19 Nisan 2024, Cuma
05.03.2021 06:00

Bir iyileşme ihtimali: Merhem

Mabel Matiz’le şarkı yaptı. Baba Zula ile dünyayı turladı. Spotify’da bir milyon kişi onu dinledi. İlk albümü Merhem için 10 yıl bekleyen Melike Şahin çok mutlu

Timur Selçuk’tan aldığı dersler, Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyoloji okurken geçirdiği vakit, Baba Zula’yla birlikte Meksika’dan Hindistan’a dünyayı dolaşması Melike Şahin’e hayata ve özellikle müziğe dair çok şey öğretmiş. Bu öğretiyi ve on yıllık kariyerini yansıttığı ilk solo albümü Merhem, onu çok daha geniş bir dinleyici kitlesiyle tanıştıracak. En son söyleşimizde “Geceleri dışarı çıkmaktan korkuyorum” demiştiniz. İstanbul’da kadın olmak size neler hissettiriyor? Çok şey değişmedi. İstanbul’dan yoruldum. Kendimi başka bir yere atacağım. Yalnız başıma endişeli oluyorum. Yanımda bana eşlik eden bir erkek varsa, duruma yabancılaşıp “Ne kadar rahatım” diyorum. Bunu içselleştirmenin, korku halini devam ettirmenin yanlış olduğunu ve böyle değişemeyeceğimizi düşünenler olabilir. Ben bu duyguma sahip çıkmak istiyorum. Hayalimizdeki gibi gece yarılarında rahatça sokaklarda yürümemize daha çok yolumuz var. Ama bir sayfanın değiştiğini de hissediyorum. Ne kadar fantastik şeyler yaşıyoruz şu sıralar. Sokakta maskelerle yürüyeceğimizi söyleselerdi, gülerdik mesela. Neden uzaklaşmak istiyorsunuz İstanbul’dan? Tansiyon, gerilim, bunlardan çok sıkıldım. Her şeyde var bu. Markette, takside, otobüste, sokakta… Benim şarkı yazıp söylemem gerekiyorsa, bünyemin dengelenmeye, bir sessizliğe ihtiyacı var. Hep dışarıda olan, sosyal bir kelebeğim ben. O da yorgunluk getirdi. İki ayaklı bir hayata geçmek istiyorum. Müziğin yanına seramiği de eklediğim küçük bir atölye ve sakinlik istiyorum. Ama ben şehirde doğdum, büyüdüm. Kırsalda yaşamak nasıl bir deneyim, henüz bilmiyorum. İçselleştirdiğinizi söylediğiniz korku müziğinize ve hayatınıza nasıl yansıyor? Albüm yapma kararı da aslında yaşadığım şeyle ilgili. Benim için korkuyu, yarayı sahiplenmek ve onları iyileştirmek için bir yol albüm. Bir iyileşme ihtimalini aramaktan bahsediyorum. Mesela albümdeki “Hançer”i rüyamda gördüğüm bir karakter üzerine yazdım. “Aynı korkuyu ben sana fırlatsam nasıl olur” şarkısı bu… Dikkatli kulaklar bu izleri hemen sürecektir. Durmak istediğim yer o korku değil ama hislerimi kabullenmek iyi hissettirdi. Bu şarkılar yaraların merhemi de oluyor mu? Benim için oluyor. Tavus kuşu rengârenk açılır ya, bu albümde öyle bir şey yapmak istedim. Ana iskelet de sanatla iyileşmek üzerine kurulu. İlhamımı müzikten ziyade, sanatla kendini var eden kadınların yaşam öykülerinden aldım. Ben de benzer bir hikaye anlatmak istiyorum. Çünkü benim de kurumuş, kanayan yaralarım var. Bunları saklamadım, alenen söylüyorum. Benim başıma gelenler, herkesin başına geliyor. Bu albümle insanlara belki bir tutam dahi olsa merhem, derman, şifa götürebilirmişim gibi geliyor. İlk albümünüz için neden bu kadar uzun zaman beklediniz? Yıllara yayılan bir eserler bütünü bu. İyi ki de beklemişim. Aceleyle yapsaydım “Neden böyle söylemişim” diyecektim. Şu anda kariyerimin onuncu yılı. Girmediğim alanı kalmadı bu albümün. Her şarkısına büyük yükseliyorum. 