19 Nisan 2024, Cuma
29.10.2021 04:30

Üniversitede Nazi dönemi

Hitler, iktidara geldikten sonra Almanya’nın siyasetten ticarete, medyadan kültüre ve eğitime her yönünü tümüyle Nazi kontrolüne almak için bir program uyguladı. Tarihçilerin (Almanca “eşgüdüm” veya “doğrultma” gibi bir anlamı olan) Gleichschaltung adıyla andığı bu Nazileştirme kampanyası Yahudilerin vatandaşlıktan atılması, parti sembolünün ülkenin bayrağına işlenmesi, insanların havanın güzel olduğunu söylemek için “tam Hitler havası!” demeye başlaması gibi nice saçmalığın yanı sıra dünyanın en iyileri arasında sayılan Alman üniversitelerini de perişan etti. Nazilerden önce Almanya’da üniversiteler özerkti. Rektör, hocalardan oluşan üniversite senatosunun seçimiyle gelirdi. Dekanları da ilgili fakültelerin hocaları seçerdi. Kimin işe alınacağına vs. tabii ki okulun hocaları karar verirdi. Hitler her şeyi değiştirdi. Artık rektör “üniversitenin Führer’i” olarak devlet tarafından atanacaktı. Yahudilerin (ne kadar önemli bilim insanları olurlarsa olsunlar) üniversitelerde çalışması yasaklandı. Görelilik kuramının yaratıcısı ve kuantum devriminin öncülerinden Albert Einstein, bir diğer Nobelli kuantum fizikçi Max Born, Nobel Tıp Ödülü sahibi Otto Fritz Meyerhof ve tarihin en büyük kadın matematikçisi olarak bilinen Emmy Noether ülkelerini terk etmek zorunda kalan yüzlerce hocadan sadece birkaçıydı. Yıllar önce Hristiyanlığa geçmiş, kendini gayet milliyetçi bir Alman olarak hisseden, I. Dünya Savaşı’nda ülkesi için kimyasal silahları icat edip subay üniformasını gururla giyen Nobelli kimyager Fritz Haber de Hitler’in tanımına göre Yahudi olduğu için bu furyadan kurtulamadı. Bir ülke silahını çıkarmış, kendi ayağına değil, beynine ateş ediyordu.

Türkiye de kucak açanlardan

Kovulan 901 üniversite hocasından 38’i, Naziler tarafından katledilen milyonlar arasında yer aldı. 36’sı intihar etti. Yaklaşık üçte ikisi yurt dışına göçtü. Bu bilginlere kucak açan ülkeler arasında ABD ve İngiltere’nin yanı sıra o zamanlar “en hakiki mürşit”in ne olduğunu bilen Türkiye Cumhuriyeti de bulunuyordu. Babam Cemil Say, İstanbul Üniversitesi’nde eczacılık okurken bu Alman hocalardan ders aldığını anlatırdı. 1933 Mayıs’ında muhalif, Yahudi veya “zararlı” aydınların eserleri Alman üniversitelerinin kütüphanelerinden toplanıp törenle yakıldı. Berlin Opera Meydanı’nda yakılan 25 bin kitabın yazarları arasında Einstein, Franz Kafka, Stefan Zweig, Hermann Hesse, Sigmund Freud, Bertolt Brecht, Victor Hugo, Thomas Mann, F. Scott Fitzgerald, Helen Keller, Aldous Huxley, Maksim Gorki, Vladimir Nabokov, Ernest Hemingway, Jack London, James Joyce, Oscar Wilde, Fyodor Dostoyevski, H. G. Wells ve Leo Tolstoy da bulunuyordu. Yahudi öğrencilerin üniversitede okuması birkaç yıllık bir geçiş dönemi sırasında önce zorlaştırıldı, sonunda da tümüyle yasaklandı. Çok daha kötüsü de sıradaydı. Daha 20. yüzyılın başlarında üniversitelere kabul edilmeye başlanmış olan kadın öğrenciler de Nazi ideolojisinden nasiplerini aldılar: “Okul ve Üniversitelerde Aşırı Doluluğu Önleme Yasası”, üniversiteye yeni kabul edilen öğrenciler arasında kadınların oranının yüzde 10’u geçmemesini buyuruyordu. Kızlara verilen fen derslerinin sayısı azaltılmış, yükselebilecekleri konular sınırlanmıştı.

‘Saygın’lar da işbirlikçiler arasında

Bu işten hoşnut olan, hatta düpedüz işbirliği yapan hocaların varlığı inkar edilemez. Bunların kimileri bilimsel olarak kifayetsiz ve kovulanların yerlerine göz dikmiş muhterisler olsa da içlerinde “saygın” akademisyenler de vardı: Freiburg Üniversitesi rektörü filozof Martin Heidegger bunlardan biriydi mesela. Ama tarih direnenleri yazar. 14 Haziran 1933’te Yahudi olduğu için Düsseldorf Tıp Akademisi’nden kovulan farmakoloji profesörü Philipp Ellinger’in yerine atandığını öğrenen Otto Krayer, ertesi gün Bilim, Sanat ve Eğitim Bakanlığı’na şu yazıyı gönderdi: “Yahudi akademisyenlerin kovulmasını, sebebini (gördüğüm kadarıyla bilim dışı dayanakları olduğu için) anlamadığım bir adaletsizlik olarak algılıyorum. Bu adaletsizlik hissi etik bir olgudur. Kişiliğimin yapısına dayalıdır. Bu koşullarda Düsseldorf’taki gibi bir görevi kabul etmek, beni hakkını vererek hocalık yapmak için şart olan neşe ve adanmışlıktan yoksun bırakacak zihinsel bir yük olur. İlkelerime aykırı karar vermektense eğilim ve yeteneklerimle uyumlu olan bir işi geri çevirmeyi tercih ederim.” Bunu okuyan Bakan, Krayer’in Almanya’daki üniversitelere (kütüphaneleri dahil) girmesini yasakladı. Krayer bilimsel kariyerini İngiltere ve ABD’de sürdürdü. Naziler milyonlarca insanı öldürdükten sonra ülkelerini de yıkıma sürükleyerek iktidardan düştü.