25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
12.03.2021 13:28

Bodrum’da “İstanbul kafası”yla bahçe yapmayın

Bodrum bahçelerinde Mart ayı bitmeden yapılması gerekenler… İlham alınacak bir Cumhuriyet ailesi ve ikinci hayat öyküsü… Üzerine söz söylenmeyecek bir Bodrum savunması… Karşınızda Bahçıvan Gülnar Önay
“Goethe’nin Hayatı ve Eserleri” kitabının üzerinde iki çevirmenin adı yazar: Mediha ve Şerif Önay. Mediha aslında Almanca’dan nefret eder, ta ki Şerif onu Dresden’de “Hoch Deutsch”un konuşulduğu bir tiyatro oyununa götürüne kadar. Sonra tıpkı Fransızcası gibi Almancası da çok iyi olur. 1900 doğumlu bir Osmanlı kadınıdır Mediha, Şerif’le evlenmek için 16 yaşında tek başına bindiği trenden Dresden’de indiğinde üzerinde çarşaf değil, lacivert bir tayyör vardır.  Şerif Ankara’da Mülkiye’den mezun olmuş, ama “Türkiye Mülkiye’yle kurtulmaz, sanayi lazım” deyip, Almanya’da ilk makine mühendisimiz olan, o da yetmez deyip makina tasarımını öğrenen bir Meşrutiyet aydınıdır. Cumhuriyet’ten sonra Sanayi Umum Müdürü olur. Hatta Birinci Sanayi Planımız hazırlanırken Rusya’nın gönderdiği uzmanların kontrpartı olarak Sanayi Heyeti’nin Başkanlığını yapar. Buradan Bodrum’un çim sorununa birazdan geleceğim, ama hazır bulmuşken “Cumhuriyet’i nasıl bir kuşak kurmuş” başlığı altında ve gıptayla azıcık daha devam edelim. Önay çiftinin oğulları Doğan Zürih’te jeoloji okur. İsviçre’ye hukuk tahsili için gelmiş olan Afitap ile tanışıp evlenirler. Tüm Önay ailesi için iki büyük haz vardır: Kitap okumak ve müzik dinlemek. Mediha Babanne’den kalan şu söz hepsinin kulağına küpedir: “Klasikleri bir 20, bir 40, ama mutlaka 60’lı yaşlarınızda bir daha okuyun, bu size vasiyetimdir.” Bu haftaki Bodrum konuğumuz Gülnar Önay tam da o babaannenin yetiştirdiği bir “kır çiçeği.” Yani başına buyruk, kalabalıklardan uzak, doğanın içinde. Sainte Pulcherie Fransız Lisesi mezunu. İstanbul Edebiyat’ta felsefe okuyor. Resim sanatının öyle büyük hayranı ki sergilerden çıkmaya çıkmaya sonunda Urart, Vakko, Arkeon gibi çağdaş Türk resimlerinin sergilendiği galerilerin yöneticisi oluyor. Kendisine “Türkiye 94 krizinde, galerinin şu alt katını kafe mi yapsan” dendiği gün karar veriyor: Bu iş bitmiştir. Yapı Kredi’den sanat müşavirliği teklifi geldiğinde o çoktan Bodrum Geriş’teki evinin inşaatına başlamış oluyor.
İlki 18 yıl, ikincisi bir yıl süren evlilikten sonra bir sohbet esnasında ünlü bir yazar tanıdığı Gülnar Önay’a “Geçmiş olsun, bir kaza geçirmişsiniz, herhalde artık ayranı üfleyerek içersiniz” der. Önay’ın yanıtı: “Beyfendi, ben artık eve yoğurt dahi almıyorum.” İki çocuk annesi olan Gülnar Hanım’ın büyük oğlu ünlü reklam filmlerinin yönetmeni Cemal Alpan, küçük oğlu Can Yayınları’nın çağdaş edebiyat editörü Cem Alpan
İlki 18 yıl, ikincisi bir yıl süren evlilikten sonra bir sohbet esnasında ünlü bir yazar tanıdığı Gülnar Önay’a “Geçmiş olsun, bir kaza geçirmişsiniz, herhalde artık ayranı üfleyerek içersiniz” der. Önay’ın yanıtı: “Beyfendi, ben artık eve yoğurt dahi almıyorum.” İki çocuk annesi olan Gülnar Hanım’ın büyük oğlu ünlü reklam filmlerinin yönetmeni Cemal Alpan, küçük oğlu Can Yayınları’nın çağdaş edebiyat editörü Cem Alpan
