24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
13.08.2021 04:30

Gözden kaçan en kritik Covid savunması: Mukozal bağışıklık

Covid’le mücadele ettiğimiz 1.5 yıl boyunca, tıbbi çalışmalarda en çok ihmal edilmiş konu mukozal savunma sistemimiz.  Tv’lerde duyduğunuz; Covid’e karşı bağışıklık antikorları ifadesi, aslında bize şunu anlatır: virüsün vücut içine girdikten sonra ona karşı geliştirdiğimiz bağışıklık. Bu bağışıklık ya hastalığı geçirerek ya da aşılanarak elde edilir. Ancak şunun altını tekrar çizelim, bu aşamaya gelebilmek için virüsün vücudun içine girmesi veya aşı ile virüs benzeri yapının içeri verilmesi gerekir. Bu yazının amacı ise virüs daha ‘içeri giremeden’ onunla nasıl baş edeceğimizdir. Öncelikle virüsün üst solunum yolundan girdiğini biliyoruz. Yani burun-boğaz yolundan, bu bölgelerin epitelinden. Buralar mukoza ile kaplıdır. Mukoza bizim ‘iç derimizdir’ diyebiliriz. Dış deriden çok daha ince ve narindir. Ancak kapladığı metrekare bakımından mukozalar en büyük immun savunma hattını oluşturur. Mukozanın tam ne olduğunu anlamak için, burun içiniz, ağız içi ya da göz kapağı içine bakıp oradaki ince nazik kırmızı deriyi görebilirsiniz. Virüsün içeri girebilmek için bu yolu geçmesi gerekir. Tüm virüs, bakteri veya başka zararlı maddeleri mukozlardan uzak tutmak için vücudun çok özel bir savunma sistemi vardır. İşte buna mukozal immunite diyoruz. Mukozal immunite bizim İLK SAVUNMAMIZ olduğu için biraz daha ayrıntıyı hak ediyor. Mukozaları koruyan  immun sisteme genel adıyla MALT denir. Mukozalarla ilgili immun sistem manasında. Burun-boğaz ile ilgili olana, NALT; bağırsaklarımızın mukozasındakine GALT denir. Bu ayrıntıları veriyorum çünkü tüm MALT için çok kritik olan bir immun savunma elemanından bahsetmek istiyorum. Öyle ki, o yana yakıla oluşturmak istediğimiz Covid antikoru oluşturan IgG’ler kadar önemlidir. Kendisinin adı IgA’dır.

İlk savunma hattında en çok güvendiğimiz asker: IgA

IgA da, IgG gibi bir immun savunma elemanıdır. Fakat en önemli özelliği mukozaları koruyan temel immunglobulin olmasıdır. Ne kadar iyi çalışan IgA’mız varsa, vücuda virüs veya bakteri girmesini o kadar önleriz. Virüsün girdiği ağız-boğaz-bağırsak yollarındaki mukozaların üzerindeki IgA, ilk savunmayı yapan bağışıklık elemanıdır. Eğer IgA varsa, patojenlerin içeri girmesi zorlaşır. IgA virüslere bağlanır ve onu etkisizleştirir.  Buradaki kritik ayrıntı, IgG’nin oluşması için virüsün içeri girmesi gerekirken, virüsün içeri girmeden yok edilmesi işinin IgA’nın işi olduğudur. IgA konum itibariyle mukozaları kapladığından, mukozadan girecek virüse karşı, önemi ihmal edilmiş ama çok kritik bir koruyucudur. İgA, virüsü kaplayarak etkisizleştirir. Onun mukozaya tutunmasını engeller. Onun dışarı atılımını sağlar. Bunları yaparken en mühim özelliği bunu ‘gürültüsüz’ halletmesidir. Etrafa sitokinler salmaz, inflamasyon yapmaz, virüsü aldığınızı bile farketmezsiniz. Bu olay vücudumuzda hep olur. Ancak Covid’te bu konu az vurgulanmıştır. Tıbbi literatürde IgA’nın eksikliği genetiğe bağlanır ve bu özel hastalık dışında eksikliği yoktur diye tanımlanır. Oysa ideal olmayan seviyede İgA’mız var ise, virüslere karşı savunmamız az olabilir. IgA ölçümü kanda yapılır. Ancak IgA’nın kandaki ve mukozalardaki versiyonları farklıdır. Kandaki kabaca fikir verirken tükrükte IgA bakmak, mukozalardaki savunma gücünü anlamak için  kullanılabilir. (Bu test rutin değildir)  IgA’nın amacı gürültüsüzce virüs ve bakterilerden kurtulmamızı sağlamaktır. Bunu burun, ağız, göz, vajina, akciğer ve bağırsakta yapar. Bağırsakları korumada o kadar önemlidir ki eksikliği, çölyak hastalığı, ülseratif kolit gibi inflamatuar bağırsak hastalıklarına sebep olabilir. Akciğerlerde tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarına, burunda sinüzite, kulakta iltihaba, gözde konjoctivite kadar uzanan geniş bir çerçevede hastalıkla ilişkilidir. Bu yazıda konumuz, ağız burun bölgesinde yeterince IgA oluşturmamızın Covid’ten hem korumada hem de Covid’i başkasına bulaştırmamadaki önemidir. Sonuçta aşılı da olsak, kendimiz ‘içeride’ bağışık olsak da, virüsün mukozalarımıza tutunursa onu başkalarına bulaştırabiliriz demektir. Bu ayrıntılı yazımın sizlere faydalı olabilecek kısmına elince, IgA’mız nasıl artar ona odaklanalım. Mukoza kalkanını güçlendirmek için... IgA’yı bağırsak mukozası üzerinden arttırmaya odaklanacağım. Çünkü tüm mukozal epitel birbirinden etkilenir. IgA’yı bağırsak mukozasında neler arttırır?

