28 Mart 2024, Perşembe
14.01.2021 18:25

Dört kutuplu bir dünya daha iyi olur 

Bir ucunda ABD, diğerinde Çin’in durduğu iki kutuplu bir dünya güvenilmez olacaktır. Teknolojiyle toplanan verilerin yönetimi insan hakları ve iklim sorunlarıyla mücadele, böyle bir dünyada zor. AB ile Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yükselen ekonomilerin katılımıyla şekillenecek dört kutuplu bir dünya daha fazla umut veriyor. Çin’in artan nüfuzunu kabul etmeye yanaşmayıp Amerika’nın global rolünü küçülten Donald Trump başkanlığı dönemi, tek kutuplu çağın son nefesini simgeliyor. Ancak çoğu varsayıma göre Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya ABD ve Çin hâkimiyetindeki iki kutuplu uluslararası düzene yol açmış olsa da bu ne kaçınılmaz ne de istenen bir sonuç. Aksine, Avrupa’nın ve yükselen ekonomilerin daha iddialı bir rol oynadığı bir dünyaya dair umut beslemek ve bu yönde çaba göstermek için çokça sebep var.  Dünyanın ekonomik açıdan en başarılı otokrasisi olan Çin, şüphesiz ki hem Asya’da hem de Asya dışında kayda değer jeopolitik nüfuz elde etmeyi başardı. Son iki küresel kriz, 2008 yılındaki mali çöküş ve bugünkü pandemi sırasında, Çin Komünist Partisi ülkenin ekonomi-politiğini değişen koşullara hızla uyarlayabildi ve bu sayede elindeki gücü pekiştirdi. ABD’ye ayak uydurmak istemeyen ülkeler şimdilerde ilham ve çoğu zaman da maddi destek bulmak için gözünü Çin’e çevirdiğine göre, Çin’in küresel gücün iki kutbundan biri olarak ortaya çıkması son derece doğal.  