Gülnar Önay İstanbul’da kimdi, Bodrum’da kim? İstanbul’da üzerinde her daim inci kolyesi, ipek gömleği, topuklu ayakkabıları olan, evinde davetler veren, sürekli çalışan, sürekli insanların içinde, işine aşık bir resim galerisi yöneticisi. Bodrum’da bir bahçıvan.  “Aşk” nasıl başladı? Geriş’teki ilk evimin bahçesini kaplayan zeytin ağacıyla… 50 yaşındaydım. Çeviriler yapar, emekli maaşımla geçinirim diye düşünüyordum. Ama bakir bir toprağın üzerinde duran o ağaç aklımı başımdan aldı. Üstelik 10 ağaç ismi sayacak kadar bile ilgim yoktu. Hemen Fransa’da oturan bir arkadaşımdan bahçecilik üzerine birkaç kitap göndermesini istedim. Derken kendi bahçemi ben yapacağım dedim. Orhan Veli’nin bir lafı vardır, “Paçası deniz suyuna değen bir daha iflah olmaz” diye. Benim de elim toprağa değdi ve daha iflah olmadım.  Kendinize peysaj mimarı değil, özellikle “Bahçıvanım” diyorsunuz… Peysaj eğitimi almadım, ama 26 yıldır bahçıvanım. Bir dakikam bile boş geçmedi. Sürekli okudum, notlar tuttum, Bodrum’un toprağını öğrendim. Ben internet değil, kitap araştırmacısıyım ve ciddi bir kitap koleksiyonum oldu. Ayrıca ev dekorasyonu anlatan değil, yarı bilimsel yabancı bahçe dergilerini takip ettim. Sonra gün geldi ben dergilere yazılar yazmaya başladım. Kitaplar yazdım. Bahçeler yaptım. Radikal’de yıllarca bahçe üzerine köşe yazdım.  Niye önce Geriş, sonra Yalıçiftlik’i tercih ettiniz? Geriş 95’te ıssız ve bakir bir yerdi. Issızlıktan hiç korkmam, tam tersine ıssız bir yer bulursam onun bile en bakir köşesine gitmek isterim. Kapı pencere de açık yatarım. Fakat iğne atsanız sesi duyulacak olan Geriş ve Yalıkavak iğne atsanız düşmeyecek duruma gelince sırf bakirliği nedeniyle Yalıçiftlik’e geldim. Önce torunlarım da yeni doğduğu için büyük bir ev ve büyük bir bahçe yaptım burada. Ama o kadar büyük ki, açıkçası kendimi kaybettim ve bir gün çalışırken beyin kanaması geçirdim. Ardından iki büyük mide ameliyatı… Çocuklarım “70’e geldin, artık yavaşla” dediler. Siz de bu 50 metrekareye mi sığdınız? Bana gerekli olan her şey var, ama boş odalar, kullanılmayan eşyalar yok. Kullanılmayan yemek takımları bile bir süre sonra kötü bir yalnızlık hissi verir insana. Benim 11’inci tabağım yoktur mesela. Çünkü zaten ancak 7-8 kişiyi ağırlayabilirim. Hatta daha bile sadeleşmeyi istiyorum. Minimalize olmak büyük konformuş. Sizin gibi gemileri yakıp geleceklere ne dersiniz? Önce şu soruyu yanıtlayın derim: Ben ne yaparım? Bazıları tamamen kalabalıkların içinde her akşam bir yerde içilen hayattan mutlu oluyor. Bodrum’da onlar için de yer var, benim gibiler için de… Seçenek çok, ama kendinizi iyi tanıyın. Doğal hayat istiyorum diyen herkes doğruyu söylemiyor aslında. Çoğu insan Bodrum’da doğada yaşamıyor, doğaya bakıyor. Kendinize karşı dürüst olun ve ona göre bir hayat planlayın. Peki şimdi Bodrum’da Mart ayına gelecek olursak, bu ay bahç… Pardon bir dakika! Ben önce çok önemli bir şey söylemek istiyorum. Dünyada çok büyük bir kriz var: Küresel ısınma. Biliyorsunuz, Akdeniz iklimi diye bir şey kalmadı. Biz Bodrum olarak da Akdeniz ikliminden çıkarak hızla çöl iklimine doğru gidiyoruz. Şimdi böyle bir büyük sorunumuz varken hala Bodrum’da İstanbul zihniyetiyle bahçe kurmanın saçma sapan olduğunu düşünüyorum.  