25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
19.02.2021 06:00

Türkiye’nin bitmeyen Anayasa tartışması

Anayasa, Cumhuriyet’ten eski bu topraklarda. İlki 1921 tarihli olmak üzere dört anayasa gördük. Bugün bir kez daha yeni anayasa konuşulurken, eskileri hatırlayalım istedim

Bu ülke dört anayasa gördü; 1921, 1924, 1961, 1982… Yanına yeni bir yıl eklenecek mi; eklenecekse ne zaman, bugün mü, yarın mı, bilinmeyen bir gelecekte mi?.. Daha çok konuşacağız belli ki. Sanırım anayasanın doğasında konuşulmak var zaten; her dönemde, her koşulda gündeme taşınıyor. O kadar ki şiirde bile kendine yer buluyor.  Rıfat Ilgaz, “Kardeşlik” şiirinde “Benim saygıdeğer Hoca’m” diyor, “Tabancasız kardeşliği öğret bize, / Kafeteryalarda / Alfabe’den, Anayasa’dan önce / Kurşunsuz sevişmeyi.!” Cemal Süreya ise “Kısa Türkiye Tarihi”nden sesleniyor: “Üç anayasa / ortasında büyüdün: / Biri akasya / Biri gül / Biri zakkum.” Necip Fazıl’ın “Anayasa” şiiri uzayla anayasayı birleştirip doğrudan bugüne sesleniyor:  “Perde düşse ve her şey olduğu yerde donsa; / Görünse yıldız yıldız, fezada Anayasa...”  En çok ses getiren anayasa şiiri ise Şemsi Belli’ninki olsa gerek: “Şavata’tan Angara’ya ses getmiir / Biz getmeğe guvvatımız hiç yetmiir / Malımız yoh / Yolumuz yoh / Angara’ya ses verecek dilimiz yoh / Ganadımız, golumuz yoh. Bu ne biçim memlekettir hooy babooov? / Yerin, yurdun adresesin bilmirem/ Angara’da: Anayasso! / Ellerinden öpiy Hasso / Yap bize de iltimaso / Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?” Hakkari’de, Zap suyunun bir yakasından ötekine tel üstünde geçen insanların seslerini Ankara’ya duyuramadıklarını anlatan şiir, 1968 yılında epey ses getirdi. Tam da Boğaz Köprüsü’nün inşasına itirazların yükseldiği bir dönemde, devrimci gençler Zap’a varıp oraya bir köprü inşa ettiler. Devrimci Gençlik Köprüsü 30 yıl yaşadı, 1999’da bombalandı. 

Gazetelerin manşetleri, krizin ekonomik boyutuna yoğunlaşmıştı
Gazetelerin manşetleri, krizin ekonomik boyutuna yoğunlaşmıştı
Anayasa, Cumhuriyet’ten eski bu topraklarda. 20 Ocak 1921’de kabul edilen ilk anayasa, birincisi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır” olmak üzere 23 maddeden oluşuyordu. İkinci anayasa ise 20 Nisan 1924’te Teşkilât-ı Esasîye Kanunu adıyla yürürlüğe girdi. Madde sayısı artmış, 105 olmuştu. 1945 yılında dili yenilendi, Türkçeleşti; değişmedi. 36 yıl boyunca yürürlükte kaldı. 1961 Anayasası, 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbenin ardından Kurucu Meclis’in içinde, hukukçular tarafından oluşturulan anayasa komisyonu tarafından hazırlandı. Madde sayısı yine artmış, 157 olmuştu. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, “2. Cumhuriyet’in anayasası” diyordu buna. 9 Temmuz 1961’de, Türkiye’deki ilk referandum ile kabul edildiğinde “Türk milleti asaletini gösterdi” diyerek teşekkür edecekti.  İçeriği nedeniyle çok daha fazla oy alması beklenirken ancak yüzde 61’le kabul edilmesi, hazırlayanlar açısından büyük bir hayal kırıklığıydı. Ama Yassıada duruşmaları, darbeyi destekleyenleri bile küstürmüştü. Çoğulcu demokrasiyi benimseyen, kuvvetler ayrılığını getiren, üniversiteleri özerkleştiren, sosyal devlet anlayışını benimseyen bu anayasanın kabulünün ardından edebiyatın, tiyatronun, sanatın altın çağının başladığı hep söylenir. 1961 Anayasası, “görece özgürlüklerin” anayasası olarak değerlendirilir. Özgürlüğün “görece”si mi olur sorusuna cevap ise yakın tarihin sayfaları arasında gizli.

