24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
27.08.2021 04:30

Yaslı gitti şen geldi

4. yüzyıldan beri adı zindanlarla anılan, Adnan Menderes’in de idamdan önceki son günlerini geçirdiği Yassıada’da bugün restoranları, SPA’sı ve 7 bin euroluk odalarıyla bir otel dikiliyor

Düşünün ki zaman makinesi bulunmuş, 15 Eylül 1961’e gitmişsiniz. Yer Yassıada. Çok değil, bir buçuk yıl öncesine kadar fırtınalar estiren Başbakan Adnan Menderes bir hücrede. O gün hakkında idam kararı verilmiş, iki gün sonra cezası infaz edilecek. Aldınız onu zaman makinesine, bastınız düğmeye. Hop, tarih 27 Ağustos 2021. Aynı yerdesiniz ve fakat bu kez sağınızda spa, solunuzda sauna, az ötesi jakuzi, daha ilerisi kral dairesi. Ne hissederdi acaba? Ölümünün üzerine kurulan bu eğlence düzeni onu hangi duygulara sürüklerdi?  İnsan merak etmeden edemiyor. Adı Yaslıada’ya çıkan Yassıada, ne oldu da yasını unutup şenlendi? Oysa Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un sözleri, 1960 yılında nefeslerini tutarak radyonun başına oturanların hafızasında dün gibi taze değil mi?

592 sanık, 3 idam

“Duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı. Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerini aldılar. Müdafiler hazır”.  14 Ekim 1960’ta başlayan, 15 Eylül 1961’de karara bağlanan Yassıada Yargılamaları. 592 sanık ve üç idam; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan... Tarihin utanç sayfaları... Sadece yarım yüzyıl geçmiş üzerinden. Belleklere format atmakta üzerimize yok. Öyle olmasa ilk günden bu yana zulümlerle anılan adanın üstüne devasa bir otel dikip tanıtımını “Yoğun yaşamdan kaçışınızda adanın harikaları sizi bekliyor” diye yapar mıydık? Yassıada’nın tarihi 4’üncü yüzyıla, Doğu Roma İmparatorluğu’na kadar gidiyor. O günden beri zindanlarla anılıyor. Osmanlı’nın pek ilgisini çektiği söylenemez. Ta ki İngiliz sefiri Sir Henry Bulwer talip olana kadar. Sefir, yaptırdığı devasa şato ve malikane ile epey konuşulmuştu. Kulaktan kulağa yayılan dedikodu ise inşaat sırasında yeraltında çok değerli mücevherler bulunduğuydu. Kimine göre bu nedenle kimine göre de çığırından çıkan masraflardan ötürü Bulwer fazla kalamadı, adayı Mısır Hıdivi İsmail Paşa’ya sattı. Onun da macerası uzun sürmedi ve ada sessizliğe gömüldü. 1920’lerde Heybeliadalı çoban Vasil, koyunları ve keçileriyle yaşadı burada. Yassıada’nın Robinson’uydu o.

Eğitim amaçlı kullanıldı

1940’larda Deniz Kuvvetleri’nin radarına girdi. Lojmanlar, spor sahası, yemekhane benzeri birçok bina yapılıp eğitim için kullanıldı. Bu sırada inşa edilen spor salonunun Cumhuriyet tarihinin en sancılı yargılamalarının dekoru olacağını kimse bilmiyordu. 27 Mayıs darbesi, Yassıada’yı bütün ülkenin gündemine soktu. Burada kurulan mahkeme radyo yayınıyla hemen her eve giriyor; çok değil birkaç hafta önce sözü emir sayılan Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri burada -çokça aşağılanarak- yargılanıyorlardı.  1961’den sonra Yassıada yeniden Deniz Kuvvetleri’nin eğitim merkezi oldu. 1978’de ise terk edildi. 15 yıl sonra İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’ne ev sahipliği yaptı ama bu da çok kısa sürdü. 2000’lerde balık çiftliği açıldı. Kıyısına ancak balıkçıların uğradığı, metruk bir ada olarak geçirdi yıllarını.  2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Yassıada’yı bir müzeye dönüştürmek istedi. Önce kültür envanteri çıkarıldı, tarihi yapılar tescil edildi. 2011 yılında da ada resmen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edildi. Arkeolojik yapılar olduğu gibi korunacak; yargılamalara mekan olan her yer müzeye dönüşecekti. Adanın üzerine ışık düşmüştü bir kere. Olanlar oldu. Torba yasayla Yassıada’daki yapılaşma Kıyı Kanunu’nun getirdiği kısıtlamaların dışında bırakıldı. 2013’te ise adada inşaat için öngörülen yüzde 5 emsal değeri, yüzde 65’e çıkarıldı ve Yassıada’nın kaderi yap-işlet sözleşmesiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne teslim edildi. Aynı yıl adının Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirilmesi siyasetin cilvesi olsa gerek.  2015’te başlayan inşaatın ikinci yılında Hürriyet’ten Gülden Aydın haber yapmış, yükselen beton yığınını görünce başlığı nefis atmıştı: “Artık yassı değil!”  Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi’nin “adanın tüm tarihsel katmanlarını doğal çeşitliliğini yok sayan” inşaat çalışmalarının derhal durdurulmasını talep etmesine rağmen bu uyarıya kulak veren olmadı; kısa süre önce Demokrasi ve Özgürlükler Adası üç müzesi, tesisleri ve oteliyle açıldı. Kadıköy İDO iskelesinden vapura binip 50 TL karşılığında adaya gelmek mümkün. Web sitesinde yazdığı gibi “birbirinden lezzetli ürünlerin sunulduğu, eşsiz manzaraya sahip kafe ve restoranlar” mevcut.  Bir de şu öneri var sitede: “Ada geneli yürüyüş ve müze gezileri haricinde, kafe ve restoranlarımızda eşsiz manzaraların ve temiz havanın tadını çıkararak, kütüphanemizde okuma ve araştırma yaparak, otelimizden Spa hizmetleri alarak ya da belirli zamanlarda düzenlenecek atölye eğitimlerine katılarak vakit geçirebilirsiniz.

Zindan Duvarları

Yazının başında hayalini kurduğum zaman makinesine bir de Yassıada tutuklularından Faruk Nafiz Çamlıbel’i alalım. “Zindan Duvarları” şiirini bir de yeni adada okusun: Bilmiyor gülmeyi sâkinlerinin binde biri, Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada. Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür; Mavi bir gölde elem katrasıdır Yassıada. O ‘elem katra’sı bugün beş yıldızlı otel, üstelik adı Katre Island!… Acaba tanıtımlarına Çamlıbel’in şu dizelerini de koymak isterler mi? Gün doğar, sohbetimiz yalnız ölümdür adada, Gün batar, uykuda rüyâmız ölümdür yalnız.  Derseniz: Böyle cehennem mi olur dünyada?  Çok değil, bir gecelik bizde misafir kalınız!” Ancak uyarmalıyım, o bir gecelik misafirlik bugün 140 eurodan başlıyor, 7 bin 150 euroya kadar çıkıyor.
Lüks odalarıyla dikkat çeken otelde bir SPA merkezi ve seyir terası da var. Ada’da 600 kişilik konferans salonunun yanı sıra 1200 kişilik cami de bulunuyor.
Lüks odalarıyla dikkat çeken otelde bir SPA merkezi ve seyir terası da var. Ada’da 600 kişilik konferans salonunun yanı sıra 1200 kişilik cami de bulunuyor.