20 Nisan 2024, Cumartesi
12.03.2021 06:00

Başarının anahtarı direnmek

Nükhet Duru, sahne hayatının 50’nci yılına yaklaşırken yıldızını yeniden parlattı. Belgeselinden albümüne son günlerde her yerde karşımızda o var. Duru’ya göre çok satmak ya da çok kazanmak bir başarı değil, işin sırrı direniyor olmakta saklı. Hayatındaki keskin virajları geçtiğini ve artık huzuru bulduğunu söyleyen Nükhet Duru Oksijen’e konuştu...

Neredeyse tam 50 yıl önce ilk defa sahneye çıkıyor Nükhet Duru. Konuşacak çok şey var. Aslında bu söyleşiyi bambaşka bir gündemle, yeni şarkısı “Kapıldım Gitti” için yapmıştık. Fakat ‘belgeseli’ Duru Olmak’a dair, biz röportajı gerçekleştirdikten sonra bir tartışma dönmeye başladı. Lafı baştan söyleyelim, konu büyük ihtimalle yetkili makamlar nezdinde değerlendirileceği için, kendisine sonradan ulaştığımda, daha fazla yorum yapmaktan haklı olarak kaçındı. Nükhet Duru etrafındaki bu tartışmalara rağmen ürettiklerine, üreteceklerine ve geleceğe elbette tebessümle bakıyor. Bu şarkısını da insanlara umut vermesi gayesiyle, baharı kucaklamak için yayınlıyor. 12 Mart 1971 Muhtırası’nın 50’nci yıldönümündeyiz. Siz o yıllarda ilk defa sahneye çıkmaya hazırlanıyordunuz. Neler hatırlıyorsunuz? Belleğimde net bir anı yok aslında. Küçüktüm. O yıllarda annem ve babam ayrıldığı için yaşam savaşı veriyordum. Politika, anlayacağım son şeydi. 1973’te, Florya Deniz Kulübü’nde sahne almıştım ilk defa. “Yaz tatili bitince okuluma döneceğim” diye kandırdım annemi. Kitabına uydurdum, devam ettim. Nitelikli, dünyalı melodilerle başlamak benim şansımdı. Çocukluğunuzdaki o çalkantılı dönemden nasıl çıktınız? Biraz tevekkül sahibiyim. O yaşta bilinçli değildim. İyi insanlara rastladım. Büyük müzisyenler sesimle dikkatlerini çektiğim için bana yardım etmeye çalıştılar. Annemle işe gidip geldiğim için, boyansam da küçük bir kız olduğum belliydi. Başarmak istediğimi hissediyorlardı. Çocukluğumda çektiğim sevgi yokluğunu ve aile sıcaklığını işimde buldum. Hayatın anlamını sahnede yakaladım.