Ne demek İstanbul zihniyeti? Büyük şehirden Bodrum gibi bir yere gelip, ama buranın doğasına saygı duymamak. Bir numara: Çim! Hiç farkında değiliz ama bizim Bodrum’da en büyük sorunumuz bu. Bahçesine çim ekenlere açıkçası çok çok kızıyorum. Çok!  Aman ne diyorsunuz, sırf çim sulamak için kuyu açtıranlar var… Kuyu suyu sonsuz bir şey değil. Ayrıca yeraltı suları sadece bize ait değil. Bir defa “bahçe” bize ait değil. Biz ona aitiz. Biz gideceğiz, ama o bahçe hep kalacak.  Nazım Hikmet’in muhteşem rubaisi* bu; “…Bu bahçe ben basıp gidince de kalacak…” Kalacak tabii.. Hiç unutmuyorum, bundan 10 sene falan evveldi, bir ziraiciden bir şeyler alıyordum. Bir bey geldi, “10 dönüm bahçeye ne kadar çim ister” diye sorunca inanamadım, “Beyefendi” dedim,”Çok pardon, siz 10 dönüme çim mi yapacaksınız?” Evet dedi, “Benim suyum var.” Ama o su size ait değil, bırakın kendi doğal halinde kalsın, diyecek oldum bana kükredi “Ne diyorsunuz hanımfendi siz, iki tane kuyu açtım, dünyanın parasını verdim, çayırda mı oturayım?” Ben de aynen “Evet” dedim, “Çim yerine çayırda oturun lütfen!” Aynı feryadı Bodrum otlarını konuştuğumuz Giritli Aşçı Halil Vural’dan da duydum, “Çim hastalığından vazgeçelim, su azaldı, yakında Bodrum’u terk edeceğim” dedi. Çok doğru, çünkü çim eşittir yağış ve iyi toprak. O yüzden asla Bodrum’a çim dikilmemeli, nokta! Bazısı, benim çimim az su isteyen cins, der. Az su bir kere çimi çayır yapar, hiç kendimizi kandırmayalım. Yerine ne önerirsiniz? Bakın şu görmüş olduğunuz otları biz çim makinesiyle biçsek sulasak hep yeşil olur. Ama biz ne yapıyoruz, mayıs ayında makineyle kökten temizliyoruz, toprak kalıyor. Ne güzel toprak işte… Ama toprak da istemiyorsanız kayraklar koyun, onların arasına çim veya fare kulağı ekin. Kayrakları ıslattığınız su o kadar yeşile yeter. “İstanbul kafası bahçe”lere çimden başka itirazınız? Mesela gelip ortanca dikmek. Bu güneşte yaşamaz, bağırıyor ben serinlik istiyorum diye. Gölgede bile yanıyor. Kartopu; o da İstanbul bitkisidir, sıcaktan kararır, çok su tüketir. Yahu ben zeytinlerin arasına manolya dikeni biliyorum. Neler var neler… “Ama efendim medeniyet dediğiniz de doğa şartlarını insan zevkine uyarlamak değil midir”? Değildir! Medeniyet evinizin içinde, kafanızın içinde olur. İnternetiniz, bilgisayarınız, telefonunuz, yaşam şekliniz… Ama bahçe sizin medeniyet alanınız değil. Bahçelerimiz Bodrum’a ait ve lütfen Bodrum bahçesi olarak kalsınlar.
Önay’a yeni başlayanlar için hangi kitabınızı önerirsiniz diye sorduk, “Bahçem ve Ben” ve bir de “Organik Bahçe Rehberi”ni tavsiye etti
Önay’a yeni başlayanlar için hangi kitabınızı önerirsiniz diye sorduk, “Bahçem ve Ben” ve bir de “Organik Bahçe Rehberi”ni tavsiye etti

