25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
06.08.2021 04:30

‘Ne veriyim ağbime’ diyen garson yerine ‘QR kod’u ile sipariş

Dışarıda yemeğe çıkmak ‘çevrim dışı’ bir etkinlik olarak kabul edilir. Oysa artık bir mekanda ‘QR kod’u ile verilen yemek siparişi sayesinde ‘veri pazarı’nın bir ürünü oluyoruz

Pandemi döneminde hayatımıza giren önemli yeniliklerden biri de QR kod uygulaması oldu. Evet, QR kod ‘sistem olarak’ çok daha önceleri de vardı ama yaygın kullanımı hatta patlama yaşaması tamamen Covid-19 ile değişen alışkanlıklarımız sonrası oldu. Yani “Aman virüs var, kağıt menüleri ellemeyelim şuna dijitalden bakalım” demeseydik bu kadar yaygınlaşmayacaktı. Şimdi mahalle kafelerinden en büyük restoranlara, kağıt menü kullanan mekan pek kalmadı.  New York Times’ın teknoloji sayfasında görüşlerine yer verilen San Francisco’daki Teeth Bar adlı mekanın sahibi, “13 yıldır bu sektördeyim. Hiç bu kadar hızlı yerleşen bir yenilik görmemiştim” diyor. 

Bedava olanın hep bir bedeli olmuştur

Müşteri menülere cep telefonundan bakıyor, işletmeci de menü bastırma derdinden kurtuluyor. İlk bakışta herkes için pratik bir ‘yaşam tarzı’ değişikliği gibi geliyor değil mi?.. Evet ama o kadar basit değil. Dijital dünyada ‘bedavanın’ ya da ‘pratikliğin’ genellikle bir bedeli olduğunu hepimiz biliyoruz. QR kodu ile yemek sipariş ederken de bir tüketici olarak bu bedeli ödemeye hazırlanın. Nasıl mı?.. Biliyoruz ki ‘Big Brother’ her adımımızı takip etmeyi çok sever. 3-5 arkadaş, sosyalleşmek için bir araya geldiğimizde peşimizi bırakacak değil ya. Hatta telefonlara hiç bakmadan eşinizle baş başa bir yemek hayali bile kursanız, o menüden siparişi vermek için o QR kodu taratmanız yeter de artar bile. Biliniz ki o menüler artık size sadece yemek listesi ve fiyatları göstermekle kalmıyor. Çünkü telefonunuz menüyü görmeniz için çoğunlukla sizi bir internet sitesine (URL adresine) yönlendiriyor. Yani açılan pencere ile gittiğiniz yerin tüm kişisel bilgilerinizi toplayan diğer internet adreslerinden hiçbir farkı yok. Google’ın izinli ya da izinsiz topladığı verilerin yanında bu sadece bir aperatif sayılır. Bulunduğunuz lokasyondan, ilgilendiğiniz yemeklere kadar tüm bilgilerinizi paylaşmaya o an başlıyorsunuz. Şimdilik tabii ki mahalledeki pastanenin menüsünü yönlendirdiği internet sitesinin bu kadar kapsamlı veri toplamasını beklemiyoruz. 

Bu yemeği sevenler bunları da seviyor!

Fakat küreselleşen dünyada yarın Coca-Cola, Starbucks, Unilever ya da alkollü içki markaları bu işe girecek. Yani mahalle bakkalının tabelası nasıl bira markalarının renklerini yansıtıyorsa en ufak kafelerin QR kodlu menüleri de bu büyüklerin iş birliği ile hazırlanacak. Çünkü biliyoruz ki küresel markalar için ‘büyük veri’ (big data) artık paha biçilmez bir değer. Yani müşterisinin tüketim alışkanlıklarını ortak havuzda toplayabilen gıda devleri rekabette öne çıkacak. Kartlı ödeme sistemlerinin de bu zincire bağlı olduğunu düşünürsek tüketici olarak harcama alışkanlıklarımızı da kendi ellerimizle paylaşmış olacağız. Yemek seçimlerimiz, gelir durumumuz, ne sıklıkla dışarıda yemek yediğimiz, beslenme tercihlerimiz, patates kızartmasını sevip sevmediğimiz, hatta temel sağlık verilerimiz bile zincir restoran ve gıda perakendecilerinin veri havuzuna dolacak. IMDb’deki “Bu filmi beğenenler bunları da beğendi” gibi önerileri yakın gelecekte restoran menülerinde göreceğiz. Bazen “ne yesem” diye kafa yormak yerine, yapay zekanın önceki tercihlerime göre bana önerdiği spesiyali deneyeceğim. Zaten ben genelde ‘şefin tavsiyelerini’ pek seçmem. Kim bilir, belki de bu sayede garsonun “Ne veriyim ağbime?” muhabbetinden çok daha ‘sonuç odaklı’ dijital yemek deneyimleri yaşayacağız.