2020’ler dendiğinde akla gelecek bir çalışma yaptığımı düşünüyorum. Eskiden mütevazı bir insandım ama albümüm gerçekten güzel oldu. Çalıştığım tüm aranjörlere “Ayakları yere basan bir kadın görmek istiyorum” dedim. 10 şarkı böyle bir tutkalla birbirine bağlanıyor. Can Güngör ve Mabel Matiz gibi son derece yetkin isimlerin de izi var albümde… Can Güngör şarkı formatında düşünmeme çok yardımcı oldu. Onun dokunuşuyla “Öpmem Lazım” pozitif halime en yakın şarkı oldu. Mabel Matiz ise Türk pop müziğine özellikle son albümü Maya ile çok değerli katkılar yaptı. Bir gün “Nasır”ın ilk halini yolladı. Nakaratı için aramızda bir sene gidip geldi şarkı. Onunla çalışmak da çok hoşuma gitti. Baba Zula’yla birlikteyken dünyanın birçok farklı ülkesinde konser verdiniz. Seyahat edememek ve konser verememek size ne hissettiriyor?  Kötü hissettiriyor. On senedir her ay üç kez sahneye çıkıyordum. Bir senedir bu yok. Artık mikrofonu özledim. Fakat Türkiye içinde kurallar çerçevesinde seyahat ettik. Yol bana ilham veriyor. Hava, kara, tren, fark etmez… Bir şekilde gidiyorum ama acaba nasıl geri geleceğim? Ne kadar değişmiş olacağım? Bu kısmı beni heyecanlandırıyor. Boğaziçi Üniversitesi müziğinize nasıl bir katkı sağladı? Bugün yaşanan hadiselere dair neler söyleyebilirsiniz? Rahmetli Timur Selçuk’tan solfej dersi alırdım. Bunun da etkisiyle okulun ilk günlerinde Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’ne gittim. Klasik Müzik Korosu’nda yer aldım. İlk grubumu orada kurdum. Baba Zula ile sahneye de mezun olmadan çıkmaya başladım. Müzik sektörünün içinde sonradan denk geldiğim insanların birçoğu ile o dönem tanıştım. Türkiye’nin en harika, en müthiş okullarından bir tanesi. Ben mezun olmadan da bir baskı vardı. Yaptıkları mücadele ile gurur duyuyorum. Hayata dair neler heyecanlandırıyor sizi? Geçen gün kendimi Harbiye Açıkhava’da konserde hayal ettim. Biraz da duygulanıp ağladım. Albümle açılacak alanlar beni heyecanlandırıyor. Fakat müzik olmasa da yaşarım. Kendime başka işler bulurum. Beni en diri tutan şey eşimle, dostumla iyi vakit geçirmek. En büyük hayallerim hep onlarla. Sevdiğim insanlarla yaşlanmak istiyorum. Ama bu albümü Avrupa’da da çalmak isterim. Müziğimle dünyada bilinen bir insana dönüşebilmekten mutlu olurum. Müzik endüstrisinin durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bizim endüstrimizde ancak büyükler, sponsorları olanlar ayakta kalabiliyor. Diğerleri, bizler nasıl hayatta kalabiliriz ki? Hit olmuş şarkım “Tutuşmuş Beraber” olmasa, bu albümü de yapamazdım. Kayıt dışı, sigortasız bir sektör bu. Hadi ben meslek birliğine üyeyim, ama oradaki ‘roadie’, ışıkçı, ses mühendisi ne yapacak? Birileri kör topal ilerlerken, diğerleri için hiçbir şey yok. Konser mekanları da aynı şekilde yürüyor. Değişmesi gereken çok şey var. Fakat biz müzisyenler bunları hiç konuşamıyoruz. Aynı tas aynı hamam gider böyle…

Fotoğraflar: Civan Özkanoğlu