19 Nisan 2024, Cuma
05.02.2021 06:00

Anadolu’da bir seri katil

Sevinç Yavuz, Çumra 1965: Bir Seri Katilin Gerçek Hikayesi adlı romanında; 1965 yılında Konya'nın kasabası Çumra'da 15 kişiyi öldürüp parçalayarak evinin mutfağına ya da bahçesine gömen bir seri katilin gerçek hikâyesini okurlarıyla paylaşıyor

Sevinç Yavuz’un Türk Seri Katiller kitabını birkaç yıl önce hayranlıkla okumuştum. Vaktiyle televizyona İpucu programını yaparken araştırdığı yerli seri cinayet dosyalarını anlatıyordu. Vakalar inanılmazdı. Üstelik kitap damakta edebiyat tadı bırakıyordu. O güne kadar ne zaman polisiye edebiyatımız tartışılsa duyduğumuz “Türkiye’de seri katil olmaz” iddiasını çürütüyordu. Hem polisiye okurları hem de suç edebiyatı alanında kalem oynatanlar için adeta başvuru kitabı ve ilham kaynağıydı. Mafya, istihbarat, uyuşturucu ve organize suç araştırmalarında uzmanlaşmış Sevinç Yavuz, şimdi de Çumra 1965: Bir Seri Katilin Gerçek Hikayesi adlı romanıyla karşımızda. Bu roman da Türk Seri Katiller gibi Profil Kitap tarafından yayımlanmış. Romandaki seri cinayetler aslında Türk Seri Katiller kitabında da yer alıyordu. O kitaptaki en ilginç vakalardan biriydi. Yazar şimdi bu gerçekten yaşanmış suç hikâyesini romanlaştırmış. Temel olay örgüsüne sadık kalmış, buna dozunda bir hayal gücü ekleyip isimleri değiştirmiş. Ortaya nefes nefese bir kara roman çıkmış. İyi bir polisiyede arayacağımız her şey var Çumra 1965’te: Issızlığın ortasında bir kasaba, buraya yeni atanan idealist emniyet amiri ve ailesi, gizemli ve kan donduran cinayetler, çıkarları çatışan kasabalılar, İngiliz ve Alman gizli servisleri, hatta bir femme fatal… Buna bir de kasabanın 11 kilometre uzağındaki Çatalhöyük arkeolojik kazıları etrafında örülmüş gizem ekleniyor. Dorak Hazinesi’nin gizemi. Böylece dramatik yapı yerelle evrensel arasında rahatça dans ediyor.

“Tabut gibidir bu kasaba”

Adından anlaşılacağı gibi, olaylar 1965 yılının Çumra’sında geçiyor. Çatalhöyük’te kazı yapan üç Alman arkeolog tuhaf bir şekilde kaybolmuş. Yerlerini ise tekinsiz İngiliz profesör William ve onun ekibi almış. Kazı ve kayıplar tüm dünyanın dikkatini çekince Ankara, kasabaya emniyet amiri Ali Kemal’i atıyor. Sevgili karısıyla yurtdışında sanat tarihi okurken tanışmış, kültürlü bir polis. Haliyle, Dorak Hazinesi’nin tarihi eser kaçakçılarını çekeceğinin farkında. Şu dünyada kana bulanmamış tek bir hazine bile olmadığını biliyor. Bilmediğiyse cinayetlerin üç Alman arkeologla sınırlı kalmadığı. Meğer yıllardır kasabanın yerlilerinden birileri kaybolup duruyormuş. Tabii hiçbiri Alman ya da arkeolog olmadığı için bu durum Ankara’nın dikkatini çekmemiş.   “Tabut gibidir bu kasaba” diyor yerlilerden biri: “Herkesin ömrü o tabuttan çıkmak için etrafı tırmalamakla geçer de fark etmez hiçbiri.” “Küçük kasabada işlenen gizemli cinayetler ve yeni atanmış dedektif” teması artık polisiye edebiyatın alt türlerinden biri sayılsa yeridir. Sevinç Yavuz bu türün hakkını hem araştırmacı hem de romancı olarak veriyor. Sadece dramatik yapı değil, atmosfer ve diyaloglar da gayet başarılı. Yazara sitemimiz romanın sadece 190 sayfa sürmesi olabilir. Yapıyı genleştirip 300 sayfa yazsaymış da yine zevkle okunurmuş. Son olarak da Çumra 1965’in sinema için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyeyim. Adeta “Gelin beni filme uyarlayın ya da 8 bölümlük Netflix dizisi yapın!” diye çağırıyor.   *Çumra 1965: Bir Seri Katilin Gerçek Hikayesi/ Sevinç Yavuz/ Profil Kitap/ Roman