25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
06.08.2021 04:30

Biden ekonomide Obama’ya değil Trump’a benziyor

Biden, Trump idaresine benzeyen bir neo-popülist ekonomik yol haritası izliyor. Eşitsizlik büyüdükçe ister sağ ister sol görüşlü olsun tüm politikacılar daha popülist hale geliyor

ABD Başkanı Joe Biden, görevde ilk altı ayını geride bıraktı. Biden yönetiminin ekonomik doktrinini hem önceki Başkan Donald Trump hem de geçmiş Demokrat ve Cumhuriyetçi iktidarlarla karşılaştırma vakti geldi.  Öncelikle bir paradokstan bahsetmeliyiz. “Biden doktrini”, mevcut başkanın bizzat içindeler aldığı Barack Obama yönetimindeki politikalardan çok Donald Trump’ın politikalarına benziyor. Trump idaresinde ortaya çıkan neo-popülist doktrin Biden döneminde adeta nihai biçimini almış durumda; bu da Bill Clinton’dan Obama’ya kadarki ABD başkanlarının izlediği neoliberal öğretiden keskin bir kopuş demek. Trump popülistti; geri bırakılmış beyaz ve mavi yakalı çalışanların dilinden anlar görünüyordu. Ama aslında kurumlar vergisini indirmek ve emeğin sermaye karşısındaki gücünü daha da azaltan bir plütokrattı, yani yönetme erkinin varlıklı kişilerce paylaşılmasını öngören, oligarşik bir yönetim biçimini benimsiyordu.  Yine de Cumhuriyetçilerin on yıllardır izlediği, büyük işletmeler yanlısı yaklaşıma kıyasla Trump’ın ajandasında bazı gerçek popülist unsurlar vardı. Clinton, George W. Bush ve Obama yönetimleri kimi farklılıklarına rağmen ekonomi politikasında genel olarak aynı yerde duruyordu. Örneğin, hepsi serbest ticareti ve doların güçlenmesini destekliyordu. Gelir  eşitsizliğinin arttığı bir ortamda, güçlü doları ithalat fiyatlarını düşürmenin ve çalışan sınıfların alım gücünü artırmanın bir yolu olarak görüyorlardı.  Tüm bu yönetimler ABD Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı duyuyor ve onun fiyat istikrarına yönelik tutumunu destekliyordu. Hepsi ılımlı bir maliye politikası izlemişti; vergi indirimi ve harcama artırımı gibi teşvikler genellikle ekonominin zorlu dönemlerinde bir müdahale olarak uygulanıyordu. Son olarak, Clinton, Bush ve Obama yönetimleri Big Tech, Big Business denen büyük teknoloji firmaları ile şirketlerle ve Wall Street ile görece samimi ilişkilere sahipti. Hepsinin döneminde ürün ve hizmet sektörlerinin serbestleşme süreci devam etti; bunun sonucunda, teknoloji ve finans sektöründe bugünkü güç merkezileşmesinin temelleri atılmış oldu. 

“Amerikan malı kullanın”

Clinton, Bush ve Obama’nın doktrinleri temelde neoliberaldi ve zenginlerle büyük şirketlere uygulanan vergileri düşürerek yatırımların artırılmasını öngören “damlama ekonomisine” (trickle-down economics) inanıyordu. Trump’la birlikte daha neo-popülist ve milliyetçi bir rotaya girildi; Biden ise yeni rotayı daha da netleştirdi.  “Korumacılık” konusunda Trump kadar ısrarcı görünmeyebilir ama Biden da benzer bir milliyetçi ve içe dönük ticaret politikası izliyor. Trump yönetiminin Çin ve diğer ülkelere uyguladığı gümrük vergilerini devam ettirdi. Daha sıkı bir “Amerikan malı kullan” politikasını yürürlüğe koydu. Çok önemli bir nokta daha var: Çin ile ABD arasındaki kopuş ve iki ülkenin ticaret, teknoloji, veri, bilişim ve geleceğin endüstrilerine dair yarışı devam ediyor.  Trump doların zayıflamasını istiyor, kendi politikalarının yol açtığı büyük bütçe açıklarını finanse etmesi için FED’e gözdağı veriyordu. Biden resmi olarak bu yoldan gitmiyor gibi görünse de onun yönetimi de FED ile daha yakın iş birliği gerektiren tedbirleri kanunlaştırdı. Aslına bakılırsa ABD hukuken değilse bile fiilen yeni bir döneme girdi; artık borçlar para basılarak ödeniyor. Bu politika Trump idaresinde ve FED Başkanı Jerome Powell döneminde başlamıştı. Bu düzenleme uyarınca, enflasyonda ılımlı bir artış olması halinde FED de görmezden gelecekti çünkü bunun alternatifi olan enflasyon karşıtı sert para politikası, piyasaları çökertip ciddi resesyona yol açabilirdi. FED’in tutumundaki bu değişim 1991-2016 döneminden ciddi kopuşun bir başka göstergesiydi.  Dahası, Amerika’nın ikiz açık denen bütçe açığı ve cari açığı  yüzünden Biden yönetimi güçlü dolar politikasından vazgeçmek zorunda kaldı. Daha zayıf doları Trump kadar açık bir şekilde desteklemiyor olsa da ABD’nin rekabet gücünü geri getirecek bir değişimden rahatsız olmayacağı kesin. Biden gelir ve servet eşitsizliğini tersine çevirmek adına çalışanlar, işsizler, kısmi işsizler ve geri kalmışlar için büyük ölçekli doğrudan para transferini ve vergi indirimini destekliyor. Bu politika da Trump döneminde başlamış, 2020 yılının aralık ayında 2 trilyon dolarlık Koronavirüs Yardımı, Desteği ve Ekonomik Güvenlik Yasası (CARES) ve 900 milyon dolarlık teşvik paketini geçmişti. Biden yönetimindeki ABD 1.9 trilyon dolarlık ilave teşvik paketini yürürlüğe koydu; şimdilerde ise altyapı için 4 trilyon dolarlık ek harcama planlanıyor. Trump’a kıyasla Biden artan oranlı vergilendirme için daha istekli ancak vergi artırma becerisi kısıtlı. Bundan dolayı, tıpkı Trump zamanında olduğu gibi büyük mali açıklar yine ağırlıklı olarak borçla finanse edilecek; bu finansmanı ise FED zaman içinde para basarak borç ödemek zorunda kalacak. © Project Syndicate, 2021.