1- Dost bağırsak bakterilerini arttır

Antibiyoktik kullanımı, glüten ve inek sütü içeren gıdaların yaptığı inflamasyon, işlenmiş gıdaların fazla tüketilmesi, alkol kullanımı, fazla şekerli beslenme bağırsaktaki dost bakteri sayısını azaltır. Onlar azalırsa IgA üretimi azalır. Demek ki sağlıklı beslenmek ilk şarttır.

2- SCFA ve bütiratı arttır. Lifli beslenin

SCFA denen kısa zincirli yağ asitleri ile IgA arasında olumlu bağlantı var. Bu yağ asitlerini, yine dost bakteriler, sebze ve meyvelerdeki liflerden üretirler. Özellikle SCFA’lardan bütirat bu konuda çok gereklidir. Bütiratı biz lifli besinler ile bateriler aracılığıyla ürettiğimiz gibi, sade yağ denen yağ da bu gruba girer.

3- A vitamini mukozaları korur

IgA’nın bir iş birlikçisi var; A vitamini. A vitamini hayvansal veya bitkisel kaynaklı olarak elde edilebilir. Ancak bağırsakta özel bir işlem ile bağışıklıkta işe yarayacak retinoik asitin bir versiyonu olması gerekir. Bunu sağlayan bağırsak epitelindeki özel bir enzimdir. Sağlam bir bağırsak epiteli bu enzimin çalışması için önemlidir. Vitamin A’nın varlığı hem IgA’yı arttırır, hem de bağırsaktaki virüs ve bakterilere ve dahi besinlerden gelen toksinlere karşı koruyuculuk sağlar.

4- Vitamin D yine bizimle

Tüm mukozal epitellerin altında özel dedektör hücreler vardır. Bunların işi zararlı olan virüs veya bakterilerin gürültüsüzce yok edilmesini sağlamaya çalışmaktır. Bu gürültüsüzlük için dedektör hücrelerin, virüsü alıp gürültülü çözüm üreten bağışıklık grubuna değil sessiz iş halledenlere yöneltmesi gerekir. Tüm mukozalarda sessiz iş gören lenfositler, hem bahsettiğimiz IgA hem de T lenfositleri dediğimiz savaşçı grubun uzlaşmacı olanları T regüle edicilerdir. T regüle edicilere Tregler denir,. Onlar da IgA gibi gürültüsüz iş hallederler, hastalık olmaz. İşte dedektör hücrelerin virüsü gürültücü gruba mı götüreceği yoksa gürültüsüz gruba mı sunacağı kararında Vitamin D çok önemlidir. Vitamin D’nin varlığı  gürültüsüz aktiviteyi destekler. Yani Vitamin D seviyemiz de IgA ve mukozal immuniteyle ilişkilidir.

5- Mukozanızı uykuyla yenileyin

Bunca alan kaplayan, bağışıklık sisteminin en aktif olduğu mukozalarımızın kendilerini yenileme süreleri çok hızlıdır. Bağırsak mukozası için 4-5 günde bir yenilenme söz konusudur. Yenilenme için kök hücrelerin devreye girmesi gerekir. En aktif kök hücreyle yenilenme, gece açken uykuda olur. Yani mukozal bağışıklık ve IgA için iyi bir uyku ve gece açlığı gerekir.

6- Anne sütü emmiş miydiniz?

IgA’nın ağız burun mukozasında arttırılması ile bir tür sprey kullanılarak Covid’e karşı mukozal koruma oluşturmak, belki ilerleyen günlerin konusu olacaktır. Ancak şimdilik, IgA’nın mukoza korumadaki önemini anlattım. Son dip not olarak, en büyük IgA kaynağının anne sütü olduğunu belirtmeliyim. Özellikle annenin ilk sütündeki colostrum isimli madde IgA yönünden en zengin sıvıdır. Anne sütü emip emmediğinizi sorgulamanız da mukozal bağışıklık gücünüzü anlamanız bakımından önemlidir.