İllüstrasyon: Sönmez Karakurt
İllüstrasyon: Sönmez Karakurt
Aslına bakılırsa, iki kutuplu dünya temelde güvenilmez olacaktır. Böyle bir dünyanın ortaya çıkması (Thukydides Tuzağı mantığına göre) şiddetli çatışma riskini artıracak, güçlenmesi ise küresel sorunların çözümünü bütünüyle iki hâkim gücün ulusal çıkarlarına bağımlı hale getirecektir. İnsanlığın önünde duran en büyük zorluklardan üçü ya görmezden gelinecek ya da daha da kötüye gidecektir.  Buradaki ilk zorluk, Big Tech’in elinde topladığı güç. Teknoloji çoğu zaman ABD- Çin çekişmesinin kilit cephelerinden biri olarak sunulsa da iki ülke arasında kayda değer bir örtüşme söz konusu. İkisi de insanlar üzerinde algoritmik hâkimiyet kurma amacına sadık hareket ediyor; bu nedenle dijital platformlar ve yapay zekâ (AI) hükümet ve şirketler tarafından tüm vatandaşları gözetim ve kontrol altına almak için kullanılabiliyor.  ABD hükümeti ve Big Tech  Elbette arada farklar var. ABD hükümeti Big Tech’in vizyonunu benimseyip sektörün hizmetine girmişken, Çin’in teknoloji devleri hükümetin eline bakıyor ve onun ajanda- sına uymaları gerekiyor. Örneğin, yakın dönemdeki bir çalışma, Çinli AI yaratıcıları- nın Ar-Ge faaliyetlerinin, yerel hükümetle- rin gözetim teknolojilerine dair talepleriyle nasıl şekillendiğini ortaya koyuyor. Her halükârda iki ülke de gizlilik standartlarını ve sıradan insanlara yönelik diğer koruma önlemlerini güçlendirmeye yakın görün- müyor; AI araştırmalarının daha belirgin ve yaygın fayda sağlayacak şekilde yeniden yönlendirilmesine ise daha da uzaklar.  Benzer şekilde, iki kutuplu bir dünyada insan hakları ve demokrasi savunuculuğu da düşük öncelikli olacaktır. Çin’de baskı artarken, ABD görece bu değerlerin bir sembolü olarak kalmayı sürdürüyor görünebilir. Ancak ABD’nin demokrasiye ve insan haklarına ilkeli bağlılığı zayıf ve ülke dışında genellikle ciddiye alınmıyor. Neticede, ABD bugüne dek L.Amerika, Asya ve Afrika’da demokratik yollarla seçilmiş ancak yeterince dost görmediği hükümetleri iktidardan indirmiş bir ülke. Ukrayna gibi örneklerde demokrasiyi desteklediği zaman da genellikle Rusya’ya karşı hamle yapmak veya onu zayıflatmak gibi bir örtük amacı vardı.  Çin-Amerikan iki kutuplu dünyasında görmezden gelinmesi muhtemel üçüncü büyük sorun ise iklim değişikliği. Çin son yıllarda ABD’ye kıyasla sera gazı emisyonunu azaltmayı amaçlayan uluslararası anlaşmaları daha fazla destekler görünüyor. Ancak bu iki süper güç dünyanın en fazla sera gazı yayıcıları olmakla kalmıyor, enerji-yoğun ekonomik modellere bağımlı olmayı sürdürüyorlar. Çin imalat büyümesine bağımlı kalacak, öte yandan ABD’de de tüketiciler ve büyüyen sektörler enerjiye dönük yüksek taleplerini sürdürecekler. Dolayısıyla iki tarafın  kısa vadeli ekonomik üstünlükten elde edecekleri çıkarın, kendileri dışındakilerin hızlı bir yeşil dönüşümden bekledikleri menfaati ezip geçmesi öngörülebilir.  Tüm bu sorunların, biri AB diğeriyse Meksika, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Malezya, Türkiye, G.Afrika gibi yükselen ekonomilerin oluşturacağı bir birlik, hatta E10 (Emerging-10) gibi yeni bir örgüt olmak üzere iki yeni kutbu barındıran bir dünyada ele alınması daha olası. Dört kutuplu dünyada soğuk savaş ihtimali azalırken, küresel yönetişimdeki çeşitlilik artar.  E-10 ülkeleri denge sağlar  AB kendi payına gizlilik ve Big Tech’in düzenlenmesi konularında bayraktarlığı üstlenmiş, algoritmik otomasyonu geri püskürtme bakımından da iyi bir pozisyon aldı. Gizlilik, tüketici manipülasyonu ve işgücünün yerini alacak AI konusundaki kaygılar genellikle Amerikalı ve Çinli şirketler üzerinden yürüse de Avrupa pazarı oyunun kurallarını küresel ölçekte değiştirebilecek ölçekte geniş ve önemli.  Ancak yükselen ekonomileri temsil eden stratejik bir kutup AB’den bile belirleyici sonuçlar doğurabilir. AI insanları işinden etmeyi sürdürdükçe işgücünün bolluğundan sağladıkları avantaj sebebiyle bundan en büyük zararı onlar görecektir. Otomasyon geçmişte kendilerine bırakılmış olan iş alanlarına da girmeye başladığından, bu ülkeler için yeni teknolojilerin nasıl tasarlanacağını ve uygulanacağını belirleyecek küresel tartışmalarda söz sahibi olmak kritik önem taşıyor.  Avrupa ve yükselen ekonomiler fosil yakıtlara karşı da güçlü bir saf oluşturabilir. AB karbon yakıtlardan arınmada dünya lideri konumunda; yükselen ekonomiler ise küresel ısınmadan orantısız biçimde zarar görecekleri için iklim konusunda atılacak adımlara yoğun ilgi gösteriyorlar.  Şüphesiz ki dört kutuplu bir dünya her derde deva olmayacak. Hatta çok sayıda farklı görüş ve daha fırsatçı koalisyon olasılıkları sebebiyle, yakın geçmişteki tek kutuplu dünyaya kıyasla yönetilmesi çok daha zor bir yer olacaktır. Bugün Brezilya, Meksika, Hindistan ve Türkiye’de muhaliflerini, bağımsız medyayı ve STK’ları susturma niyetindeki otoriteryen yönetimlerin iş başında olduğunu düşünürsek, insan hakları ve demokrasi söz konusu olduğunda Avrupa’nın kaçınılmaz olarak bu blokla arası açılacaktır. Ancak böyle bir durumda dahi dört kutuplu dünya, iki kutuplu alternatifine oranla daha fazla umut veriyor. Bu ülkeleri uluslararası masaya çekmek onları ülke içi muhalefetlere daha fazla müsamaha göstermeye teşvik edebilir. Dahası, yükselen ekonomilerin birleşik bir cephe olarak işbirliği yapabilmelerinin tek yolu, en otoriter, milliyetçi ve yıkıcı davranışlarını bir kenara bırakmaktan geçiyor. Sonuç olarak, dört kutuplu bir dünyaya yelken açmak beklenmedik kazanımları beraberinde getirebilir.  ©Project Syndicate, 2021