Mart ayında bahçede yapılacaklar listesi

Şu an toprak bize ne diyor? Eğer bahçenizi bakir bırakmayı düşünmüyorsanız toprak size şu anda “Bana bak” diyor. Yazın daha güzel bir bahçe görmek istiyorsanız bu ay çalışma ayı.  Mart bitmeden neleri yapmamız lazım? Her şeyden evvel budamaları bitirmeniz lazım. Saksıdaki bitkiden ağaçlara kadar… Budama yaparken ağaçların içini de mutlaka açın ki gövdesi güneş alabilsin. Kalın gövdeli begonvili, zakkumu budarken hiç korkmayın, yine patlar. Varsa çiçekli saksılarınız dipten 10-15 santim şekilde budama yapın. Kaktüs ve sukulentlerinizin ise çürümüş, darbe almış yapraklarını kökten alarak temizleyin. Ağaçlar için budamaktan başka ne yapabiliriz? Gübreleme yapmak lazım. Beklemiş inek, keçi, koyun gübresi kullanın, ama mutlaka beklemiş olsun. Taze gübre toprağı yakar. Ağacın etrafından bir kürek boyu kadar miktar toprağı kaldırıp, gübreyi koyun, sonra üzerini yine toprakla örtün. Bizde çok büyük bir hata yapılır, gübreler toprağın üstünde bırakılır, azot ağaca değil gökyüzüne gider. Ağaç gövdelerini beyaz kireçle boyamanın bir faydası var mı? Var; kireç karıncayı engeller. Aksi halde karıncalar şekerli bir iz bırakır ağaçta ve o da böceklenmeyi arttırır. Sönmüş kirece hafif Bordo bulamacı da eklerseniz tam bir koruma olur. Bordo bulamacı ne demek? Göztaşıyla kireç karışımıdır. Fransa’nın Bordo kentinde iki bağcı keşfetmiş. Şimdi paketler halinde satılıyor, yapması çok kolay. Hafif mavi renk verir, ama geçer. Bitkilerde oluşan mantar hastalıklarını yok eder. Mart’ın son haftasına girmeden ve yağmurun yağmayacağı bir günde yapın.

Ağaçların yönünü işaretlemek önemli

Ağaç söküp/dikeceksek Mart’ta mı yapalım? Palmiye dikmek için Nisan sonu-Mayıs başını bekleyin, sıcak zamanda dikilmek ister. Onun dışında belli bir zamanı yoktur ama her şeyi Mart ayında halledeyim derseniz önce sökeceğiniz ağacı iyice budayın ve yerinden sökmeden önce üzerine yönlerini yazın. Dikeceğiniz zaman da aynı yönlerde dikin. Özellikle zeytin ağacını. Ağaç dikmenin ikinci kuralı da kökünün iki misli kadar çukur açmaktır. Su döküp bir bakın. Süzülmüyorsa drenaj iyi değil, muhakkak dibine mıcır atın. Sonra en alta gübreyi, üzerine üçte bir dere kumu, üçte iki toprak karışımını koyun ve ağaç gelene kadar çukuru arada sulayın.  Netflix‘te Monty Don’u izlerken “bitki dikmek organ nakli gibidir” dediğini duymuştum? Çok doğru, ağacı hiç ortalarda bekletmeden dikimi hemen yapmalısınız. Yağmur yağıyor bile olsa can suyunu mutlaka verin. Ağacı nasıl dikeceğiniz kadar nereye dikeceğiniz de önemlidir. Mesela narenciye ağaçlarını bahçenizin daha çukurda kalan yerlerine dikin. Camınızın önünde bir ağaç görmek istiyorsanız kışın yapraklarını döken nar, gülibrişim, jakaranda gibi ağaçları seçin, ki evinize ısı ve ışık girsin. Saksı bitkileri için bu ay yapmamız gereken bir şey var mı? Bu ay muhakkak topraklarını değiştirin. Eski topraktaki besin tükendi, yeni toprak şart. Kaktüs saksılarınızda bahçe toprağıyla dere kumunu yarı yarıya, diğer saksı bitkilerinde üçte bir kum, kalanı bahçe toprağıyla karıştırıp koyun. Büyük saksısı olanlar da alabildiği kadar yüzeyden alıp, yerine temiz toprak koysun ama sakın üşenmesin, bu işi bu ay mutlaka yapsın.

