25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
24.09.2021 04:30

En güzeli, yediğinin yediğin yerde üretilmesi

Salatayla geçirdiğimiz gün de oldu “ateş yakalım” deyip dipfrizde ne varsa ortaya serdiğimiz de. Son durağımız İdamera ise gerçekten bir şanstı. Yediğimiz her şey kendi bahçelerindendi...

14 Eylül

Geçen haftanın tümünü yorgunluk atarak ve tüm yemekleri başkalarına yaptırarak geçirdikten sonra, bu hafta Kenz’in de gelişiyle tekrar mutfağa girdim. Betil de geldi, yazı bitirdi, haftaya İzmir’e dönüyor, o gitmeden hep bir arada olalım birkaç gün istedik. Yarın tekneyle çıkacağız, bugünden bir midyeli pilav yaparsam, yarın suyun üstünde kolay olur. Dipfrizdeki son midyeleri çıkardım. Baktım, pek az. O zaman biraz da patlıcan eklesem ne olur ki? Dene ve gör. Olmaması için sebep yok. Soğanları sıçandişi doğrayıp bolca zeytinyağında yumuşatmaya koydum ateşe. O sırada patlıcanları doğrayıp az tuz, bolca zeytinyağı ile fırınladım. Hani kızarsınlar da, kızartma olmasınlar diye. Dolmalık fıstığı, yenibaharı, az acı pul biberi, bol toz karabiberi ile lezzet ayarlandı. Pirinçler de kavrulduktan sonra, suyu, patlıcanı ve tabii ki iç midyeleri. Yeterince demlendi, üstüne dinlendi, bir de dinlenmiş haline bol taze soğan ve maydanoz-dereotu koyunca, mis oldu. Ilınsın, dolaba kaldıracağım, yarına hazırız.

15 Eylül

Su şahane!

Patlıcanlar bol yağla fırında pişince, kızartma olmadan kızardılar...
Patlıcanlar bol yağla fırında pişince, kızartma olmadan kızardılar...

Yüzmelere doyamadım. Erken çıktık, gideceğimiz yere varınca, kahvaltı hazırdı. Haşlanmış yumurta, teneke tulumu, simit bir de şeftalili üzümlü bol fesleğenli bir kahvaltı salatası. Bir termos dolusu da çay. Öğlen zaten midyeli pilav. Yanına da bol fesleğenli sarımsaklı bir domates salatası. Geççe yedik, çokça yedik, akşama kimsede yemek isteyecek hal yok.

16 Eylül

Betil yarın dönüyor, son akşamımız. Ateş yakalım dedik, ızgara, kuzu şiş falan. Ama tabii bunlar tek başlarına yetmez. İllaki yanına bir şeyler düşünmek lazım. O zaman: Önce mercimek fava.  Soğanları zeytinyağında hafiften kahveleşinceye kadar çevirdim. İçine sıçandişi taze zencefil ve sarımsak. Onlar da yumuşayınca bir tek domatesin rendesi. Çekince iyice yıkanmış kırmızı mercimekler. Tabii ki su, tuz. Uzun uzun pişti. Suyu eksildikçe kettle’dan sıcak su, ta ki kıvamını bulana kadar. Aldım bir kaba, arada bir gelip gidip karıştırarak, soğumasını bekledim. O arada Kenz de patlıcanları közledi. İçlerini az limon, az tuz, bolca zeytinyağına çıkardı. Onları da ılınmaya bıraktık. Kırmızı soğan, küp hıyar, bolca kişniş yaprağı ve biraz da sarhoş üzüm hazır edip koyduk kenara. 

Mercimek fava.
Mercimek fava.

Etleri zaten dün akşamdan marine etmiştim tekne dönüşü. Dipfrizde ne varsa. Biraz kaburga, 2 parçacık küşneme, bir de şişlik doğranmış kuzu kol. Hepsinden olduğu kadarıyla. Hepsini aynı marineye. Az kendi salçam, bol zeytinyağı, bol kekik hem kuru hem tazesinden, tabii tuz, ve karabiber. Haa, bir de bol sarımsak. Hepsini doğrayıcıya koyup bızztladım, sonra da yoğura yoğura etleri marine ettim. İşte o etleri de vakitlice buzdolabından çıkardım ki, oda sıcaklığına gelsinler. Kenz şişlik etleri önceden ısladığımız çöp şişlere dizerken, B’ ateşi yaktı, ben salataları tamamladım. Mercimek favanın üstüne kızgın yağ, içinde toz kırmızı biber, maydanoz, sarımsak ve ceviz. Patlıcanları bol tahin, az yoğurt, kâfi sarımsak ile karıştırdık, tabakta üstüne kırmızı soğan, küp hıyarlar, sarhoş üzümler ve kişniş yaprakları. Nefis oldu. Betil de kendi kurduğu hıyar turşusunun sonunu getirmiş, onu da koyduk sofraya.  Oğlan etleri pişirirken, B’ bize birer penisilin yaptı, akşamüstü şeysi olarak. Sonra pişti etler, oturduk sofraya, beraber kurduğumuz, beraber pişirdiğimiz…… keyfini beraber çıkarmaya.

18 Eylül

Bugün İdamera’ya gidiyoruz. Yani Ferit-Gudrun-Şakir’e.  Öğlene doğru hareket ettik, yemek diye sözleşmiştik. 12’yi biraz geçe orada olduk. Sofrayı kurmuşlar yeni yaptıkları sundurmanın altına, bekliyorlar. Sofraya önce 2 salata geldi, biri İtalyan rokası, minnak acı olmayan biberler, yaptıkları sert peynir, zeytinyağı…. Her şey kendi bahçelerinden, her şey kendi üretimleri. Bir de rengarenk bir domates salatası. Üstünde tarçın fesleğeni dedikleri bir tür fesleğen, deli gibi kokuyor. 

Penisilin kokteyli.
Penisilin kokteyli.

Daha nereden başlasak derken, kendi taze peynirlerini panelemişler, o da geldi. İçi akışkan, dışı çıtır…. Onunla yemek için bir de ebegümecinden pesto yapmışlar. Üff!  Sonra ana yemek olarak spaetzle geldi. Ne de olsa Gudi Avusturyalı. Kendi buğdaylarından tam buğday unuyla yapılmış bir spaetzle. Ferit demiş ki, Şemsa krema çok seviyor, sütün kremasını alıp toplanmış yabani porçinilerle bir sos yapalım. İyi ki yapmışlar, iyi ki düşünmüşler, nefis olmuştu, nefis. İşte şans bu. Yediğinin yediğin yerde üretilmesi, hepsinin gerçek bir emek ürünü olması, ince düşüncenin işe dahil edilmesi, evet, işte şans bu!