 2022 yılında yapılan bir çalışma da bunu destekliyor.”

Yoğun gelecek kaygısı
“Çalışmaya göre 18-25 yaş arası gençlerin yüzde 35’i gelecekten tamamen umutsuz olduğunu söylerken yüzde 63’ü geleceğe olumsuz bakıyor. Yüzde 70’ten fazlası başka bir ülkede yaşamak istiyor. İmkanı olan birçok gencin Türkiye'de eğitimlerini sürdürmemeyi tercih ettiğini görüyoruz. Daha önce belli okulların öğrencilerinde görülen bu tavır artık çok daha yaygın durumda. Gençlerde yoğun bir gelecek kaygısı mevcut. Buna dijital medyanın dayattığı normlar, devamlı kendini diğerleri ile karşılaştırma, gerçek ilişkiler kuramama ve yalnız kalma gibi faktörler eklendiği zaman kimlik oluşumu da olumsuz etkileniyor. Bunların üzerine gençler kendi olumlu kimliklerini de geliştirme şansı yakalayamıyor, depresyon ve kaygı bozukluklarına açık hale geliyorlar. Gençler bu sorunları hafifletmek için alkol ve diğer maddeleri kullanmaya yönelebiliyor.”
Kaliteli psikoterapi zor ve pahalı
Prof. Öner’e göre bu durum da hem kaygı ve depresyonu kötüleştirirken hem de dürtü kontrolünü bozarak intihar riskini de arttırıyor. Özellikle erkeklerde mental sorunlara dair konuşma ve yardım alma olasılığı sosyal damgalamadan ötürü düşük olduğu için uygun bir tedaviye ulaşım da zorlaşıyor. Belli bir süre beklenerek ilaç tedavisine ulaşmak mümkün olsa da yüksek kalitede bir psikoterapi veya danışmanlık desteği almak çok daha zor ve pahalı. Prof. Öner “Bütün bu etkenlerin birleşiminin söz ettiğimiz tabloya neden olduğunu düşünüyorum” diyor.
Psikolojik sağlık temel insani hak
Türk Psikologlar Derneği Denetim Kurulu Üyesi, klinik psikolog Ecem Demirtürk’e göre ise çocuk ve gençlerin refahı konusunda derinleşen ve çok boyutlu bir krizle karşı karşıyayız: “Ekonomik zorluklar, eşitsizlikler, sınav odaklı eğitim sistemi, dijital tehditler, aile içi sorunlar ve psikolojik sağlık hizmetlerinin yetersizliği birleşerek çocuklarımızın hem bugünkü yaşam kalitesini hem de gelecek umutlarını tehdit ediyor. Artık çocukları yalnızca akademik başarılarıyla değerlendirmek yeterli değil. Onların kendilerini iyi hissetmeleri, güvende olmaları ve geleceklerine umutla bakabilmeleri, yaşama hakkının ayrılmaz bir parçası. Psikolojik sağlık bir lüks değil, temel bir insan hakkı. Bu nedenle çocuk refahının sosyal politika gündeminin merkezine alınması, yalnızca insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal kalkınmanın da ön koşulu.”

Umutsuzluk, karamsarlık, genç işsizliği
Demirtürk, Japonya ve Kore’de genç intihar oranları yıllardır dünya ortalamasının çok üzerinde seyrettiğini aktarıyor ve ekliyor: “Bu ülkelerde intihar nedenlerinin başında aşırı sınav ve başarı baskısı, toplumsal statüye odaklanma, duygularını bastırmayı teşvik eden kültürel normlar ve yetersiz psikolojik destek mekanizmaları bulunuyor. Bu faktörler, gençlerin duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini engelliyor, yalnızlık ve umutsuzluk duygularının artmasına yol açıyor. Türkiye’de de benzer bir durum yaşanıyor. LGS, YKS gibi sınavlara indirgenen başarı tanımı, gençleri sadece akademik başarıya odaklanmaya zorluyor. Bu sınavlar, öğrencilerin yaşamlarını şekillendiren, stres yaratan tek faktör haline geliyor. Ayrıca sosyal medya ile artan görünürlük baskısı gençlerin duygusal durumlarını daha da karmaşık hale getiriyor. Bu durumun ortaya çıkmasında ülkedeki umutsuzluk ortamının, geleceğe dair karamsarlığın, ekonomik kaygıların, genç işsizliğinin ve yoksulluğunun da kuşkusuz çok ciddi payı var. Tüm bunların genç kadınlarda çok daha yüksek seviyede hissedildiğini de not etmek gerek.”
Yeterince psikolojik destek yok
“Bir yandan gelecek kaygıları, diğer yandan toplumda kendini başarı üzerinden tanımlama baskısı gençlerin psikolojik iyilik hallerini ciddi şekilde tehdit ediyor. Gençlerin duygusal ve psikolojik ihtiyaçları çoğu zaman göz ardı ediliyor. Bu da onları yalnızlaştırıyor ve intihar gibi ciddi bir psikolojik krize sürüklüyor. Bu çok katmanlı kriz durumuna karşın, psikolojik destek hizmetlerine erişimdeki eksiklikler, gençlerin yaşadıkları zorluklarla baş etmeleri için yeterli kaynak ve yardım bulmalarını engelliyor. Psikolojik sağlık hizmetlerinin erişilebilirliği arttırılmalı, çocuk ve ergen psikolojik sağlığı uzmanlarının sayısı çoğaltılmalı, okullarda psikolojik destek mekanizmaları güçlendirilmeli. Rehberlik hizmetleri yalnızca sınav rehberliğinden ibaret olmamalı. Çocukların duygusal ihtiyaçlarına yanıt verecek biçimde yeniden yapılandırılmalı. Örneğin İngiltere’de uygulanan Mental Health Support Teams in Schools projesiyle her okul bir duygusal güvenlik alanı haline getirildi. Buna benzer uygulamalar ülkemizde de yaygınlaştırılmalı. Aynı zamanda ailelere yönelik destek programları da uygulanarak ekonomik güçlük yaşayan, şiddet ve ihmalle mücadele eden ailelere psikososyal destek ve danışmanlık hizmetleri sunulmalı."