Nükhet Duru:
Nükhet Duru: "O dönemde bugüne göre özgürlüğüm maalesef zirvedeydi. Her türlü lafı söyleyebiliyordum. Gerçi, o zaman da ‘Sol propaganda yapıyor’ diyorlardı"
Kültürel ortamı, özgürlüğü bugüne oranla nasıl kıyaslayabilirsiniz?  Bugüne göre özgürlüğüm maalesef zirvedeydi. Her türlü lafı söyleyebiliyordum. Gerçi, o zaman da, “Sol propaganda yapıyor” diyorlardı. Şirinlikle, akılla atlatıyordum. Sorguya çekildiğim de oluyordu. Jartiyerle sahneye de çıkabiliyordum. Ben kabare yıldızı görüntüsünde olduğumdan, üretimimi veyahut söylediklerimi çok fazla törpülemem gerekmiyordu. Batmıyordu. Özgürlükleri o sıralar daha rahat yaşayabilmenizin sebebi sizce nedir? Konuşmak da, espri yapmak da daha mümkündü. O zamanki komedyenlerden birinin bugün program yapması mümkün olmaz. Havadan sudan şeylerle güldürebilir. Ama o zaman da can korkusu vardı. Kulüpten çıkarken silah ateşlenmeden eve varabilecek miyiz? Böyle şeyler de yaşadık. Ailelerin okuldaki çocukları için çok endişe ettiği dönemler de geçirdik. Gün yüzü görmedik mi desem aslında? “Harp ve Sulh” şarkınızda “Bir tarafta bombalar / Bir tarafta çocuklar” derken hangi hisler vardı aklınızda? O dönemde meydan kavgaları, terör saldırıları, patlayan bombalar, herkesin can derdi vardı. Her seferinde başka bir şey yaşıyor bu ülke. Aslında her ülke yaşıyor. Atlatmak istiyoruz. Ama bir nefes alır gibi olup sonra başka üzüntülere geçiyoruz. Kadın olmaya dair neler söyleyebilirsiniz öyle bir dönemde? Bazı ayrıştırmalar olurdu ama şimdiki kadar değil. Artık daha fazla savunma ihtiyacı hissediyoruz. Bence o zaman bu kadar ayrım yoktu. Şimdiki sosyolojik yapı bunu dayatıyor. Özgürlüğü de kısıtladık. İsteyen, istediği gibi davransın, neden karışıyorsun? Gazino zamanlarını nasıl anımsıyorsunuz? Herkesin gazinoya gidebiliyor olması o dönemi özel yapıyordu. Radyoda dinleyip canlısına gidiyordu insanlar. Çok mutlu oluyor, sevinçten uçuyorlardı. Ama televizyonla bu iş cazibesini kaybetti. Ekonomik olarak herkesin uzanabileceği bir yer olmaktan da zamanla çıktı gazinolar. Size artık çok daha kolay ulaşabiliyorlar. Sosyal medyayı aktif kullanıyorsunuz. Eskiden kanlı canlı görüp çiçek veriyorlardı. Şimdi de benimle yazıştığı vakit cevap verdiğimde kendini değerli hissediyor insanlar. Ben çok insancılım. Ne kadar çok insan tanırsam o kadar mutlu oluyorum. Zararlarını da gördüm ama, vazgeçemiyorum. Müzikal, kabare döneminizde de çok insanla tanışıyor, kaynaşıyordunuz. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ali Poyrazoğlu, Huysuz Virjin… Bitmez, tükenmez benim kolektif işlerim. Beraber çalışırken aile gibi oluyorsunuz. Bunu yaşamaktan çok hoşlanıyorum çünkü hep yalnız bir insandım. Kendime böyle aileler ve yakınlıklar yaratıyordum. Kimleri özlüyorsunuz? Çok yakında Timur Selçuk’u, öncesinde Huysuz Virjin’i, Zeki Alasya’yı kaybettik. Hepsini çok severdim. Saymakla bitmiyor kayıplar. Ama arkanızda hoş bir seda bıraktınızsa, işte ölmemek budur. Mesela önceki gün rahmetli Müslüm Gürses’in ölüm yıldönümüydü. Ananeminkini hatırlamam, Müslüm’ünkini hatırlarım. Çünkü bir şey bırakmış bize. Netflix’deki anlatınız Duru Olmak çok konuşuluyor… Albüm yolculuğumu anlatıyor. Benim geçmişime de bakalım dedik. Çünkü genç bir kitleyle tanışıyorum. Netflix aracılığıyla dünyada gösterilecek olması da beni heyecanlandırıyor. Çok değerli sanatçılarımız oldu ama dünyaya açılacak pencereyi bulamadık. Devletler sanatçısına destek olmalı. Uygar ülkelerde böyle. Bizim en büyük derdimiz Eurovision’a gidip kendimizi göstermek oldu. Orada da hevesimiz hep kursağımızda kaldı. “Değerleri olmasına rağmen başarıya doymamış bir toplum” diyorsunuz Duru Olmak’ta. Neden böyle? Yeterince uygar değiliz. Galatasaray’ın yurt dışında gol atması bize yetiyordu. Çok zengin bir kültür beşiği olduğumuzu bir türlü gösteremedik. Yıllarca bununla ezildik. Pasaportumdan dolayı utandığımı biliyorum. Çünkü kötü davranıyorlardı. Halbuki nasıl kıymetli bir ülkeyiz. Bunu neden futbol haricinde anlatamadık? Yeniden yapılanan bir memleket burası. Yoldu, yapıydı derken, bilime ve sanata yatırım yapmayı unuttuk. Ne ressamlar, şairler, yazarlar var oysa ki… Bunların kitapları daha on yıldır yabancı dillere çevriliyor. Yeteneğinizin tamamını kullanmanıza izin verdi mi bu ülke?  