Çin aşısı mı Alman aşısı mı, yoksa gelen ilk aşıyı olmalı mı?
Koronavirüs aşıları hakkında bilmeniz gereken her şey
Dünya 2019’un Aralık ayından bu yana, Türkiye ise geçen yılın Mart ayından beri modern zamanlarda görülmüş en ciddi pandemi ile baş etmeye çalışıyor. Uzmanlara göre “kurtuluş” aşılamada... Ancak aşılar üzerindeki tartışmalar kafaları karıştırıyor. Oksijen aklınızdaki sorulara yanıt verecek bir dosya hazırladı “Ben Çin aşısı olmam, Alman aşısını bekleyeceğim...” Herhalde son zamanlarda etrafınızda en çok duyduğunuz cümlelerden biri budur. Türkiye’de ve dünyada aşı karşıtlığının ciddi bir sorun olduğu bir döneme denk gelen salgın aşılar konusunda tereddütleri daha da artırdı. Ancak sözüne güvenilir uzmanların hepsi ağız birliği edercesine, “Aşıdan korkmayın” diyor. Hatta dünyanın en önemli virologlarından Harvard Üniversitesi referanslı Rino Rappuoli “Aşılar insanlık tarihinin ve medeniyetin en önemli kazanımlarından biri, geleceğimiz için de adeta bir hayat sigortasıdır” ifadesini kullanıyor. 3 aşı tipi öne çıkıyor Elimizde bu kadar önemli bir silah varken Covid-19 aşıları konusundaki tüm tartışmaları ve aşıların farklı özelliklerini mercek altına yatıralım... Şu an dünyada gelişim aşamasında olan 64 farklı koronavirüs aşısı var. Gelin biz salgını bitirmek konusunda en çok umut vaad eden 3 farklı aşı tipini inceleyelim. Bu konuda New York Times, Independent, BBC gibi önde gelen yayın organlarının aşı dosyalarından faydalandık. 1) m-RNA aşıları (Genetik aşılar) Bu ilk kez kullanılan bir aşı teknolojisi olması nedeniyle başta bazı soru işaretleri yaratmış olsa da Almanya’da yaşayan Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin geliştirdiği Pfizer-Biontech aşısı etkinliğiyle şu an dünyada “altın standart” olarak kabul ediliyor. Daha az bilinen adıyla “Comirnaty” adlı bu aşı ve ABD merkezli Moderna firması tarafından geliştirilen Mrna-1273 aşısı aynı yöntem kullanılarak üretildi. Bu yöntem, Covid-19 virüsünün sentetik RNA moleküllerini insan hücrelerine transfer etme prensibine dayanıyor. Burada genetik malzemenin nakli söz konusu ve vücudun bu genetik transfer sonrası bağışıklık reaksiyonu üretmesi prensibine dayanıyor. mRNA aşıları hücrelerimize bağışıklık yanıtı yaratan proteini nasıl üreteceklerini öğretiyor. Aşıdaki mRNA hiçbir zaman insan hücresinin çekirdeğine girmiyor. Yani DNA ile bir etkileşimi olmadığı için genetikle oynama ihtimali de yok. 2) Adenovirüs-bazlı aşılar 2014-2016 arasındaki Ebola salgınında 11 bin kişi ölünce bilim insanları bir sonraki salgınla mücadele edebilmek için bir acil önlem planı hazırladı. İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nin öncülük ettiği bu projede “X hastalığı” adı verilen olası bir salgına karşı nasıl kısa sürede aşı geliştirilebileceği konusu masaya yatırıldı. Uzmanlar, şempanzeleri hasta eden normal grip virüsün alıp, neredeyse her şeye karşı kullanılabilecek bir aşının yapı taşı haline getirdiler. BBC’ye göre “İnsanlarda hastalığa yol açmaması için, şempanzelerden alınan virüsün genetiğiyle oynanıyor. Daha sonra bağışıklık sisteminin neye saldırması için eğitmek istiyorsanız ona göre genetik planları içerecek şekilde yeniden genetiğiyle oynanıyor. Yani ChAdOx1 aslında, karmaşık, mikroskobik boyutlarda bir postacı. Biliminsanlarının yapması gereken tek şey, postalanan paketi değiştirmek.” İşte Oxford’un Astrazeneca ile birlikte geliştirdiği aşı, Johnson & Johnson’ın aşısı ve Rusya’nın Sputnik V aşısı bu yöntem kullanılarak hayata geçirildi. Böylece normalde 10 yıl süren aşı geliştirme süreci 10 aya indirilmiş oldu. 3) İnaktif (Ölü) aşılar 1923’te Glenny ve Hopkins’in difteri hastalığına yol açan virüsün inaktif hale getirilebileceğine dair makalesi tıp dünyasında çok önemli bir sayfanın açılmasını sağladı. 1936’da influenza salgını ilk kez bu yöntemle üretilen bir aşı sayesinde engellendi. Bu tip aşılar basitçe öldürülmüş ya da etkisizleştirilmiş virüsün vücuda enjekte edilmesi prensibine dayanıyor. İşte Türkiye’nin 50 milyon doz sipariş verdiği Çin merkezli Sinovac firması tarafından üretilen aşı da uzun yıllardır kullanılan bu yöntemle üretildi.