Bu kış çok az yağdı, çapalama şart

Saksıya gübreyi nasıl koyacağız? Tüm bitkilerde mantık aynı, gübreyle kökler değmeyecek. Yoksa gübre kökleri yakar. Gübreyi saksının dış tarafına, onun üzerine dikim toprağıyla kum karışımını koyun, çıkardığınız bitkiyi tekrar o yeni toprağa dikin ve can suyunu verin. Eğer su çok kireçliyse saksı bitkilerini sularken kabınıza hep bir miktar sirke koyun. Bahçenin toprağını da bu ay mı hazırlamak gerekiyor? Elbette. Hele de bu kış çok az yağmur yağdı, toprak beton gibi. O yüzden bahçe tarhlarında çapalama ve toprak yenileme şart. Tarhlarınızı derine girmeden çapalayın. Toprağı, taze bahçe toprağı ve dere kumuyla karıştırarak besleyin. Kum drenajı sağlar, köklerin yapışmasını önler. Yaz sebzeleri dikmeyi düşünüyorsanız da toprağınızı bu ay bitmeden hazırlayın, ki hem güneş görsün hem havalansın hem yağmur alsın. Yağarsa tabii… Çapa yaparken neden çok derine inmiyoruz? Çünkü toprağın bereketli yeri güneş gören o üstteki tarafıdır. Bereketli toprakla alttaki verimsiz toprağın yerini değiştirmeyin. 5, en fazla 10 santim derinlikte çapa yapın. Çapadan sonra üzerine taze dikim toprağı ve biraz kum koyup tırmık geçin. 

Sivrisineklere karşı mazot önerisi

Çiçekli bitkileri, aromatikleri ve sebze fidelerini dikmeye daha var değil mi? Havanın ısınması gerekiyor, zaten fideleri ancak çıkar. Yaz soğanı bitkilerini dikmek için de Nisan daha uygun bir ay, ama lale, sümbül, kana, kala, glayör soğanları dikecekseniz, bu ay yapmalısınız. Daha zamanı var ama şu domates meselesini soracağım: Çoğu heveslenen yapamıyor, niye? Domates yarı gölgede daha iyi oluyor. Rüzgar sevmiyor, bir de zeytin ağacının gölgesine gelmeyecek. Kumlu toprak ister. Drenajının iyi olması gerekir. Çok su istemez, haftada iki yeter. Tabii bir de sırık şart. Sizce sivrisinekleri yok etmenin bir yolu var mı? İlaç sıkmanın hiçbir anlamı yok, önemli olan ürediği yeri kurutmak. Biz komşumla beraber bir yaz başı bir yaz sonu foseptiğin üzerine mazot döküyoruz. Hemen hemen hiç sivrisineğimiz yok.

Yolduğunuz her ot kafanızdaki zehri atar

Mart ayı işlerine ekleyecek bir şey kaldı mı? Yabani ot yolma işi var, bahçesi olanların onu da bu ay halletmesi lazım. Yolun, yakın, kaynar su dökün, kök çıkarma aletlerini kullanın, ama sakın yabani ot zehiri yapmayın. O zehirler yer altı sularına karışıyor. Aslında bu işi bizzat kendinizin yapmanızı çok tavsiye ederim. Yolduğunuz her ot kafanızdaki zehirli düşünceyi de onunla beraber alır. Bahçe zaten en büyük meditasyon ve terapi araçlarından biridir. Bahçenizin tadını bahçıvana bırakmayın, siz çıkarın. Bu terapiyi bir saksıda bile yapabilir miyiz? Tabii, bir saksı bir bahçedir. Yeter ki siz onunla iletişim kurun, bakın sizi ne kadar çok meşgul edecek. Hani bazı insanlar için “Yeşil elli, ne dikse tutuyor” derler ya, aslında yeşil el diye bir şey yoktur. Bitkiyle irtibat kuran, iletişime geçen her el yeşil eldir. 

“Louis Antoine de Bougenville” de kim?

