25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
23.04.2021 06:00

Gerçekten mi?

Gerçeğin sanalı oluyorsa, gerçeğin gerçeğine pek de yer kalmayabilir artık. Ama bu iki kavram pek yakında eğitimden tıbba, eğlenceden spora, cinsellikten trafiğe her konuda hayatımızın merkezinde olmaya başladı bile

Tuhaf, garip veya deli değilim, sadece benim ‘gerçeğim’ seninkinden farklı…” lafı sadece Alice’e Harikalar Diyarı’nda söylenebilecek bir şey midir? Gerçek kaç tanedir? Gerçek aslında gerçekten farklı mı? Farklı gerçekler olabilir mi?  Bunun teyidi 2016 seçim kampanya tartışmasında Hillary Clinton’dan geldi “…aslında, Donald ve benim farklı gerçeklerimiz var…”  Zaten Trump kampanyasını ve seçimini tanımlayan kavram yılın kelimesi seçildi: Post-truth. Hakikat / doğru ötesi. Yani bir konuda kamuoyunu oluştururken, nesnel hakikatin daha az etkili olup, izlenim, duygu ve algıların önde tutulması. Buna sahte, yanlış denemese de öznel olduğu yani herkesin gerçeği kendi gördüğü şekilde fikir oluşturması anlaşılmalıdır. Öznel gerçekler hakikati önemsizleştiriverir. Dönüşümün önemi unsurlarından olan ‘kişiselleştirme’ gerçek için de geçerli hale gelivermiştir.  Halbuki gerçek, bizzat görülen, deneyimlenen, ölçülen, kayıt edilen, görüntülenen, bariz, hakiki ve dolayısıyla da doğru olan... zannedilirdi. Bunları yapamasan bile ‘gerçeği, dillendiren kaynağa olan güven de kabullenmeye yardımcı oluyordu. Radyo günlerinde bir şeyin gerçek olmasının kriteri tekti: “Ajans söyledi”. O günlerde radyo haberlerini tanımlayan Ajans, yegane gerçek sağlamasıydı. Televizyon yaygınlaştıkça, gerçeğin kaynağı da olmaya başladı. “Başkanın Adamları - Wag the Dog” filminde, ABD Başkanı’nın taciz haberlerini perdelesin diye çıkartılan olmayan savaş haberlerine inanılacak mı sorusuna, iletişim profesörünün (De Niro) unutulmaz cevabı: “Gerçek, çünkü televizyonda gördüm” !  Televizyonda canlı yayınlanan Irak savaşlarının çok sonrasında ‘gerçeğin’, seyredilenden epeyi farklı olabileceği anlaşıldı. Gerçek rahatlıkla kurgulanabilir olmuştu. Sanat akımına ‘gerçeküstü’, diğerine ‘realizm-gerçekçilik’ diyen anlayış pek naif kalıverdi. Önce para işlerinin gerçek olmadığına, finans dışı sektörlere reel sektör denerek karar verildi. Hayatın tek gerçeğini para olarak görenler, reel sektörü ıskaladılar tabii. Sonra sıra zamana geldi. Zaman zaten zahiri bir kavram. Ama yaşımızı, işimizi, aşımızı ona göre ayarlıyoruz. Zor alıştığımız ve aslında doğruluk sembolü gördüğümüz ‘canlı’ yerine bir de gerçek zamanlı geldi. Demek sahte zamanlı da olabiliyormuş. Herhalde. Tam yeni yeni gerçekleri içselleştirirken teknoloji hayatımızın tam ortasına damperli kamyondan boca ediverdi onca yepyeni, gerçekli kavramı.  Hiper, karışım, sıkıştırılmış, reaktif, akışkan, uzlaşmış, algılanan… gerçeklikler her yandan kuşatmaya başladı hayatı, dili, pratikleri… Biz daha sosyal medyada ve özellikle mesaj gruplarında dolaşan, hepsi pek güvenilir insanlara kurumlara dayandırılan, ama her biri diğeri ile çelişen bilgi haber fırtınasından gerçekleri ayırmaya çalışıyoruz. Hangi aşı daha çok korur, ideal antikor ya da ölü sayısı, bilmem hangi hastanede olanlar ya da aslında yıllar önce söylenmiş, paylaşılmış şeylerin yıllar sonra yeniden sürümleri, farklı bağlamda söylenmiş şeylerin güncele çengelli iğne ile iliştirmesi, bol oynanmış fotoğraflar… Hangisi doğru? Üstüne “Deepfake- Derin sahte” gibi teknoloji harikası facialar tüy diker. Bu programla istediğiniz kişi, kendi sesinden ne isterseniz söyletilebilir. Bugüne kadar söylediklerinin tam tersini söyleyip çok tehlikeli itiraflarda bulunabilir. Programı çalıştıranın keyfine kalmış. Büyük Dönüşümün önemli tanımlayıcıları yerine gerçekle ilişkili: Arttırılmış Gerçek (AR) sanki gerçek bir düğmeyle ocağın ateşi arttırılmış gibi. Sanal Gerçek (VR) yaşayan ölü, ıslak kuru, buz gibi sıcak kıvamında… Gerçeğin sanalı oluyorsa, gerçeğin gerçeğine pek de yer kalmayabilir artık. Ama bu iki kavram pek yakında eğitimden tıbba, eğlenceden spora, cinsellikten trafiğe her konuda hayatımızın merkezinde olmaya başladı bile. Mekansal internetin yayılma ve yerleşmesiyle günlük hayatı, sosyal ilişkileri ve ortamları, platformları hükmü altına alacak. Bugüne kadar yokluktan yazılar ve ekranlarla iki boyuta indirgenmiş hayat, yeniden Z aksına kavuşup yeni ya da olması gereken boyutunu kazanıyor. Böylece geçilecek holografik hayat zaman ve mekan algısını tamamen bağımsızlaştıracak. Fiziken olduğunuz yer ile holografik yeriniz aynı olmayıp da konseri sahneden, maçı antrenörün yanından izleyip, şirketin masaları arasında zombilere ışın tabancasıyla ateş ederken gerçekliğin nasıl algılandığı daha önemli oluyor. Daha ötesi H-gerçeklik (haptic reality) yani sanal gerçeklik içindeki sanal objelere dokunabilme, titreşimleri algılayabilmenin mümkün olması. Demek artık ‘sanal’ bir ayrıştırma olmaktan çıktı. Sanal alem lafının içi boşaldı. Sanal marketten gerçek ürün alınıyorsa bunların hangisi gerçek? Ya da her şey sanal. ‘Hiçbir şey gerçek değil... Sonsuza kadar çilek tarlaları’ ... Beatles’ın dediği gibi. Herkesin gerçeği kendine. Sizin gerçeğiniz ne kadar gerçek?