28 Mart 2024, Perşembe
30.04.2021 08:00

Dünyanın eksenini kaydırdık

İnsan kaynaklı iklim değişimi sonucu kutuplardaki buzulların azalması ve hareket etmesi dünyanın eksenini kaydırdı. Bunun etkisini günlük yaşamda hissetmek zor. Ancak iklim değişiminin kendini besleyen bir canavar olabileceği konusunda ipuçları sunuyor

COVID-19 berbat bir salgın ve bunu hayatlarımızın her alanında, aylardır hissediyoruz, belki yıllarca hissetmeye devam edeceğiz. Ama insanlığın geleceği için COVID-19 nezleyse, iklim krizi tüm organlara metastaz yapmış kanser gibi… İklim değişimi, aslında genel bir kavram: İklim, Dünya atmosferi var olduğundan beri değişiyor. Bunda anormal bir şey yok. Dünya’nın jeolojik tarihine bakarak, farklı dönemlerde iklimin nasıl değiştiğini tespit edebiliyoruz. Aslında iklim değişimi genellikle sıcaklık ile ilişkilendirilse de nem, yağışlar, buzlanma, basınç gibi çok sayıda diğer faktör de iklim değişimi kategorisinde inceleniyor. Ama tüm bu diğer parametreleri etkileyen bir unsur olması bakımından sıcaklık, iklim değişiminin kalbinde yatıyor. Gezegenimizin tarihini incelediğimizde, farklı dönemlerde Dünya’nın ortalama sıcaklığın artma (“küresel ısınma”) veya azalma (“küresel soğuma”) yönünde değiştiğini görmekteyiz. Sorun, Endüstri Devrimi’nden beri içinde bulunduğumuz sürecin bir küresel ısınma süreci olması ve bunu tetikleyen ana unsurun insan faaliyeti olması. Buradaki anahtar terim, “ortalama sıcaklık”. Yani çok sayıdaki ölçüm noktasından alınan sıcaklıkların ortalamada değişimi önemli. Kimi zaman insanlar, bazı yıllar yaşanan aşırı soğuklara işaret ederek “Hani küresel ısınma vardı?” diye sorabiliyorlar. Bu, birçok seviyede hatalı ve neden hatalı olduğunu anlamak, iklim krizini anlamak konusunda önemli. İlk olarak, ortalama sıcaklığın artması için her yerin, aynı anda ısınması gerekmiyor. Bazı yerler soğurken, diğer yerler ısınabilir; ancak ısınan yerlerdeki sıcaklık artışı, soğuyan yerlerdeki soğuma miktarından daha fazlaysa, ortalama sıcaklık artacaktır. İkincisi, iklim krizi Dünya ile ilgili bir krizdir; spesifik bir coğrafyayla ilgili değil. Örneğin Asya’nın belli bir bölgesi soğuyor olabilir; ancak Dünya’nın genel sıcaklık ortalaması artıyorsa, küresel olarak ısınıyoruz. Üçüncüsü, iklim ile hava durumu birbirine karıştırılmamalıdır. Hava durumu, belli bir coğrafyadaki kısa bir zaman aralığında yaşanan atmosferik olaylardır (Ankara’da pazar günü hava sıcaklığının ne olduğu ve yağış oranı gibi). İklim ise, bir coğrafyanın uzun yıllar boyunca (örneğin 50 yıl veya 5.000 yıl boyunca) hava durumu ortalamasının nasıl değiştiğidir. 

Yıkımlar artıyor

Son olarak, zaten küresel ısınma yaşanan bir gezegende beklenti, soğukların daha soğuk, sıcakların daha sıcak olmasıdır ama sıcaklardaki artışın soğuklardan daha fazla olmasıdır: Atmosfer ısındıkça, atmosferik doğa olaylarının enerjisinin dağılma ihtimali azalmakta, dolayısıyla daha uzun süreli, daha şiddetli yıkımlar görülmektedir ve ekstrem sıcaklıklar arası fark artmaktadır. Dolayısıyla belli bir gün veya mevsimde, ufak bir coğrafyadaki sıcaklık değişiminin küresel ısınmayla örtüşmüyor olması, küresel ısınmanın yaşanmadığı anlamına gelmez. Ayrıca atmosfer sıcaklığı arttıkça, atmosferin tutabileceği nem miktarı artmaktadır ve çok daha şiddetli kasırgalar, fırtınalar, hortumlar, yağışlar ve diğer atmosferik doğa olayları yaşanmaktadır (Türkiye’de son dönemde bunların bazılarının arttığını hissetmeniz tesadüf değil). Sıcaklık artışını tetikleyen sera gazları, okyanusların asitlik oranını arttırarak besin zincirlerini dağıtmakta, yok oluş hızını evrim hızının ötesine geçirerek kitlesel yok oluşu tetiklemektedir. Sıcaklıklar arttıkça buzullar erimekte, insanların yarısının yaşadığı kıyı şehirleri her yıl biraz daha sulara gömülmektedir. Ayrıca buzulların erimesi, Dünya’nın ısı yansıtıcı yüzeylerini azaltmakta ve sıcaklık artışını daha da pekiştirmektedir. Sıcaklar daha sıcak, soğuklar daha soğuk, kuraklar daha kurak, tropikal bölgeler daha geniş olmakta; buna bağlı olarak salgın hastalıklar, sosyolojik denge hâli, turistik bölgelerin akıbeti, politik istikrar, ekonomik dengeler gibi birçok hayatî parametrede şoklar yaşanmaktadır. Son yapılan bir çalışmaysa, iklim değişiminin Dünya’yı temelden değiştirdiğini gösteriyor: Dünya’nın ekseninin 23.5 derece eğikliğini bilirsiniz. Bu eksen eğikliğini belirleyen ana unsurlardan biri, gezegen üzerindeki kütle dağılımıdır ve bu eğiklik, 41 bin yılda bir, 22.1 ila 24.5 derece arasında gidip gelir. Ancak 1990’larda bu eğiklikte dikkate değer bir değişim yaşandı: 1995-2020 arası kutup kayması hızı, 1981-1995 arasındakinden 17 kat daha fazlaydı! O yıllardan beri toplanan tüm verileri inceleyen araştırmacılar, bunun sebebinin insan kaynaklı iklim değişimi sonucu kutuplardaki buzulların azalması ve yer değiştirmesi ile, kutuplar-harici bölgelerdeki aşırı su kayıpları ve kuraklıklar olduğunu gösterdiler. Bu kaymanın etkisini günlük yaşamda hissetmek zor; ancak eksen eğikliğinin mevsimleri belirleyen ana faktör olduğu düşünülecek olursa, iklim değişiminin nasıl kendi kendini besleyen bir canavar olabileceği konusunda ipuçları sunuyor. Ufacık bir virüse diz çöken insanlığın, küresel bir iklim krizi karşısında ayakta kalabileceğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Üstümüzden silindir gibi geçmekte olan bu kriz için dün harekete geçmeliydik, yarın çok geç. Geriye sadece bugün kalıyor.