25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
10.12.2021 04:30

Göz sağlığı için sabah güneşi

Gözümüz sadece görmek ile ilgili değildir. Sirkadiyen iç saat ayarlamamızda da gereklidir. İç saat ayarlaması dışardan göze gelen ışığa göre yapılır. Bu hafta sabah ışığının, göz sağlığını ve sirkadiyen iç saatimizi nasıl etkilediğini öğreneceğiz. Mesela haftada bir kere 3 dakika sabah güneş doğuşunu izlemek görmenizi yüzde 17 iyileştirir. Fakat her şekerli yemek sonrası kanda yükselen şeker ise bir o kadar bozar. Nasıl mı? Öncelikle sizinle İngiltere’de bir üniversitede yeni yapılan bir çalışmanın sonuçlarını paylaşmak istiyorum. Bu çalışmaya 35-60 yaşları arası 20 kişi katılmış. Bu kişilerin görme dereceleri önceden belirlendikten sonra, deneklerden haftada bir kere sabah saat 8’de, 3 dakika süreyle kırmızı ışığa bakmaları istenmiş. Sonuçta deneklerin görüşü yüzde 17 düzelmiş. Birkaç hafta sonra aynı deney tekrarlanmış ancak kırmızı ışığa bakış zamanı öğleden sonraya alınmış. Kırmızı ışığa öğleden sonrası bakılması hiçbir iyileşme yaratmamış.  Bu deney bize sirkadiyen iç saat ayarlaması ve güneş ışığı bağlantısını anlatıyor. Sirkadiyen sistem nedir? Sirkadiyen sistem, canlıların güneşin 24 saatlik döngülerine uyma mecburiyetini anlatır. Bu uyumlanma genler düzeyinde ayarlanmıştır. Tüm hücrelerimizde iç saat genleri vardır. Hatta birinin adı da saat anlamına gelen CLOCK genidir. Bu genler, güneş ışığıyla aktive olur. Bu aktivasyon için gözümüz başrolde. Göz lensine gelen ışık, gözün retinasına oradan da beyindeki iç saat merkezine iletiliyor. Supra Kiazmatik Nukleus (SCN) isimli merkez, vücudun temel iç saat merkezidir. Burası tüm diğer hücrelerin de iç saatini ışığa göre ayarlar. Bu ayarlama o kadar önemlidir ki tüm hücresel, hormonsal, metabolik işlevlerin saatleri böyle belirlenir. Sabah güneşin doğuşuyla bu ayarlama başlar, uyuyana dek devam eder. Göze temas eden ışığın dalga boyunun ne olduğu ve ışığın yoğunluğu bu ayarlamada belirleyicidir. Mesela gün ışığı varsa melatonin üretemeyiz ama karanlıkta ışık yokken üretebiliriz. Melatonin hormonu gibi tüm hormon ayarlamaları ışık sinyaline uygundur. Bu bizim evrimleşme sürecinde doğayla uyumlanabilmek ve hayatta kalabilmek için geliştirdiğimiz doğal bir sistemdir. Güneşin görünen ışığı gökkuşağı renklerinden oluşur. Dalga boyu 400-700 nm aralıktadır. Kırmızı renk dalga boyu en geniş olandır. Mavi ise kısa dalga boyundadır. Kırmızının ötesinde daha da uzun dalga boyu içeren ışıklar vardır. Biz bunlara infrared yani kırmızı ötesi ışıklar deriz. Dalga boyu büyüdükçe ışığın zararlı etkisi azalır, yararlı etkisi artar. Bu yüzden fizik tedavide infrared ışıkları kullanılır. Gün boyunca güneşten gelen ışıklarda farklı yoğunlukta dalga boyları ve renk yoğunlukları vardır. Güneş ışığı tek renk değildir. 7 rengin toplamıdır. Kırmızı ışık yoğunluğu ve infrared ışığı güneş doğarken daha fazladır. Deneyde sabah saatlerinde deneklerin gözlerine tutulan kırmızı ışığın olumlu etkisinin sebebi, o saatlerin güneşin kırmızı ışığının bol olduğu saatlere denk gelmesindendir. Deneyi öğleden sonra yaptıklarında bu olumlu etkiyi göremediler çünkü o saatlerde doğada güneşin ışığındaki kırmızı renk yoğunluğu normalde azalmıştır. Göze verilen kırmızı ışığın saati doğadaki saatine uygun verildiğinde etkili olmuştur. Güneşin döngüsüyle bizim iç saat döngümüz birbiriyle paralel olduğunda iyileşme sonucu alınmıştır. Buradan sirkadiyen iç saat ayarlamasının doğadaki ışık ile uyumlanmasının hücresel iyileşme için ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Bu deneyde, kırmızı ışığın göz hücrelerindeki enerji üretimini artırdığı da belirtiliyor. O halde bakalım göz nasıl enerji üretiyor? Göz lensi glikozu enerji için kullanır. Glikozu, mitokondrisinde ATP’ye çevirir. Çok ATP gözün daha iyi çalışmasını sağlar. ATP enerji birimimizdir. Göz lensi hücresinde bu enerji dönüşümünü yapan bir enzim ise kırmızı ışık ve infrared ışığıyla aktive olan bir enzimdir. Gerçekten de biz ışıktan enerji üretimimizi artırabiliriz. Deneyin faydası bu enzimi ışıkla doğru saatte aktive ederek