28 Mart 2024, Perşembe
02.04.2021 06:00

En sevdiğimiz film 40’ıncı kez gösterimde

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1982 yılında bir sinema haftası olarak başlatılan İstanbul Film Festivali, bu yıl 40’ıncı kez düzenleniyor. 40 yılı en yakın tanıklarından dinledik, albümlerdeki fotoğrafları çıkardık…

Ya filmde yüzlerce kez hapşırırsam!

Tülin Özen-Oyuncu  “Her sene, bahar alerjisiyle birlikte başlayan, akan gözler ve başlayınca hiç durmadan devam edeceğini bildiğim yüzlerce hapşırıktan korkarak filmlere girme ve olur da hapşırmaya başlarım diye sürekli kapıya yakın bir yerde (mümkünse merdivenlerde) oturma telaşı. Bu büyük trajedimin dışında, her seneden hatırladığım, ilk bilet alma kuyruğu ve kuyruk dostlukları var mesela. Bekleyeceğim 4-5 saat olduğunu bildiğim için, kitapçığın kapağını orada açma ve elimde çay poğaçayla sırada bekleyenlere sora danışa muhtemelen vasat bir liste yapmanın korkusunu ve tuhaf hazzını, “Ben de böyle gelişine bi insanım” diyebilmenin keyfini ve ilerleyen günlerde tatlı acısını yaşamak… Ve de eskiden Emek’te, şimdilerde Atlas’ta, Beyoğlu sinemasında her sene sarıla coşa buluştuğum çalışanlar. Senenin en leziz sinema sofrası. Her yıl için kalpten teşekkürler.”

Kuyruğa da girdi, tören de sundu

Ceyda Düvenci-Oyuncu “İstanbul’a dair en özlediğim şey film festivali için Beyoğlu sokaklarında geçirdiğim günler ve izlediğim filmler. 20’li yaşlarımda tanıştım İstanbul Film Festivali ile. Önce kuyruklara girip, bilet almayla başladı yolculuğum. Sonra kendimi İKSV binasının içinde festivali hazırlayan şahane ekiple tanışıp sohbet ederken buldum ve ardından da Şakir Eczacıbaşı ile sahnede, İstanbul Film Festivali’nin açılış gecelerini sunarken...”

Filmden sonra eve gitmek istemezdik

Yeşim Ustaoğlu-Yönetmen  “Filmleri sinemadan sinemaya koşarak nasıl izlediğimizi, bilet kuyruklarında erken saatlerde beklediğimizi, bilet bulamadığımız filmlere aradan sızıp ne olursa olsun bir kenardan seyrettiğimizi hatırladım. Ve ikinci kısa filmim Magnafantagna’nın seçilip gösterildiği zamanki heyecanımı… Sonra da Güneşe Yolculuk’u ve diğer filmlerimin gösterimlerinin hiç eksilmeyen aynı coşkulu heyecanlarını, kalabalıklarını. Emek Sineması’nı, şimdi artık var olmayan diğer sinemaları, onların kokularını, fuayelerini, oralardaki sohbetlerimizi, eve gitmek istemeyişimizi, sohbetlerimize bulabildiğimiz açık mekânlarda devam edişimizi.”

Hâlâ kitapların arasından biletler çıkıyor

Tayfun Pirselimoğlu-Yönetmen  “Evde, kitaplığımı karıştırırken yıllardır süre gelen bir tuhaflıkla karşılaşıyorum; eski romanların, hikâye kitaplarının sayfaları arasından biletler çıkıyor; festival biletleri… “Olmadık bir zamanda karşılaşıp o filmi izlediğim günü tekrar hatırlayayım” hesabı kadar, onları atmaya kıyamamış olmamın da payı var bu tesadüflerde. Bu sayede tekrar, tekrar İsa ile Eboli’de kayboluyorum (Christ Stopped at Eboli), Dünyanın Tüm Sabahları’nda uyanıyorum, İyi Kral Dagobert’le tanışmaktan müşerref oluyorum.”

Mengü Ertel’in “Şşşşşşşşşşşş!”ları

Elçin Yahşi–Gazeteci  “40 yıldır yerinde izlediğim film festivaline, öğrencilik yıllarımdan bu yana bana bir koltukta dünya seyahati yapma fırsatı verdiği için minnettarım her şeyden önce. Salonlarda film izlemenin giderek mücadele haline geldiği şu günlerde de en çok rahmetli Mengü Ertel’in kıpraşan salonu bir anda taş kestiren o heybetli “Şşşşşşşşşşşş!”larını hasretle anıyorum.”

