26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
08.10.2021 04:30

EN FLASYON BİZİM FLASYON

Yaşı otuzun altındakilerin gündemine girmeyen, ellinin altındakilerin elleri ekmek tuttuğunda pek hissedemedikleri, daha yaşlıların ise hayatlarını tanımlamış olan konudur enflasyon. Genel kanı, enflasyonu makro parasal politikalarla değerlendirir. Doğrudur ama çok daha fazlasıdır. Bu ülkede farkında olmadan herkesin DNA’sına işlemiştir. Bir yaşama, dünyayı ele alma biçimidir. İnsan hayatının da iş hayatının da göbeğine oturur. Gider-gelir makasının açılmasının da çok ötesindedir. Bugünkü pek çok şeyi anlamak için enflasyon süreci parametre olarak kullanılmak durumundadır. Kırılma noktası 1974. İkinci Dünya Savaşı sonrasının müthiş ekonomik kalkınması, soğuk savaş gerginlikleri içindeki uzay ve silahlanma yarışlarına Vietnam’ın tuz biber ekmesi, yol açması... Öte yandan sinemadan müziğe, doğum kontrol hapından mini eteğe, çiçek çocuklardan sömürgelerin bir bir bağımsızlaşmasına, dünyada bir özgürlük hareketi başlamıştı. Ama birden 73-74’te OPEC krizi olarak bilinen, Orta Doğu askeri harekatlarına tepki olarak başlayan petrol krizi bir bomba etkisi yarattı. Benzin için salon salamanje, silindir zengini Amerikan arabalarının yerini atom bombası sonrası kendini toplamış çekik gözlü markalar almaya başladı. Enerji en değerli şeydi. Büyüme durdu. Bütün dünyada. Petrol krizi ile yüzyıl sonuna kadar olan büyüme, savaş sonrası ile petrol krizi arasındaki dünyanın toplam büyümesinin yarısına düştü. Nüfus katlanırken, büyüme yarıya düştü. Dünya düştü. Aynı dönemde beklenmeyen bir askeri operasyon da, askeri darbeler, muhtıralar, ambargolarla yıpranmış, yanlış politikalarla yalpalayan ekonomiyi temelden etkiledi. 74’te yüzde yirmi beş olan enflasyon, 80’in ilk altı ayında üç haneyi aşıvermişti bile! 80 sonrasının “düşeceeyk-düşür” deyince, emre çok kısa süre itaat eden enflasyon, hızını yakalayacak 94’te dolar kısa sürede sekiz bin liradan yetmiş bin liraya çıkacaktı. Enflasyonun deldiği tavanlar gökdelenlerde bile yoktu: O yıl yüzde yüz yirmi beş rekoru da kırılıverdi. Ta ki duvara vurup durup hırpalanıp doğruluncaya kadar. Otuz yıl boyunca, yüzde otuzun altını neredeyse hiç görmeden yaşamış olmanın verdiği kimselerde olmayan alışkanlıklar ve işleyişlerle.

