19 Nisan 2024, Cuma
09.07.2021 04:30

İran üzerine ya da birbirine dolanmış tarihler

1514 Çaldıran Savaşı ile başlayıp 1639 Kasr-ı Şirin/Zohap Antlaşması ile sonlanan Osmanlı-Safavi rekabeti o kadar önemli ki, bu çatışma iki imparatorluğun siyasal ve dinsel (mezhepsel) kimliğinin, birbirine zıt şekillenmesine neden oldu

İtiraf edeyim ben İran’ı geç keşfettim. Gerçi ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler bölümünde öğrenciyken İran Devrimi üzerine okumalar yaptığımı hatırlıyorum. Sonra tarihçi olmaya karar verip, Halil İnalcık’ın yanında Osmanlı Tarihi çalışmaya başlayınca tabii ki ne İran’dan ne de Farsça’dan kaçış olamazdı. Osmanlı tarihçiliği İran’ı büyük oranda 16 ve 17’nci yüzyıllardaki Osmanlı ve Safavi imparatorlukları arasındaki yoğun çatışma üzerinden inceler. 1514 Çaldıran Muharebesi ile başlayıp 1639 Kasr-ı Şirin/Zohap Antlaşması ile sonlanan Osmanlı-Safavi rekabeti o kadar önemlidir ki, bu çatışma iki imparatorluğun siyasal ve dinsel (mezhepsel) kimliğinin, birbirine zıt şekilde şekillenmesine neden olmuştur. Her Osmanlı tarihçisinin Safaviler ve Osmanlılar arasındaki rekabetin askeri sonuçları kadar, dinsel, siyasal ve toplumsal boyutu üzerine kafa yorması gerekir.   Diğer yandan Farsça etrafında şekillenmiş kültür ve edebiyat iklimi Hindistan’dan Orta Asya’ya, İran’dan Anadolu ve Balkanlar’a çok geniş bir coğrafî alana hâkim olmuştur. Birkaç sene önce çok genç yaşta kaybettiğimiz sevgili meslektaşımız Shahab Ahmed’in ifadesiyle, 15’inci asırdan itibaren geniş Bengal-Balkan kompleksi içinde Mevlana Celaleddin-i Rumî ya da Hafez-i Şirazî okuyarak gezebilir, birbirine aşina sohbetlere katılabilirdiniz. Osmanlı Edebiyatı, her ne kadar ağırlıklı Türkçe olsa da işte bu Farsî iklimin bir parçasıydı. Farsî kültür iklimi farklı dillerde üretilen edebiyatı derinden etkilemiş, şekillendirmişti.  Dolayısıyla doktora yıllarımda bir Osmanlı tarihi öğrencisi olarak, benim için İran bu iki ilginin konusuydu: Osmanlı-Safavi rekabeti ve Farsî edebiyat iklimi. Ama daha sonra anladım ki İran benim için bu iki meselenin çok daha ötesinde bir anlam taşıyor.  İran’ı aşağı yukarı 10 yıl önce yeniden keşfetmemde üç insan çok etkili oldu. Eşim Patricia Blessing, doktora hocam Cemal Kafadar ve ilk doktora öğrencim Ali Aydın Karamustafa. Gelin size bu kişisel maceramı anlatayım.