Nasıl ki kalkıp doğup büyüdüğün şehre Gidersin bir gece Ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden kurulmuş o şehirVe yakalamaya çalışırsın geçen yıllarıOnları yeniden bulmanın umudu içinde* Sonra İzmire doğru; tanıdık hava, tanıdık görünümü kırların, otların yaydığı o bildik koku. Derken belleğimde o kadar yer eden, şimdiyse yabancı gelen kentin görüntüsü, yavaş yavaş geri dönüyor bana. Tanrım, burada ne yapıyorum ben Kimse geri dönemez artık. Bir hayalet gibi gölgesini yitirmiş İzmir “Görüntü bir kürenin içindeydi sanki; benimle birlikte her şey bu kürenin içinde küçülüyor, bense büzülüp parçalanıyordum. Ta ki her şey bir rafta unutulmuş; eskinin buruşmuş, kaba taslağına dönüşünceye kadar.” İskeleye dönmeye cesaretim olmayacak. İnsan böyle yolculukları ikinci kez yapamaz Deniz kıyısında, fenerin önünde, birden arkama bakınca evleri gördüm, hasta hayvanlar gibi bakıyorlardı bana. Onlarda hâlâ kalakalmış bir yaşam parçası yalnızca bana bağlıydı sanki(... ) Anı, nereye dokunsan acıtıyor
24 Ekim 1950 (Günlüğünden derleme)