28 Mart 2024, Perşembe
05.11.2021 04:30

Tarihin yönü

Cumhuriyet 100 yaşına yaklaşıyor, ben de bu sürenin yarısından çoğunu yaşadım. Tabiatım gereği iyimser, geleceğe umutla bakan bir insanım, bunun rasyonel temelleri de olan doğru bir tutum olduğuna inanıyorum. Ama birçok insanın benimle aynı fikirde olmadığını, hem ülkemizin hem de dünyamızın geleceğinin karanlık olduğunu düşündüğünün de farkındayım. Acaba kim haklı? Bir bilim yazarı olarak kurduğum anlatılar ister istemez insanlığın cahil, yoksul, zayıf bir durumdan yola çıkıp aklını kullanarak daha bilgili, zengin, güçlü, “iyi” bir hale dönüştüğü “gelişim” öyküleri oluyor. Kendi meslek hayatım boyunca bile bilimde devrim niteliğinde atılımlara, sözgelimi yapay zekâ fikrinin çoğunluğun ciddiye almadığı bir “Zihni Sinir procesi”nden dünya liderliği peşinde koşanların “olmazsa olmaz”larından biri haline gelişine tanık oldum. Bu pencereden bakınca gerçekten ilerlediğimize ilişkin bir kitap dolusu ikna edici veri için Steven Pinker’ın “Enlightenment Now” eserini hararetle tavsiye ederim. Ama bu, her şeyin iyiye gitmesinin “kaderimiz” olduğu anlamına gelmiyor. Çok ama çok uzun bir süre boyunca Dünya gezegeninin “hâkim”leri, dinozorlardı. (Dinozorlar çağının uzunluğunun, Dünya üzerinde insanların bulunduğu zamanın tamamının 260 katı olduğunu biliyor muydunuz?) Sonra bir gökcisminin gezegenimize çarpacağı tuttu. Şimdiki canlılar, bu felaketin iklim üzerindeki etkilerinden sağ çıkabilen az sayıda türün torunları.

Dinozorlardan farkımız

“Bizi o kuş beyinlilerle bir mi tutuyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Yukarıda insanlığın “aklını kullanarak” yükseldiğini vurgulamıştım zaten. Asteroit çarpması türünden az olasılıklı kozmik bir felaketle karşılaşırsak bile (ilk darbede tümüyle yok olmazsak) buna büyük beyinlerimiz sayesinde dinozorlardan daha iyi cevap vereceğimizi tahmin ediyoruz. Peki ama sorun beyinlerimizden kaynaklanırsa? Tarihimizdeki “kötü” olayların çoğu kontrolümüzün dışındaki doğal süreçlerin değil, biz insanların başının altından çıktı. Milyonlarca insanı katleden, daha da çoğuna türlü eziyetler çektiren Naziler seçimle geldiler. (Bu olayın bilim kurgunun kurucularından H. G. Wells’in 1914’te Alman militarizmini yenerek “bütün savaşlara son verecek olan savaş” olacağını iddia ettiği Birinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 15 yıl bile geçmeden gerçekleşmiş olması da geleceğe dair iyimser tahminleri kuşkuyla karşılamaya davet ediyor insanı.) Her şeyi berbat etme potansiyelimize tek örnek Naziler ve aptal seçmenleri değil. Atom çekirdeğini oluşturan parçacıkları birbirlerine bağlayan kuvvetin nasıl işlediğini öğrenmemizle dünyayı birkaç kişinin aceleyle verebileceği kimi talihsiz kararlar sonucu yaşanmaz hale getirebilecek sayıda nükleer silahın imal edilip birbirlerine doğru nişanlanması arasında kırk yıl bile geçmedi. Tek sabıkalı “askeri düşünce” de değil: 20. yüzyılın en korkunç sonuçlara yol açan iki mühendislik fikri (benzine kurşun katılması ve buzdolaplarında kloroflorokarbon kullanımı) kâr peşinde koşan tek bir şirketin aynı çalışanının eseriydi mesela.

Gerileme devrinde miyiz?

Eski çağlara göre ortalama ömrün uzaması, gıda üretiminin çok daha fazla insanı besleyebilecek oranda artmış olması, temel eğitim almış yetişkinlerin nüfusa oranının son iki asırda yüzde 300 yükselmesi gibi göz alıcı ilerlemelerin süreceğine güvenmeli miyiz, yoksa örneğin ülkemizde Tabiat Tarihi Müzesi’nden “evrim” kelimesinin silinmesini, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleye dair (daha 10 yıl önce İstanbul’da imzalanan) Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çıkılmasını, Atatürk’ün Dünya Kültür Mirası Ayasofya’ya ilişkin çağlar üstü bilgeliğini anlamamanın marifet sayılmasını veya ABD’de dünyanın en aptal insanlarının aşı ve maske reddinden iklim krizi inkarcılığına ve kendi ülkelerinin seçim sonuçlarına inanmamaya uzanan bir “gerçeklik karşıtı” platformda iktidara yürümesini artık bir gerileme devrine girdiğimizin işaretleri olarak mı yorumlamalıyız? Büyük bilim kurgucu Isaac Asimov’un muhakkak okumanızı önerdiğim “Vakıf” romanları serisi tam da bu soru hakkında: Hikâye bu ya,  gelecekte bir bilimadamı tarihin akışını hesaplamanın bir yolunu keşfediyor. Hesap Galaksi İmparatorluğu’nun kaçınılmaz şekilde çökmekte olduğunu, insanlığı bir karmaşa çağının beklediğini ama akıllıca bir planla uygarlığın tekrar ayağa kalkacağı tarihin on binlerce yıl öne çekilebileceğini gösteriyor. Sonunu söyleyip tadını kaçırmayacağım ama Asimov’un romanında bundan 50 bin yıl sonra yaşayan insanlar çöküşü izlemekle yetinmiyorlar; uygarlığı savunmak için çabalıyorlar. Ya bugünküler?