Bodrum’un bir sokağına “Louis Antoine de Bougenville” adı verilse yeridir herhalde? Verilsin tabii, ama ben bir kitap için araştırmıştım, aslında begonvili bulan o Fransız denizci değil, bitki bilimci Philebert Commerson.  Bougenville’in gemisi var, geminin adı da Bougenville. Bu denizcinin “Dünya Çevresinde Yolculuk” kitabı ünlüdür. Commerson da aynı gemide dünya turuna katılmış. Malum keşifler zamanında her gemiye botanikçi de alınıyor, bütün Avrupa böyle gelişiyor, yoksa dev ağaçların dışında havuç ve lahanadan başka bir şeyleri yokmuş. Her şey başka kıtalardan bulunup getiriliyor. Commerson da begonvili o seyahat sırasında Güney Amerika’da keşfediyor. Ortancanın kaşifi de Commerson’dur. Bodrum kadar simge olduğu başka bir kent var mı? Tüm Güney Fransa kıyılarının simgesi. Ben Hindistan’a gitmiştim, orası da bir begonvil cenneti. Bahçelerden taşıyor. Begonvili ne kadar ayarında, az sularsanız o kadar çiçek verir. Unutmadan, bitkilerinizin çiçekli olmasını istiyorsanız solanlarını hemen kesin. Üstünde bırakırsanız tohuma kaçar, çünkü bitki çiçeği üremek için yapıyor. Solan çiçeği kopardığınızda yeniden üremek isteyecek, yani çiçek açacak. Avrupa’da bahçeciliğin merkezi sizce İngiltere midir, Fransa mı? Aslında tüm Rönesans’tır. Ama Fransa için “Avrupa’nın bahçesi” denir. Bahçecilik ilk sebze yetiştirmeyle başlıyor, malum Fransızlar gurme de oldukları için, toprak da çok verimli, sebzenin her türlüsünü deniyorlar ve iş başka bir boyuta varıyor. 

Kır çiçekleri insanlarla anlaşamaz, çünkü…

Kır çiçeklerinin huyu suyu nedir, onları bu kadar özel yapan şey ne?  Çok başına buyrukturlar. Alıp da kır çiçeğini kolay kolay bahçenizde üretemezsiniz. O kendi canı nerede istiyorsa orada yetişir. Neresi ona uygunsa oraya gider. Polenleşmeyle, böceklerle, arılarla yaşar. İnsansa bunlara karşı zehir kullanır. O yüzden kır çiçekleri insanın olduğu yerleri sevmez, insanlarla anlaşamaz. Biz onların peşinden koşarız, sonra gider bir de köklerinden koparırız. Bari kökünden koparmayın, ama daha iyisi hiç koparmayın. Gidip, bakıp, dönün.

Yeni bir bahçe yapacaklara tavsiyeler

Sizi okudum, heves geldi ve yeni bir bahçe yapmak istiyorum; ilk bakmam gereken ne? Eğer bakir bir alandaysanız bir defa her şeyden önce çevrenizdeki doğaya bakın. Civardaki komşu bahçelere bakın. Size en doğrusunu Doğa Ana söyler. Etrafta hangi bitki örtüsü varsa ona uyum gösterin, tersine zorlamayın, çünkü nasılsa her zaman toprağın ve iklimin dediği olur. Bahçemin iklimle ilişkisini neye bakarak anlayacağım? Bahçenizin rüzgar yönlerini, klima ve mikro klima alanlarını öğrenin. Eviniz kuzeye bakıyorsa daha serinlik, güneye bakıyorsa daha sıcak sever bitkiler tercih edin. Sabah güneşini mi alıyor, öğleden sonra bitmek bilmeyen en hırpalıyıcı güneybatı güneşi mi alıyor, ona göre bitki dikin. Bahçenizin iklimini bilirseniz hiçbir şekilde dezavantaja düşmezsiniz. Mesela bahçenizin bir alanı Batı rüzgarına açıktır, ama bir alanı o Batı rüzgarını hiç almaz. O bahçenizin mikro klimasıdır işte. 

Bir yıl bekleyip, bahçenizi gözlemleyin

Ya bir siteye taşınmışsam ve her şey ben gelmeden önce dümdüz edilmiş, bakıp örnek alacağım bir yer kalmamışsa? O zaman mümkünse bir yıl bekleyin. Hemen bahçe yapmaya girişmek yerine önce gözlem yapın, bahçenizi tanıyın, o bahçede neye ihtiyacınız var, siz nasıl bir bahçede mutlu olacaksınız, onu keşfedin. Çok acele ediyorsanız da bir peysaj mimarına danışın, ama lütfen size “çim, pittosporum ve sarı mazı” yaptırmalarına izin vermeyin; her yer sarı mazı oldu Bodrum’da… Seperatör niyetine başka ne dikilebilir? Zakkumu istediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Güneşe de susuzluğa da dayanıklıdır. Tamamen kapamak istiyorsanız mezarlık selvisi dedikleri Toskana selvileri çok güzel olur, göklere çıkar. Frenk inciri dediğimiz büyük ficus’lar, polygala’lar, duranta’lar, Çin gülü, ki herkes Japon gülü der, ama sonu “sinensis”le biten bitkiler Çin’den gelme demektir…Defne de olur, ama yarı gölge ve biraz su ister, bir de yavaş büyür.

