28 Mart 2024, Perşembe
16.07.2021 04:30

Milyarderlerin uzayla derdi ne?

Richard Branson uzaya çıktı, Jeff Bezos gün sayıyor. Peki dertleri “insanları” uzaya çıkarmak mı, yoksa “belli insanları” çıkarmak mı? Kamu fonlarını ne kadar kullanıyorlar? İnsanlığın uzay macerasında bu sorular bir an önce yanıt bulmalı

SpaceX, neredeyse tüm teknoloji tutkunlarının hayran olduğu bir firma. Bunda, Elon Musk gibi “Tony Stark-vari” bir karakterin liderliğinde kurulmuş olmasının etkisi elbette büyük ama aynı zamanda, uzay teknolojilerinde inovasyon yaparak, insanın hayal gücünü okşayan işlerle uğraşıyor olması ve sanki bunu kâr amaçlı değil de “insanlık hayrına” yapıyormuş gibi sunuyor olması, önemli bir pazarlama değeri taşıyor ve fütürist kitleleri hareketlendiriyor. 

Yanıltıcı bir mitos

SpaceX’in (ve Musk’ın diğer tüm girişimlerinin) bir alt tonu, “yapılmamışları yapan firma” kavramına dayanıyor. Bunda, birazdan göreceğimiz gibi kısmen doğruluk payı var; ancak burada kritik sözcük “kısmen”. Tıpkı büyük fizikçi ve mühendis Nikola Tesla’nın günümüzdeki hayranlarının Thomas Edison’a karşı Tesla’yı savunurken, Tesla’dan önce gelen ve Tesla’nın “Tesla” olabilmek için omuzlarında yükseldiği yüzlerce, belki binlerce bilim insanı ve mühendisi ezip geçmeleri ve görmezden gelmeleri gibi (ve hatta Tesla’ya ait olmayan keşif ve icatları ona atfederek, “ezilmiş Tesla’yı” öveceğiz diye adı daha az bilinen birçok dehayı ezerken), SpaceX’in de yeniden kullanılabilir roket teknolojisinin vakumda, hiçbir öncülü olmaksızın doğduğu mitosu oldukça yanıltıcı. 
SpaceX roketleri, zaman zaman başarısız olsalar da uzay mühendisliğinde yeni bir çağ başlattı.
SpaceX roketleri, zaman zaman başarısız olsalar da uzay mühendisliğinde yeni bir çağ başlattı.

Fikir 1981’de de vardı

Yeniden kullanılabilir fırlatma sistemleri, SpaceX ile değil, onların resmi kamu partneri konumunda olan NASA tarafından 1981 yılında uzay mekiği programıyla başladı. Bu sistemlerde amaç, uzaya gönderilen roket parçalarının bir kısmını geri getirerek maliyetten tasarruf etmektir. Çünkü roketler tek bir aşamada yörüngeye ulaşamaz. Yerden yükseldikçe hız ve atmosfer karakterleri değiştiği için, bu farklı ortamlara uygun olacak şekilde, farklı “evreler” veya “aşamalar” kullanılır. Her biri on milyonlarca dolar değerindeki bu aşamaların birçoğu, Dünya’ya (genellikle okyanuslara) yarı-kontrollü veya kontrolsüz bir şekilde düşer ve heba olur. İşte yeniden kullanılabilir bir fırlatma sistemi olan “uzay mekiği”, tek bir aracın bile onlarca kez uzaya gidip gelebileceğini gösterdi. Atasının bu başarısını bir adım öteye götüren SpaceX, sadece mekiğin yeniden kullanılabilir olmasının ötesine geçip itki motorlarının da ilk aşamasını geri getirmeyi başardı. Elbette uzay mekiği programı ile Falcon 9 arasındaki “ara türler” de asla unutulmamalı. Tekrar kullanılabilir fırlatma sistemlerinin birçoğu maddi veya teknik aksaklıklar sonucu başarısız oldu, bazıları halen geliştirme aşamasında; ancak SpaceX ve Blue Origin firmasının New Shepard roketi, roketlerin en pahalı aşamalarının yeniden kullanılabileceğini pratik olarak göstererek yeni bir çağı başlattı. Öyle ki SpaceX bu atılım sayesinde, NASA astronotlarını uzaya çıkaran Rusya’dan yüzde 20 ucuza kargo gönderebilmeye başladı. Böylece, masraflar ve kazalar dolayısıyla ABD’nin uzay mekiği programını terk etmesi sonrası ortaya çıkan Rusya bağımlılığını sonlandırdı. Şimdi Rocket Lab firması, Electron aracını yeniden kullanabilmeyi umuyor. Çin, Long March 8 roketinin yeniden kullanılabilir olup olamayacağını araştırıyor. Rusya, Amur isimli bir firma ile sözleşme imzaladı. Avrupa Uzay Ajansı, THEMIS isimli projesi için imza attı. 

Devletler bitti, sıra zenginlerde

Bu kısa tarihte dikkatinizi çeken bir şey olabilir: Uzay yarışı dendiğinde akla gelen “devletler arası yarış”, yerini “özel firmalar” arası rekabete bıraktı. Daha ilginci, rekabet firmaların kendisinden ziyade, bu firmaların vitrin yüzü olan milyarderler arasında yaşanıyor gibi gözüküyor: Bu rekabette SpaceX (ve Elon Musk) açık ara farkla önde gidiyor gibi gözükse de Virgin Galactic firmasının kurucularından olan Richard Branson’ın geçen hafta yaptığı uzay uçuşu, iki açıdan ses getirdi: İlki, profesyonel meslek olarak astronot olmayan insanların (“süper-zengin ve/veya seçilmiş insanlar” diye okunur) da uzaya gitmesinin mümkün olduğunu gösterdi; ikincisi ise bu fırlatmayı özellikle erkene çekerek, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un önceden ilan ettiği uzaya çıkma planlarından erken davrandı. 

İnsanlığa faydası hesaplanmalı

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki uzay yarışı, birçok bilimsel ve teknolojik atılımı mümkün kıldı ama bir yandan da birçok cana mâl oldu. “Havacılık kuralları kanla yazılmıştır” lafı havalı olduğu kadar da doğru. Ama milyarderler arasındaki uzay yarışının insanlık için gerçekten faydalı olup olmadığını, hedeflerinin gerçekten ne olduğu, bu yarış fazla uzağa gitmeden düşünmek gerekiyor. Bu multi-milyon dolarlık sidik yarışı, “insanları” uzaya çıkarmak için mi yapılıyor, “belli insanları” uzaya çıkarmak için mi? Bu firmalar, bu yarışa kamu fonlarını ne kadar malzeme ediyorlar? Bu sorunun pazarlama tarafındaki cevabıyla, gerçekte olan cevabı arasında açık bir fark var gibi gözüküyor. Bu farkı ortadan kaldırmadan, süslü haber başlıklarından öteye geçmemiz mümkün olmayacaktır.