sağlanmıştır. Ancak yaşlanma, yaşam şekli hataları ve beslenme hatalarıyla bu enerji dönüşümü başarısız olmaya başlar. Göz enerjisiz kalır. Bu yüzden 40’lı yaşlardan itibaren görme sorunlarımız başlar. Konumuz doğru saatte doğru ışık olduğu için, sabahki kırmızı ağırlıklı doğal ışıkla gözün teması sağlanmalıdır. Deneydeki gibi haftada bir bile olsa doğan güne çıplak gözle bakmak göz sağlığına olumlu etki eder. Kışın ışık miktarı az olduğu için direkt bakmak sorun değil ama yazın direkt güneşin doğuşuna bakmak yerine 15 derece altına ve üstüne bakmalıyız. Konumuz ışığın doğru saati ise geceki elektronikler konusunu da açmalıyız. Elektroniklerden gelen ışık mavi yoğunlukludur. Dalga boyu kısadır. Normalde bu yoğunluk öğlen saatinde çoktur, öğleden sonra güneşin batmaya başladığı saatlerde çok azdır. Hele bizim gece elektroniklerin ekranına baktığımız saatlerde ise normalde doğada hiç mavi ışık yoktur. Karanlığın arttığı saatlerde elektroniklerden gelen mavi ışık sirkadiyen iç saatimizi bozar. Beyindeki ana saat olan SCN ışığın kaynağını bilemez. O sadece gözün ona taşıdığı ışığın dalga boyunu, yoğunluğunu ve rengini bilir. Doğal olmayan ışığı da güneşten gelen ışık zannedip iç saat ayarlamasında hata yapar. Geceleri hepimizin alışkanlığı olan elektronikler, yaydıkları yoğun mavi ışık sebebiyle hem gözümüzdeki enerji üretimini azaltırlar hem iç saat ayarlamamızın hatalı olmasına sebep olurlar. Deneyimizde sabah doğal ışığa uyumlu dalga boylu ışığın gözdeki enerji üretimini artırdığı sonucuna varıldığına göre, bunun aksini yaptığımızda yani yanlış saatte doğada olmayan ışığa baktığımızda göz sağlığımızı hızla bozduğumuzu anlayabiliriz. Gözlük takan çocukların sayısı da bu yüzden artıyor. Gözdeki enerji üretiminin artmasını ışık ile anlattıktan sonra beslenmeye geçelim. Beslenmede bazı hatalar hızla gözün enerji üretimini ve sağlığını bozar. Özellikle yüksek kan şekeri varsa bu gözün enerji üretmeye çalışırken bozulmasına sebep olur. Yüksek şeker gözü nasıl bozar? Glikoz kandan hücrelere insülin ile girer. Ancak bunun istisnası olan hücreler vardır. Göz lensi bunlardan biridir. Glikoz göz lensine insülinden bağımsız olarak girer. Aslına içeri sızar demek daha doğru olur. Sağlıklı bir gözde bu glikoz göz için ATP’ye dönüşürken, şeker gereğinden yüksekse ATP’ye dönüşme hızını aşarsa sorun başlar. Fazla glikoz, ATP olacağına bir tür şeker alkolü olur. Bu bir biyokimyasal yoldur ve bazı hücrelerde bu dönüşüm olur. Göz lensi ve retina bunlardandır. Bu şeker alkolü göz için çok zararlıdır. Adı sorbitol olan bu şeker alkolü göz hücresinde osmotik basınç yüksekliği yapar. Yani mevcudiyeti bir tür hücre içi ve hücre dışı basınç dengesizliği yaratır. Göz bunu dengelemek için hücre içine su alır ve şişer. Buraya kadar anladığımız, yüksek kan şekerinin, gözde şeker alkolüne döndüğü ve göz hücrelerinin suyla şişmesine sebep olduğudur. Bu şişme hem ışığın kırılmasını hem gözün anatomik yapısını etkiler. İlerlemiş haldeki örneği olan diyabetteki kataraktın oluşum mekanizması budur. Ancak diyabet işin hızlandırılmış halidir. Biz yıllar içerisinde diyabetimiz olmadan da her yüksek karbonhidratı yediğimizde bu duruma ufak ufak katkılar yaparız. Bazılarınız ağır şekerli yemekler sonrası gözlerinde bulanıklık hissederler. Sebebi bu şeker alkolüne dönüşmüş glikoz yükselmesidir. Bunlar yıllarca birikince giderek göz bozulması yaşarız. Kırmızı ışık deneyinde, kırmızı ışığın etkisiyle göz hücreleri, günün erken saatinde daha iyi ATP üretebilmiş daha az şeker alkolüne sebep olmuştur. Bu açıklama yayında yer almaz ancak benim biyokimyasal algoritmam böyledir. Sabah saatlerindeki doğal gün ışığı ve o ışığa ait dalga boyu sadece gözde değil tüm vücuttaki şeker kullanım ayarlarını doğru yapar. Sabahları biz kan şekeri ayarlamasında daha becerikli bir bünyeye sahip iken gece yersek bu beceriklilik olmaz. Bu yazının iki amacı var. Göz sağlığımız için: 1- Sirkadiyen iç saat ayarlamaya dikkat etmeliyiz. Bunun için sabahki güneş ışığını gözden almak gerek. 2- Şekerli beslenmeyi azaltmak göz sağlığı için şart. Gözünüze gözünüz gibi bakmanız dileğiyle.