18 Nisan 2024, Perşembe
12.02.2021 06:00

Aşk romanı okumak ‘suç’ mu?

Aşk romanı okumak cesaret gerektirir. Çünkü müstehzi gülümsemelerden ‘kara liste’ye kadar çok çeşitli cezalar gelebilir. Peki aşk anlatan her kitap ucuz mudur?

Aşk romanları okumak zevklidir. Çünkü en basitinden, size güzel hayaller kurdurur, okuyanı anlatılan tutku dolu aşk hikayesinin kahramanlarıyla bütünleştirir. Hele de böyle distopik zamanlar yaşadığımız günümüzde…  Ama aşk romanı okumak ‘cesaret’ de gerektirir! Edebi zevklerinin sorgulanmaması ve müstehzi gülümsemelerle karşılaşmamak için, hem iyi edebiyatı hem de aşk romanlarını seven okurlar sıkıntı yaşar.  Romans türü artık yalnızca boş zamanlarını geçirmek isteyen ev kadınlarına ve genç kızlara yakıştırılır sadece.  Peki, aşk romanlarına bir tür ‘guilty pleasure’ muamelesi yapılması aslında nereden kaynaklanıyor? Ve aşk romanı olup da aynı zamanda edebi değere sahip romanlar hiç mi yok? Bildiğimiz anlamda aşk romanlarının tarihteki ilk örneği olarak Samuel Richardson’ın 1740 tarihli Pamela or Virtue Rewarded adlı romanı kabul ediliyor. Bir asır sonra ise Jane Austen türü geliştiriyor ve onun Aşk ve Gurur'u tüm zamanların en bilinen örneği, kendisi ise en usta aşk romancısı kabul ediliyor.  Austen’dan ilham alan Georgette Heyer ise 1921'de The Black Moth ile tarihi romans türünü başlatıyor.  1930’larda ise Beyaz Dizi olarak adlandırdığımız seri halinde yazılmış, basit konulu aşk romanlarının ilk örnekleri piyasaya veriliyor. Modern anlamdaki aşk romanlarını ilk başlatan örnek ise Kathleen Woodiwiss’in 1972 tarihli The Flame and the Flower’ı sayılıyor. Bu tarzın da, iyi örnekleri olduğu gibi ucuzlatılarak seriye dönüştürülmüş türlerine de rastlanıyor. Bu iki gelişme aşk romanlarının prestijini düşürüyor.   1989’da ise nispeten iyi bir gelişme oluyor ve Jude Deveraux’nun A Knight in Shining Armor ‘aşk romanları’ adı altında çok satan ancak daha prestijli bir konuma yerleşiyor.

Kötü şöhret bitmedi

Maalesef aşk romanlarının üstünden kolay atamayacağı bir kötü şöhreti var: Ucuz ve kötü edebiyat! Oysa içlerinde gerçekten düzeyli bir edebiyat sergileyen aşk romanları da yazılıyor ve okunuyor.  Sonuçta iyi edebiyatta ‘ne’yin anlatıldığının değil, ‘nasıl’ anlatıldığının önemli olduğunu akıldan çıkarmamak ve aşk romanlarını da önyargısız bir şekilde bu bilinçle okumak gerek.

"Sadece romans yüzeysel kalır"

Cem Alpan, Can Çağdaş Yönetici Editörü Belki şuna yanıt vermeli: Aşk konusunu da işleyen iyi bir romana “aşk romanı” diyor muyuz? John Updike’ın Marry Me (Evlen Benimle) adlı eserinin alt başlığı A Romance, yani “Bir Romans”tır. Bu alt başlık önemli zira yazarın kendisi tarafından romanın eski “romans”ların çağdaş bir yorumu olduğu vurgulanmış.  Nabokov Anna Karenina için “en büyük aşk romanı” der. Ama hiçbir şekilde bu romanla ilgili “bir aşk romanı” gibi bir altbaşlık atamayız – yani en büyük romanlardan Anna Karenina bir “aşk romanı”na indirgenemez.   Aşkı tek başına ele alan kitaplar kaçınılmaz olarak yüzeyseldir çünkü bu mesele hiçbir zaman salt iki insan arasındaki çekimden ibaret değildir. Edebi olanlar ise bir ilişkinin ardında sosyal, sınıfsal, psikanalitik, kültürel dinamiklerini ortaya koyar. 

"Çağın sığlığı kitaplara yansıyor"

Gülşen İşeri, İnkılap Kitabevi Yönetici Editörü Aşk romanlarında edebi değer mutlaka aranıyor ama günümüz sosyal medya çağında aşk kavramı maalesef sığ bir hal aldı. Doğal olarak da, ister istemez, yaşadığımız bu durum edebi eserlere yansıyor. Dünyadan örnek olarak aklıma ilk gelenler; Anna Karenina, Kırmızı ve Siyah, Beyaz Geceler, Madame Bovary’si ile tabii hepimizin aklında olan ve unutulmayan Márquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ı… Turgenyev’in İlk Aşk’ını da unutmayalım. Türkiye’ye dönersek, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı, Refik Halid Karay’ın Nilgün’ünü düşünüyorum. Ve Zülfü Livaneli’nin Serenad’ı da edebi açıdan da değerli aşk romanına çok iyi bir örnektir.

"10 yılda bu türün satışları azaldı"

Aslı Tunç, Epsilon Yayın Grubu Yayın Yönetmeni Aşk romanları denince odağında aşk olan ve hayranlıkla okunan kült eserlerin yanı sıra okuru kısa bir zaman yolculuğuna çıkaran, konu edilen dönemin tüm detaylarının kurguya yansıtıldığı, buram buram aşk ve tutku kokan romanlar akla geliyor. İkinci kategoriye giren kitaplara gösterilen ilgi ise zaman zaman azalır zaman zaman da artar. 10 yıl önce bu kategori son derece popülerken, son yıllarda satışlarda ciddi bir düşüş yaşandı ve farklı türler öne çıkmaya başladı.  Yazarın dili, yansıttığı dünya, psikolojik ya da duygusal tahlilleri sebebiyle okuma hazzı yüksek ve okuru etkisi altına alan romanlara Beyaz Geceler, Anna Karenina ve Genç Werther’in Acıları örnektir. Popüler aşk romanlarıyla edebi anlamda değerli aşk romanlarının arasındaki en önemli fark Kürk Mantolu Madonna ya da Aşk ve Gurur gibi kitapların yıllar boyunca okunan zamansız eserler olmaları.