Erken tahsil, geç ödeme

Adet olduğu üzere cumaları yapılan ödemede pazartesiye çek verseniz bile bir puan kazanabiliyordunuz. Ama adet ortalama 6 (altı) ay vade ile çalışmaktı. Hangi maliyet, hangi kar marjı bununla baş edebilir ki. Bütün ticari işleyişi iki harf belirledi. “V” ve “I”; vade ve iskonto. Strateji de tekti: “Erken tahsil et, geç öde”. Çeklerin arkasına bazen metrelerce uzunluklara varan ciro kağıtları yapıştırılıyordu. Bireyler cepte ortalama beş-altı kredi kartı ile dolaşır, alışveriş tarihine göre en uzak ödeme tarihi olanla öderdi. Her şey ama her şey ancak taksitle satılabilirdi. Hafta sonu gazetelerden firmaların taksit ekleri çıkar, bir ütü için birkaç kere katlanmış, upuzun iki yıllık taksit, ara ödeme alternatifleri tabloları düşerdi. Ama taksitler de bir süre sonra kendi sarmalını yarattı. Geçen yıl Ağustos’ta gidilen tatilin taksitleri, bu yıl Mayıs’ta tatil planlarken henüz bitmemiştir. Taksit tek çözümdür yine de. Fiyat anlamını yitirmiştir. Ne zaman ödendiği, taksit sayısı önemlidir. Taksit kartlar bile çıkar, dünyanın ağzını açık bıraktırarak. Tutarlılık için maaşlar, kiralar, ev-otomobil bedelleri, ithal ürünlerin perakende fiyatları, döviz üzerinden belirlenir. Eş-dost akraba arası borçlarda bile faiz yoktur ama döviz üzerinden hesaplaşmak tek çaredir. Zaten sayıların da anlaşılması akla ziyandır. Sadece astrofizikte kullanılan birimler, günlük hayata dalıverir. Trilyonlar, katrilyonlar havada uçuşur. Dolar, euro tek ölçü birimi oluverir. Akşamdan sabaha değişmesi de normaldir. Herkes ama herkes, bakkal, manav, emekli, meşhur Ayşe Teyze... hepsi kuru bilir, en çok yüzde bir sapma ile! Bunun için enflasyon konu değilken bile, DNA’larına işlediği için herkes kuru hep takip eder.

Uyum sağlamak zor

Buraya kadar ekonomik gibi görünen hikaye aslında günlük hayatı daha farklı etkiler. Ekonomik değerler, birimler neredeyse anlık değiştiği ama gelirler anlık değişmediği için uyum zordur. Harcanmayan para erir. Mevduatta kalırsa biraz daha yavaş erir. Ama erir. Hızlı ve hemen düşünmek, taksit-peşin dengelerini ve önceliklerini saptamak gerekir. Şirketler için de durum farklı değildir. “Kar” sadece finansal araçlardan elde edilir hale gelir. “Operasyonel” karın anlamı kalmaz. Fiyata değil tahsilat-ödeme sistemine yoğunlaşılır. Yine şirketlerde, sektör ne olursa olsun hazineciler çalışmaya başlar, üst düzey yönetime sadece finansçılar gelir. O otuz yıllık dönemde gsm sektörü hariç hiç marka yaratılamamıştır. Markanın, pazarlama faaliyetlerinin önemi kalmaz. İletişim, taksit, vade ve indirimle sınırlı kalmaya mahkum olur. Bu da devam ettirilemez olduğu için bir süre sonra eşek çöker. Oyun biter. Çökmüş eşek fiyatına birilerine okutulabilirse ne ala. Ama insanı asıl etkileyen şey hayalleri ve mutluluğudur. Enflasyon altında kısa vade bu hafta, orta vade gelecek hafta, uzun vade ay sonudur... ötesi bilim kurgu... Bu herkesi çok kısa vade düşünmeye ve davranmaya zorlar. Bugün “Gelecek deyince beş yıl sonrası”nı anlayanlar  şaşırtırken, yıl sonunu düşünemeyenler şaşırtmayacak.  Bu yüzyılda ilk defa çift haneyi görenlerin duruma alışması otuz yıl içinde yaşamışlara göre epey zor olacaktır. Pazarın işleyişinin tekrardan enflanist koşullara uyum sağlaması hala aktif yaşlı yöneticiler sayesinde pek de hızlı olacaktır. Enflasyon bir sonuçtur. Hayalleri budar, yutar... Etrafta pek şehvetle konuşulan dönüşüm uzayabileceği gibi çevre ve insana yatırım da buharlaşır. Yani enflasyon kötü bir sonuçtur. Biliyoruz. Yaşadık. Yaşayamadık. Bugünkü kurlar kaç oldu? En son ne zaman bakmıştınız? Yıl sonu kaç olur? Size ne?