Akışkan seyirci çağı başladı

Artık önüne sunulan her ürünü sorgusuz sualsiz kabul eden, pasif bir şekilde takımını izleyen seyirci yok. Takımdan çok yıldızları takip eden, daha talepkâr, aktif ve teknoloji dostu “akışkan” bir seyirci kitlesi geliyor

Seyir keyfini artıran stadyumlar, dijital ağlarla örülmüş tribünler, çok ekranlı maç izleme alışkanlığı ve sosyal medyada süper yıldızlarla sürekli etkileşim… Bugün nasıl yıldız sporcular farklı bir konuma geldiyse onları izlemek için stadyuma, salona veya korta giden, ekran başına geçen ve mobil cihazları kullanan spor seyircisi de dönüşüyor. Haydi biraz geçmişe gidelim. Profesyonel sporda yüz yılı aşkın bir süre şu aynı model geçerliydi: Yerel bir seyirci kitlesi yaşadığı şehre, kasabaya yakın spor etkinliğine bilet satın alarak gider, tıkış tıkış bir ortamda maçını izler, eğer bulabilirse oradaki kıytırık yiyecekle karnını doyurur, sonra da büyük bir kalabalıkla evine dönerdi. ABD’de ve Avrupa’da durum uzun süre böyleydi. Hele Avrupa’da maça gidenler bir çekirdek taraftar kitlesinden ibaretti.

Önce küresel seyirciler ortaya çıktı

Televizyon yayıncılığının yaygınlaşması bu durumu değiştirdi. 1950’lerde ABD’de başlayan bir atılımla geniş kitlelere ulaşan spor yayınları daha sonra Avrupa’ya da sıçradı. Olimpiyatlar, Dünya Kupası ve bazı önemli uluslararası turnuvalar televizyon yayınları sayesinde yüz milyonlarca kişinin evine girdi. Artık bir spor müsabakası izlemek için stada, salona gitme zorunluluğu ortadan kalkmıştı. Buna karşılık mesela futbolda ulusal liglerin ve şampiyonaların yayınlanması için 1980’lere kadar beklemek gerekti. Mesela Fransa’da 1984’e, İngiltere’deyse ta 1989’a kadar futbol liglerinin düzenli naklen yayını söz konusu değildi. Hatırlayalım, Türkiye’de de düzenli maç yayıncılığı ancak 1990’da ilk özel TV kanalı Magicbox Interstar’ın kurulmasından sonra mümkün olmuştu. Tabii yayıncılık imkânlarının gelişmesi uluslararası spor etkinliklerinin sayısının da hızla artmasını sağladı. Mesela 1980’den sonraki 25 yılda uluslararası spor etkinliği sayısı tam üç katına çıktı. Şampiyonlar Ligi, Euroleague gibi turnuvaların bu dönemde ortaya çıkması bir tesadüf değil elbette. Sadece futbol değil, birçok spor dalı son 20-25 yılda erişilebilir hale geldi. Yine bu sayede NBA ve Formula 1 küresel spor etkinliğine dönüştü, Premier League başta Asya’da olmak üzere tüm dünyanın en çok izlenen futbol ligi oldu. Bugünse bu küresel seyirci dönemini de yavaş yavaş geride bırakıyoruz. Yaklaşık 20 yıldır spor seyrinin bir değişim geçirdiğini gözlüyorduk zaten. En başta ABD’nin öncülük ettiği yeni nesil spor tesislerinin ortaya çıkması seyirci deneyimini başka bir düzeye geçirdi. Bu akım son 10 yılda Avrupa’ya sıçradı. Buna eşlik eden çok önemli bir eğilim 2008’de akıllı telefonların piyasaya çıkmasıydı. 2010’dan itibaren sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla spor seyircisi farklı bir düzlemin içinde buldu kendini.
Barcelona gibi dünya kulüplerinin pek çok ülkeden taraftarı var.