Bol gelince daralttılar

Tarih tekerrür etti, 1961 Anayasası da askeri müdahaleyle yok olup gitti. Yine darbe, yine yeni anayasa, yine referandum… İçerik bambaşka ama yöntem aynı. Bir farkla… Darbe lideri Evren, referandum öncesinde fütursuz bir kampanya yürütmüştü. Hayır oyu ile “teröristleri, dış güçlerle işbirliği yapanları, vatan hainlerini” örtüştürmekten geri durmuyordu.  Evet oyu beyaz, hayır oyu maviydi. “Sinsice neler neler söylemiyorlar sevgili vatandaşlarım” diyordu Evren; “Atatürk’ün gözlerinin renginin mavi olup mavi baktığından tutun da denizin mavi sularında serinleyen, gökyüzünün maviliklerinde huzura kavuşulacağına kadar mavi rengi ima ederek güya parlak buluşları ile ‘ret’ oyunu telkine yeltenmektedirler.” Ve devam ediyordu: “Gök mavi ama bir işe yaramıyor. Eğer bulut gelirse yağmur yağıyor, bereket getiriyor”. İşe meteorolojinin dahi karıştığı kampanya, yaratılan korku ortamı ve oy pusulalarının konduğu zarfların şeffaf olması sonucunda anayasa yüzde 91.4 oyla kabul edildi.  Evren, 1961 Anayasası için “O anayasa bize bol geldi; içinde oynamaya başladık” diyordu. Bol gelen özgürlüklerdi belli ki, 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra elbise epeyce tadilat görmüşse de yetmemişti. 1982 Anayasası’nda hepten daraltıldı.  38 yıldır yürürlükte olan 177 maddeli bu anayasa, 21 kez değiştirildi. Eklemeler, çıkarmalar… Turgut Özal gibi, “anayasayı bir kez delmekle bir şey olmayacağını” söyleyenler… 
Ahmet Necdet Sezer’in de aktörlerinden olduğu 2001’deki Anayasa krizi, ekonomiye milyarlarca liralık fatura çıkardı
Ahmet Necdet Sezer’in de aktörlerinden olduğu 2001’deki Anayasa krizi, ekonomiye milyarlarca liralık fatura çıkardı

Havada uçan anayasa!

Ecevit’in DSP’si, Anayasa krizinin bedelini en ağır ödeyen parti oldu
Ecevit’in DSP’si, Anayasa krizinin bedelini en ağır ödeyen parti oldu
Gün geldi 1982 Anayasası, bu ülkenin en derin krizine yol açtı. Üstelik bunu içeriğinden bağımsız olarak başardı. Tam tamına 20 yıl önce bir 19 Şubat günü, dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sinirden titreyerek çıktı.Toplantıda aralarından geçen tartışma sonucunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Anayasa kitapçığını Ecevit’in üzerine fırlatmıştı! Sonuç: Tarihe Kara Çarşamba olarak geçen bir ekonomik kriz. Ve siyaseti bugünlere taşıyan bir tablo… Bir anayasa, daha kapağını bile açmadan nelere kadir… 38 yıldır hayatımızda olan bu metin, bir başka krizi ateşledi. Ekonomik ya da siyasi değil, bambaşka bir krizdi bu. 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu’na giden günlerde süren “Yetmez ama Evet” kampanyası, özellikle entelektüel kesimde büyük bir kırılmaya, tamiri mümkün görünmeyen bir parçalanmaya yol açtı. 

23’ten 117 maddeye

Kurallarla arası hoş olan insanlar değiliz. Çelişkili görünecek belki ama kural koymadan da ilerleyemeyiz. Bozmaya, açığını bulmaya meraklı olduğumuz için kuralı koymak da yetmez, bir de her türlü ihlal girişimine karşı ayrıntılandırmak gerekir. Öyle olmasa ilk anayasamız 23, sonuncusunun ise 177 maddeden oluşmazdı. Anayasalar üzerine kaynak tararken, sözcüğün kökeni ilgimi çekti. Bu kadar ataerkil bir toplumun akdini “ana” ile yapması hayret uyandırıcı. 1945’e dek Kanun-i Esasi olarak anılırken o tarihteki Öz Türkçe rüzgarında yaratılmış bir sözcük bu. Öncesi yok, tabiri caizse tepeden inmiş. TDK, sözcüğün karşılığını “yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa” olarak veriyor.  Ama ne yalan söyleyeyim, Ekşi Sözlük’teki tarifi daha gerçekçi buldum: “Okuyunca güzel duran metin”. Beşinci anayasamız olacaksa inşallah uygulanırken de güzel durur.