18 Nisan 2024, Perşembe
25.06.2021 04:30

Parlak bir zihnin yarattığı felaket

Nazi Almanyası’nda doğan Peter Duesberg, 1964’te kimya doktorasını tamamladıktan sonra ABD’ye taşındı. Genç yaşında önemli kanser araştırmacıları arasına giren Duesberg, tavuklarda tümör gelişimine neden olan virüste bu işten sorumlu olan geni ortaya çıkararak genlerle kanser arasındaki bağlantıyı kuran bilim adamlarındandı. Ne yazık ki yerleşik inanışları sorgulayıp orijinal buluşlar yapma dürtüsünü bilimsel tutumun gerektirdiği “özdenetleme” ile dizginleyemeyen bu parlak zihin, sayısız masumun ölümüne yol açacaktı. 1981’de ilk olarak eşcinseller ve şırıngayla uyuşturucu kullanan kişiler arasında görüldüğü için kimi gericilerin “Tanrı’nın gazabı” diye damgaladığı, kısa sürede ise her tür korunmasız cinsel ilişki ve kan nakli ile de bulaşabildiği, annelerden de bebeklerine geçebildiği anlaşılan AIDS hastalığı bilim dünyasını harekete geçirmiş, 1983’te de Fransız ve ABD’li biyologlar bu belanın sebebini, HIV diye anılan virüsü keşfetmişlerdi. Virüs vücuda girdikten sonra yıllarca belirti göstermeden “uyuyor”, sonra da birçok enfeksiyona ve kansere yol açabilecek şekilde bağışıklık sistemini çökertiyordu. Virüsün tanınması sayesinde hastaların kalan ömrünü yaklaşık bir yıldan onlarca yıla uzatan ve anneden bebeğe bulaşmayı yüzde 99 oranında engelleyebilen antiviral ilaçlara kavuşabildik. Kanserle ilgili kendi buluşlarının mantıksal sonuçlarını bile kabul etmeyerek alternatif açıklamalar üzerinde çalışan “sorgulayıcı zihin” Duesberg, 1980’li yıllarda AIDS’e yöneldi. AIDS’in bulaşıcı bir hastalık olmadığını, aralarında kimi uyuşturucuların (ve AIDS’e karşı geliştirilen bir ilacın) da bulunduğu diğer sebeplerden kaynaklandığını, HIV virüsününse AIDS’in faili değil, hastalığı yapmamasına rağmen testlerde çıkan masum “yolcu virüs”lerden biri olduğunu iddia ediyordu.