25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 17.12.2021 04:50 | Son Güncelleme: 23.02.2022 21:09

"Sırtımızı sıvazlamayı bırakın ve iklim için somut adım atın"

Greta Thunberg’den ilham alan iklim aktivisti Atlas Sarrafoğlu dünyanın dört bir yanından akranlarının iklim konusunda karar vericilerin sarf ettiği boş laflara duyduğu öfkeyi ve bir kuşağın gezegeni koruma kararlılığını yazdı
"Sırtımızı sıvazlamayı bırakın ve iklim için somut adım atın"

Atlas Sarrafoğlu

11 yaşındayken önce Greta Thunberg adını duydum, sonra da evde belgesellerle büyüyen bir çocuk olarak çok iyi bildiğimi zannettiğim iklim krizinin insan eliyle olduğunu Greta sayesinde fark ettim. O sıralarda gençlik önderliğinde iklim hareketleri ülkelerde yeni yeni başlıyordu. Ben de 15 Mart 2019 günü yaşadığım semt olan Bebek’teki parkta ilk küresel iklim grevi çağrısını yaptım. Sosyal medyadan ailemin yardımı ile bir çağrı videosu yayınladım. 700 kişi geldi greve. O günden bu yana hem Türkiye’de hem küresel olarak iklim hareketi büyüdü, iklim krizi de. Sadece iklim hareketi ve krizi mi büyüyen? Ben de büyüyorum. Doğduğum sene atmosferde bulunan karbon oranı 386 ppm imiş. Şu anda 416 ppm. İdeal oran ise 350 ppm. Yani tehlike çanları ben doğmadan önce çalmaya başlamış ve çok uzun zamandır kulaklarımızı sağır ediyor. Himalayalardan dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru’na, açlıktan karaya vuran balinanın karnından anne karnındaki bebeğin plasentasına kadar her yerde plastik var. Fosil yakıt ürünü olan plastikler içinde gezegeni ve kendimizi boğuyoruz. Pasifik Okyanusu’nda Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde bir çöp adası var. İlk üretilen plastik bile bu gezegende varlığını sürdürecek. Madagaskar’ın güneyinde hiçbir savaş yaşanmamasına rağmen iklim krizinden dolayı açlık yaşanan ilk ülke oldu.  UNICEF’in bu sene içinde yayınlanan raporunda, dünyada 1 milyara yakın çocuğun iklim değişikliğine bağlı afetlerin ve salgın hastalıkların tehdidi altında olduğu uyarısı yapıldı. Bütün bunların önüne geçebiliriz ama i zamanımız azalıyor. Dünyanın birçok yerinden iklim aktivistleri olarak bizi çökerten, “eko-kaygı” dediğimiz ortak bir deneyimi paylaşıyoruz. Şiddetli orman yangınları, kavurucu sıcaklar ve büyük adaletsizliklerle ilgili manşetler sıklaştıkça, varoluşsal bir korkunun etkisinde yaşamaya devam ediyoruz. Bizim neslimiz bugün karşı karşıya olduğumuz iklim krizini ateşleyen adaletsiz, sürdürülemez sistemlerin yarattığı iklim krizine karşı azimli kimliğini şekillendiriyor. Bu krize biz sebep olmadığımız halde omuzlarımıza bırakılmış bu mirasın altında kalmayı kabul etmiyoruz ve okul hayatımızı ayakta tutmaya çalışırken, şimdimiz ve geleceğimizin güvenliği için mücadele veriyoruz. Karar vericileri de aynısını yapmaları için sorumlu tutmaya devam edeceğimizden kuşkunuz olmasın. Görmezden gelinmeyi veya dışlanmayı da reddediyoruz. İklim krizi Türkiye’de orman yangınları, seller ve Marmara’da deniz yaşamına zarar veren müsilaj, son zamanlarda haberlerde sıklıkla karşılaştığımız kuraklık, beraberinde getirdiği su ve gıda azalmasıyla, kuruyan göller ve akarsularla kendini gösteriyor.  