Hayır. Gençliğimde bununla mücadele ettim. “Satmıyorsun, bizim istediklerimizi söyle” dediler. Direndim. Tamam derdim tiraj değil ama birileri de şarkılarımı benimsesin istedim. Sosyal konularla ilgili de şarkılar söylüyorum. Durmadan “Ben sana aşığım, beni terk etme” demiyorum. Hayatta olanları yansıtmam lazım. O duyguları karşıya geçirmem ve farkındalığımı göstermem lazım. Yaş aldıkça müziğe ve hayata karşı bakışınız nasıl değişti? Özgüvenim gelişti. Zamanla kendime dışarıdan bakıp “Bu şarkıcı iyi” diyebildim. Şahsiyetime ilkelerime, inançlarıma sadık kaldım. Yaşla bir boş verme hissi de geliyor. Başarı çok satmak, çok kazanmak değil. Başarı direniyor olmakta saklı. Direnirken her şeye karşı direniyorsunuz. Önce ölüme, sonra yaşama karşı. Kendimle baş edebildikten sonra huzura erdim. İçimdeki yolculukları tamamlamadım ama keskin virajları geçtim. Hikayesi Var albümünüzdeki genç seslere hangi tecrübenizi aktarabilmek isterdiniz? Manevi ve maddi olarak kendinize yatırım yapmak önemli. Güzel düşünmek ve o düşünceler üzerine inşa etmek harika. Mesela Sena Şener, daha çok genç. Fakat şimdiden tarzı var. Ama gelişip adını altın harflerle yazdırabilir. Diğerleri için de aynı şey söz konusu. Kalben, çok özgün bir kız. Söyleyecek lafı var. Bunların üstüne gitmesini, daha da derine inmesini söyledim. Yeni nesille doğan bu yeni ilişkinizin kaynağında ne var sizce? Bir kere bağnaz bir insan değilim. İkincisi yaşım onlardan büyük diye onları anlamayıp “Bizim zamanımızda öyle değildi” diyecek biri değilim. Tam tersine birlikte eğlenebiliriz. Ben kompleksli de değilim. Kendimi gençlerin yanında yaşlı da hissetmiyorum . Bunca yaş almış ilk albümünüz “Bir Nefes Gibi” hala övgüyle anılıyor. Neden sizce? O albümde hayatımın kesitlerinden üretilmiş gerçek şarkılar var. Hemen yazıp söyleyip kaydettiğimiz bir albüm. Mesela “Kulis” benim ve sanatçıların kulis halini anlatır. “Güneş”, güneşe olan aşkımı anlatıyor. “Gerisi Vız Gelir” hastalığımı (18 yaşında MS’e yakalandı ve atlattı), “Beni Benimle Bırak” ilk aşkımı anlatır. Albümdeki düzenlemeleri yapan Onno Tunç ve Timur Selçuk’a dair neler söyleyebilirsiniz? Çok enteresan insanlardı, ikisi de birbirine benzemez. Müzik konusunda bambaşkaydılar. Gece kulübünde birlikte program yapıyorduk. Onlar farkındaydı benim değişik bir tip olduğumun. Timur Selçuk “Bu şarkılar sana ağır gelmez mi?” demişti. “Ben böyle kalacağım” dedim. Hem çalıştırdı, hem öğretti, hem de düzenlemeleri yaptı.

“En iyi terapi çalışmak”

The Weeknd’in sesinize yer verdiği şarkısı “Often” YouTube’da tam 430 milyon kez dinlenmiş. Size ilk ulaştıklarında ne hissetmiştiniz? Önce harika bir sürpriz oldu. Sonra sesimi duydum. Onun sesine uysun diye deforme edilmişti. Hoşuma gitti. Dünyanın bir ucundan bulsun, şarkısına koysun. Bana yeni bir dönemimin başladığını haber vermişti. Yeni şarkınız “Kapıldım Gitti”nin hikayesi nedir? Bu şarkının orijinali uzun zamandır bizim elimizdeydi. Bunu baharın müjdecisi olarak, yenilenmeyi düşünerek, insanlara umut vereceğini ve tebessüm ettireceğini hissederek yaptım.  Bu pandemi döneminde siz neye tebessüm ediyorsunuz? En iyi terapi çalışmak. Umut vermemiz lazım. Bu sanal dünya başladığından beri insanlar yalnızlaştı. Tek başına ekrana konuşuyor, telefonda yaşıyorlar. Sağlıklarını böyle yalnız kalarak mı koruyacaklar? Bu bana çok acıklı geliyor.