20 Nisan 2024, Cumartesi
30.04.2021 10:23

Kahramanlar da bir gün yaşlanır

Henning Mankell kendi yarattığı usta dedektif Kurt Wallander’le vedalaşma vakti geldiğinde Huzursuz Adam’ı yazmıştı

Baştan söyleyeyim; ‘Kitap Dedektifi’ Tuna Kiremitçi’nin alanına girmeye niyetim yok. Sadece bir Henning Mankell hayranı olarak Kurt Wallander’in “veda kitabı”nı hatırlatıp, sonra da köşeme çekileceğim. Genel bir tanımla Nordic Noir olarak adlandırılan İskandinav polisiyesinin tartışılmaz ustası Mankell’in ülkemizde hatırı sayılır bir okur kitlesi var. 2015’te, henüz 67 yaşındayken bu dünyadan ayrılan aktivist yazarın tanınırlığında en büyük pay hiç kuşkusuz Wallander’in. Aslında Mankell, ilk kitabını 1991 yılında yazdığı Kurt Wallander’le çok daha önce vedalaşmayı düşünüyordu. Serinin en iyi kitaplarından olan Ayazdan Önce’de sahneyi usta detektifin kızı Linda’ya teslim etmenin yollarını aramıştı. Kurt ile Linda’nın birlikte çalıştıkları davanın en etkileyici yanı, polisiyenin dinamikleri içine yerleştirilmiş bir baba-kız hikayesiydi. İsveç’in tedirgin ve kasvetli havasına, yeni dünya düzeninin politik arızalarını da yerleştiren Mankell, o zamandan beri Wallander’le nasıl vedalaşacağının hesabını yapmaktaydı.

Hafızayla mücadele

Bu maceraya emekli bir deniz subayının Stockholm yakınlarında bir ormanda kayboluşuyla başlıyoruz. Olayın Wallander’in meselesi haline gelmesinin nedeni yine Linda. Çünkü kaybolan subay, Linda’nın kayınpederi. Kaybolma, izini kaybettirme ve geçmişten gelen dosyaların açılması Mankell’in hem sevdiği hem de sıklıkla kullandığı izlekler. Huzursuz Adam’ın önceki maceralardan önemli farkı, İsveç’in sorunlarını her fırsatta dile getiren karamsar kahraman Wallander’in artık yaşlılıkla yüzleşiyor olması. Sağlıksız beslenen, alkolle arası hep iyi olan, huzuru opera dinlemede bulan dedektifimiz bu macerada hafızasıyla baş etmek zorunda kalıyor. 

Hep aynı problem

Anlayacağınız seri romanlar yazan bütün yazarların ortak sorunu devreye giriyor: Kahramanlar da yaşlanır. Romanın en güçlü sahnelerini de Wallander’in bu durumla hesaplaşmak, yüzleşmek ve başa çıkmak zorunda olduğu sahneler oluşturuyor. Üstelik çözmeye çalıştığı mesele, Soğuk Savaş yıllarına ve Gizli Servis’e kadar uzanıyor. 28 Şubat 1986’da eşi ve oğlu ile sinemadan evine dönerken, faili meçhul bir cinayete kurban giden sosyal demokrat başkan Olof Palme de Huzursuz Adam’ın sayfalarında yerini alıyor. Bir yandan kahramanımızla vedalaşacağımızı bilmek, bir yandan kapalı kapılar ardında yürütülen politikaların içinde kaybolmak, bir yandan da yakın dönem dünya politikasını başka bir çerçeveden okumak fırsatı veren roman, özelikle ortalarından itibaren baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Wallander serisinden bir kitap okumamış ya da kitaplardan yola çıkarak yapılmış dizileri izlememiş olanlar geç kaldıklarına yansın. Yeri gelmişken; bu dedektifin doğuş hikâyesini anlatan dizi Young Wallander’i Netflix’te izleyebilirsiniz. Şimdi polisiye romanlar hakkındaki yazıları yine Kitap Dedektifi’ne bırakıp köşeme çekilebilirim. Huzursuz Adam/ Henning Mankell/ Çeviren: Seda Hauser/ Altın Kitaplar/ 544 Sayfa.