Siz su verdikçe lavanta çürür

Diyelim ki kedi/köpeğim var, bahçe yaparken neye dikkat edeyim? Köpekler terbiye edilir, ama tabii kediye söz geçmez. Çiçekli tarhlarınız varsa, hele toprak da yumuşaksa bayılır orayı dağıtmaya. Sineye çekiceksiniz, yapacak bir şey yok. Olsa olsa biraz daha uzun ve güçlü bitki dikebilirsiniz. Aromatik bahçe yapayım mı? Özellikle Bodrum için çok ideal. Güneşe de rüzgara da dayanıklı bitkilerdir. Biberiyeler, adaçayları, kekikler güneş sever, fesleğen ve nane biraz daha gölgeye. Toprağa dikerseniz gelişip yayılırlar. Hele de sebzelerin arasına koyarsanız, aralarına böcek, sinek gelmez.  Lavanta şansım ne? Ben Geriş’te lavanta yetiştirdim, ama Yalıçiftlik’te olmadı. Toprağınız kireçliyse tavsiye ederim, killiyse hiç etmem. Çünkü kökünde su birikirse lavanta çürür. Siz o çürümeyi susuz kaldı zannedersiniz, daha su verirsiniz, bitki tamamen biter. Saksıya diktiyseniz de yarı gölgede ve toprağı kireçli olacak.

Bodrum bahçesine sabırlık yakışır

Bahçem denizden gelen tuzun, rüzgarın etkisinde ise? Ilgın, zakkum, Kıbrıs akasyası dikin. Yayılmacı sukulentler olur. Griye bakan yeşil yapraklılar olur, çünkü onların üzeri hafif tüylüdür ve deniz tuzunu bitkiye yansıtmazlar. Tam bir Bodrum dostu bahçe yapmak istiyorum, dersem? İdeal olanı çalı türleri, ara ara kaktüsler, renk vermesi için begonviller, zakkumlar, Çin gülleri ve tabii sabırlık. Akdeniz’in sembolüdür. 12 senede bir çiçek açar ve ölür. Bu kez onun yanındakiler büyür. O yüzden adı sabırlık. “Bütün bir yaz çiçek görmek istiyorum”? İklimine uygun bir Bodrum bahçesi kurup renkli çiçekleri saksılara dikin ve o saksıları da gözünüzün önüne koyun. Seralarda petunyasından sardunyasına kadar dünya kadar renkli çiçek var.  “Çok tembelim”, “Hiç anlamam”, “İşim çok”? Bol bol Bodrum kaktüsleri dikin, begonvil dikin, aralara mıcır koyun ya da kayrak kaplayın, üzerine de az bakacağınız birkaç saksı koyun ve keyfinize bakın. 

Papatya gördün mü kaç, ısırgan gördün mü koş

Üzerinde yetişen bitkiyle çok ilgiliyizdir, ama toprağın iyiliğini pek umursamayız; aynı deniz-balık ilişkimiz gibi?  Oysa “benim yarim kara topraktır.” En önemlisi topraktır. Bitki bile sonra gelir. Onun için ben hep diyorum ki bahçelerinizi kurarken iklime uygun dikim yapın. Çünkü toprak ne derse eninde sonunda o olur.  Zirai analiz yaptırmadan da toprağımızın tipini anlayabilir miyiz? Rengine ve otlarına bakarak fikir sahibi olmak mümkün. Mesela siyah toprak verimli topraktır. Grileşmişse killidir, drenajı zordur, o yüzden her şey yetişmez, ama buna mukabil çok güzel gül olur. Mesela ısırgan otu yetişen toprak harika bir topraktır. Ama papatya, anemon, hatta o canım gelincikler en verimsiz toprakta yetişirler. Gerçi eğer toprağınıza bakarsanız bir süre sonra en verimsiz olanını da iyileştirebilirsiniz.  Ne vermek lazım? Toprağın Ph’ı eğer 5’in altındaysa çok humuslu toprak demektir. 6 normal, 6’nın üzeri killi ve kireçli topraktır. Ph değeri ona göre hazır toprak alabilirsiniz. Yeşil bitki yetiştirecekseniz azotu (N) daha çok, fosfor (K) ve potasyumu (P) daha az gübre vereceksiniz. Ama çiçeklendirme yapacaksanız K ve P yüksek, N daha az olacak. Paketlerde satılan bahçe ve dikim topraklarına güvenebilirsiniz, ama emin olmadan torf almayın. Aslı turba, yani bataklık toprağıdır, ancak piyasada talaş gibi olanları da var.