Ofis-girl günlerinden ödüllü oyunculuğa

Ayça Damgacı–Oyuncu/ Yönetmen “Çok değil sadece 26 yıl (!) önce, hayat şaşkını, gailesini bulmaya çalışan bir genç olarak, bir 'ofis-girl' oldum İstanbul Film Festivali, Luvr Apartmanı’nda. Sonra konuk ağırlamada çalıştım ve hayranı olduğum ve daha sonra tanıyıp olacağım sinema insanlarıyla tanıştım. Yıllar geçti, oyuncu oldum, kendi hikâyemi anlattım bir filmle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü aldım… Yıllar geçti, kendi çektiğim film için form doldurup, festival başvurusu yapıyorum… Ayy ben bu festivalin elinde mi büyüdüm ne :)”

Hemingway’le aynı sevinç

Ercan Kesal–Oyuncu  “Yazılarında denize giren küçük çocukların kıvancından da söz eden Hemingway’den yetmiş yıl sonra İstanbul’a gelen bir bozkır çocuğu olarak, o sevinçlerin aynısını festival günlerindeki sinema kapılarında yaşadım. İçinden deniz geçen bu şehre dair en saf ve parlak anılarım İstanbul Film Festivali’nde seyrettiğim filmlerin kalbimde bıraktığı izlerden başkası değildir.”

Emek hayalim gerçek oldu

Hüseyin Karabey–Yönetmen  “Emek Sineması’nda film seyretmeye bayılırdım. Devasa büyüklükteki bordo renkli perdenin açılması beni her defasında büyülerdi. Tek hayalim, eğer bir gün film çekersem, galasının Emek Sineması’nda olmasıydı. Dileğim 2008’in nisanında gerçekleşti. İlk uzun metraj filmim Gitmek, Emek’te ilk gösterimini gerçekleştirdi. Yaşadığım heyecanı hâlâ hissederim.”

Filmin yarısı Kent’te yarısı Site’de

Hülya Uçansu–İlk yönetici  “10 Nisan 1986 akşamı, Şişli’deki Kent sineması büyük bir yangın tehlikesi atlatmıştı. Sinemanın müdürü makine dairesindeki yangını söndürdükten sonra filme devam etme cesaretini gösterememiş. Aynı işletmeye ait Site sinemasının müdürüyle aralarında bir çözüm üretmişler. Site’nin müdürü çoktan yarılanan filmin seyircilerine “Ülkemizde gerçekleştirilen mutena bir sanat etkinliğinde yardımlarınıza ihtiyacımız var” deyip, Kent’teki durumu anlatmış, izledikleri filmi iptal etmeyi önermiş ve izleyiciler itiraz etmeden kabul etmişler. Kent’ten yaklaşık bin kişi o nisan akşamındaki parlak ay ışığı altında sessizlik ve disiplin içinde Site’ye yürüyüp filmlerini orada izlemeye devam etmişler. ”

Neredeyse her seansta kavga kopardı

Görgün Taner–İKSV Genel Müdürü “İKSV ile 1983’te tanıştım. Yurtdışından gelen gruplara rehber olacağımı sanıyordum ama Kent Sineması Koordinatörü olarak görevlendirildim. İlk amirim Hülya Uçansu’ydu. Çok da zor yıldı. Yaz ortası… 25 gün kapalı salonlar… Yabancı dildeki filmlerin üzerine konuşan çevirmenler ve aşağı yukarı her seansta çıkan kavgalar… Üzerinden tam 40 yıl geçmiş. İstanbul Film Festivali’nin bizi nelerle tanıştırdığını düşünürken aklıma şunlar geldi… Filmlerin arasız gösterilmesi, ışıklar sönünce içeriye seyirci alınmaması, film bitince jeneriğin sonuna kadar oynatılması ve ışıkların açılmaması, salonda bir şey tüketilmemesi ve daha neler neler…”

40 yılın köşe taşları

İlk kez 1982 yazında, İKSV tarafından İstanbul Festivali kapsamında, “Sanatlar ve Sinema” temalı altı filmin gösterildiği bir “film haftası” olarak yapıldı. 1984’ten itibaren “Sinema Günleri” adıyla nisan aylarında düzenlenen ayrı bir etkinlik halini aldı.  1985’te, Şakir Eczacıbaşı’nın önayak oluşuyla, programa biri uluslararası diğeri ulusal olmak üzere iki yarışmalı bölüm eklendi. Uluslararası büyük ödül Altın Lale’yi 1984 adlı filmiyle Michael Radford, Ulusal Yarışma’da ilk büyük ödülü Atıf Yılmaz’ın yönettiği Bir Yudum Sevgi kazandı.  1989’da FIAPF (Uluslararası Film Yapımcıları Dernekleri Federasyonu) tarafından tanınarak dünyanın önde gelen festivalleri arasına girdi ve “İstanbul Film Festivali” adını aldı. 1995’te, festivalin kurucularından, İKSV’nin yönetim kadrosunda bulunan Onat Kutlar, teröristlerin düzenlediği bir bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Ocak 2010’da, festivalin kurucularından, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı aramızdan ayrıldı. “Uluslararası Yarışma Altın Lale Ödülü” Şakir Eczacıbaşı anısına verilmeye başlandı. İlk kez 2013 yılında, genç yaşta kaybettiğimiz yönetmen, senarist ve yapımcı Seyfi Teoman anısına Türkiye yapımı tüm ilk kurmaca filmlerin aday olduğu Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü verildi.