En çok etkilenenler de karbon ayak izi en az olan, emisyonları en düşük bölgeler. Fosil yakıtların çıkarılması ve kullanılması devam ettiği sürece iklim krizi de iklim adaletsizliği devam edecek. Tam da bu sebeplerle yaptığımız iklim adaleti çağrılarımıza küçümseyici bir şekilde “ilham verici” diyorsunuz ancak görünüşe göre dünyanın harekete geçmesi için yeterince ilham verici değiliz. Aynı boş vaatlerle, aynı açgözlülükle, aynı göz boyamalarla, aynı alaycılıkla, aynı adaletsizlikle beslenmekten bıktık. Karar vericilerin fosil yakıtların çıkarılmasını, yakılmasını ve kullanımını sona erdirerek emisyonları büyük ölçüde kesmesi için adım atması gerekiyor. Somut planlara, yol haritaları ve kilometre taşları içeren ayrıntılı yıllık karbon bütçelerine ihtiyacımız var. Uzun zamandır biz iklim aktivistlerine “dünyayı kurtardığımız” söyleniyor, sırtımız sıvazlanıyor, ellerimiz sıkılıyor. Bizi bu noktaya getiren sistem dünyayı daha ileriye götürmez. Biz gençler, dünyayı daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğe yönlendireceğiz. Yüzyıllar boyunca, iklim krizinden en çok etkilenenlerin toprakları istila edildi, doğal kaynakları  istismar edildi ve bu ülkeleri atıkları için düzenli depolama alanı olarak kullandılar. Bugün, bu topluluklar sömürgeleştirildikleri, ezildikleri, susturuldukları ve kâr etmenin bir yolu olarak görüldükleri için en savunmasız olanlardır. Küresel Kuzey’in en çok etkilenen insanlara ve bölgelere tarihi bir borcu var ve bu borcu tahsil etme zamanı geldi. Zirvelerde liderlerin kendilerini “sürdürülebilirlikte lider” olarak adlandırdığını görüyoruz. Peki güneş panelleri, rüzgar türbinleri, elektrikli arabalar ve trenler nasıl inşa ediliyor? Kuzey’deki servetin büyük bir kısmı, Küresel Güney’den gelen doğal kaynaklar ve insan emeğinden kaynaklanıyor. Kuzey’deki “yeşil iyileşme” sömürülen ülkeler için daha fazla kaynak çıkarma, daha fazla yıkım ve  sömürü anlamına geliyorsa kimse kendine sürdürülebilir liderler demesin.  Bugüne kadar liderler öncülüğünde gerçekleştirilen zirvelerde yeterli kararlar hiç alınmadı. Boş vaatlerden bıktık. Bilime kulak verilmesine ve gerçek eyleme ihtiyacımız var. Karar vericilerin krize kriz demesini, gezegendeki yaşamın tehdit altında olduğunu kabul etmesini ve iklim acil durumu ilan edilmesini istiyoruz. İklim krizinin okul müfredatlarına alınmasını talep ediyoruz. Bu eğitim her gence daha dayanıklı ve sürdürülebilir bir topluma katkıda bulunma yetisi verecektir. Bu kriz, pek çok kişinin inandığı gibi uzak bir gelecekte değil. Şimdi ve her yerde. Güç ve açgözlülük üzerine kurulu sistemlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Geçtiğimiz aralık ayında COP26 zirvesine katılan liderlerden sözleri eyleme dönüştürmeleri konusunda beklentimiz vardı. Ve bize ihanet ettiler. Çok sevdiğinizi söylediğiniz çocuklarınıza fosil yakıtlarla yanmış bir dünya mı bırakmayı uygun görüyorsunuz? Ama bizim hala umudumuz var.. Bilim bize fosil yakıtları hemen bırakırsak bunun mümkün olduğunu söylüyor. Zor ama başka seçenek yok: Kolektif geleceğimiz buna bağlı. Biz değilsek kim? Şimdi değilse, ne zaman?