Sarımsak, biber, sirke ve Arap sabunu

Kompost yapalım dersek? Hiç üşenmeyin, yapın derim. İki çeşidi var; birincisi bahçe bitkilerinin kompostu. Dallar, yapraklar, çıkan kökler, kestiklerimiz, bunları çıktıkça bir kutuya koyuyoruz. Naylon çöp poşetlere olmaz, küflenir. İkincisi de mutfak atıkları kompostu. Yağlı olmayacak, kurtlanma yapar. Bir de portakal, limon ve karpuz olmayacak, onlar da çürümüyor. Arada üzerine toprak, biraz su atın, her ikisi de bir yıl sonunda çok verimli toprağa dönüşüyor. İlaçlamanın yerine bir öneriniz var mı? Büyük bir alansa mecburen, ama mutlaka ölçüsüne sadık kalarak ilaçlama yapın. Bizde genellikle bir ölçü deniyorsa, daha iyi olsun diye iki misli konur. Sakın yapmayın. Ama çok büyük bir bahçeniz yoksa Arap sabunlu su, sarımsak, biraz sirke ve acı biber koyarak solüsyon hazırlayın. Bütün bir yaz buzdolabında muhafaza durur. İlaçlama yapacağınız zaman bir litre suya bir çay bardağı solüsyon koyup karıştırın. Ama ilaçlamayı da sulamayı da akşam yapın muhakkak. Güneş ışığında bitki yanar. Hatta sulama için en iyi saatler 03-05 arasıdır.

Bahçeyle ilgili 2 film, 3 kitap önerisi

“Bahçıvan” kimdir? Bahçesini tanıyan herkes bahçıvandır. En büyük bahçıvan kimdir? Doğa Ana! Sizin hayranı olduğunuz bahçıvan? Fransız Michel Lis ve tabii bir de Cevat Şakir. Mavi Sürgün’deki anlatımından çok etkilendim. Bodrumlu bilim insanı Prof. Dr. Ertan Tuzlacı’dan da bitkilerin Latince, Türkçe ve lokal adları konusunda çok yararlandım.  Yeni başlayanlar için hangi kitabınızı önerirsiniz? “Bahçem ve Ben” ve bir de “Organik Bahçe Rehberi.” Bahçıvanlık, ahçılık gibi popüler olabilir mi? Amatör bahçıvanlığa yönelen gençler var, ama para kazanmak için düşünmek lazım, çünkü sezonluk. Siz bahçe tasarlıyor musunuz? Özel bahçe asla. Sizin reçetelerinizi uygulamıyorlar ve bahçeyi berbat ediyorlar. Ama dostlarıma tavsiye isterlerse veriyorum tabii.  Andre Le Notre’ün de anlatıldığı “Küçük Kaos” filmini sevmiştim, sizin kitap-film tavsiyeniz var mı? Ben de Henri Cueco’nun “Bahçıvanla Sohbetlerim” romanını çok sevmiştim, çevirisi yapıldı mı bilmiyorum, ama çok güzel bir filmi çekildi. *Nazım Hikmet/Rubailer/Birinci Bölüm/7  Bu bahçe, bu nemli toprak, bu yasemin kokusu, bu mehtaplı gece pırıldamakta devâmedecek ben basıp gidince de, çünkü o ben gelmeden, ben geldikten sonra da bana bağlı olmadan vardı ve bende bu aslın sureti çıktı sadece...  Fotoğraflar: Alpay Kars