Teknoloji dostu seyirciler

Sports Innovation Lab adlı spor pazarlama şirketi bu yeni dönemi “Akışkan Seyirci”nin (Fluid Fan) devri olarak tanımlıyor. Bu yeni dönemin seyircisi daha aktif, daha mobil ve elbette teknoloji dostu. Üstelik bu akışkan seyirci sürekli değişime açık ve tercih hakkının kendisinde olmasını istiyor. Statlarla başlayalım: Canlı spor seyretmek bir süredir pahalı bir deneyime dönüşmüştü. Öyle ya bilhassa ABD’de ve Avrupa’da üst düzey spor etkinliklerine bilet alabilmek bütçeyi zorluyor. Bu sebeple etkinlikteki ortamı bir deneyim olarak satıyor takımlar. Şimdiyse bu deneyimi artırmak ve mobil teknolojilerle birleştirmek için yoğun bir uğraş var. Bunun için ne lazım? Çok iyi bir teknolojik altyapı. Mesela Performance Communication’ın bu yıl yayınlanan Future of Sports Fan raporuna göre bugün ABD’deki profesyonel spor arenalarının yüzde 70’inde bedava Wifi mevcut. Buna karşılık İngiltere’de yetersiz mobil ağlar sebebiyle stat içinde cep telefonu kullanmak henüz mümkün değil. Bedava Wifi hizmetinin en büyük amacı stadyumdaki ya da salondaki seyircinin mobil uygulamaları daha etkin kullanabilmesini sağlamak. Mesela ABD’de spor seyircisi tribünde otururken cep telefonundan yiyecek ve içecek siparişi verebiliyor. Keza Oracle’ın bu yıl hazırladığı rapora göre ABD’deki spor seyircisinin yüzde 46’sı siparişinin koltuğuna kadar getirilmesini talep ediyor. Seyirciler aynı zamanda mobil uygulama yardımıyla ön sipariş, ulaşım rehberi, maç sonu etkinliği gibi hizmetlerden yararlanabiliyor. Belki bunlardan da önemlisi statta Wifi sayesinde seyircinin sürekli etkileşim halinde olma talebi karşılanıyor. Bugün maça gidip selfie çekmeyen, video kaydetmeyen, formayla poz vermeyen kaldı mı? Pek nadir. Seyirciler mutlaka sosyal medyada bu deneyimi paylaşmak istiyorlar, hem de anında. Hızlı bir Wifi ağıyla bu çok daha kolay yapılabiliyor. Aynı zamanda hem maç öncesinde hem sırasında canlı yarışmalara ve oylamalara katılabiliyorlar.

Kişiye özel yayın

Statlardan ve salonlardan çıkınca da bambaşka bir dünyayla karşılaşıyoruz. Öncelikle canlı yayın teknolojileri çok gelişti. Çok farklı kamera açıları ve yüksek görüntü kalitesiyle ekran başındaki spor seyircisi belki yerinde izleyen kadar, hatta belki daha fazla keyif alabiliyor. Burada kilit nokta bu seyir keyfinin nasıl geliştirileceği. Kısa sürede artırılmış gerçeklik gibi teknolojiler girecek hayatımıza. İzleyicinin tercih edeceği kamera açıları, oyuncu kameraları gibi seçenekler olacak. Yine bölünmüş ekran uygulamasının standart hale geleceğini öngörebiliriz. Şimdilik Amazon Prime gibi yayıncılar, Premier League maçlarının ve tenis turnuvalarının yayınında bundan faydalanıyor. Buraya sahadan anlık veriler, istatistikler ekleniyor. Seçenekler arttıkça diğer yayıncılar da bu eğilime kayıtsız kalmayacaktır. Mesela futbolcunun koşu mesafesi, basketbolcunun nabzı, koşucunun hızı gibi verilerle karşılaşabiliriz yakında. 

7/24 takip

Bugünün spor seyircisi neredeyse 7/24 sporu ve spordaki yıldızları takip ediyor. Sadece evde değil, işyerinde, ulaşımda hatta tuvalette bile spor okuyan, izleyen ve bunlar hakkında paylaşım yapan bir kitle söz konusu. Galiba kimse eskisi gibi 90 dakika boyunca gözünü ekrana dikip sadece futbol maçını izlemiyor. Mutlaka bir ikinci ekran buna eşlik ediyor. Araştırmalara göre spor seyircisinin yüzde 80’i maç izlerken bir yandan mobil cihazına göz atıyor. Ekranda maç izlenirken, cep telefonunda anlık yorumlar ve reaksiyonlar takip ediliyor ya da bir diğer maç takip ediliyor. Spor seyircisi maç izlerken bir yandan paylaşım yapmayı, oy vermeyi, fikrini beyan etmeyi çok seviyor. Örneğin 2018 Dünya Kupası sırasında toplam 672 milyon tweet atılmıştı.  Muhtemelen mobil ve dijital devrimin de henüz başındayız. Kısa vadede spor seyircisini çok daha fazla etkileşime dahil edecek uygulamalar çıkacak. Belki seyirciyi oyunun içine daha fazla girerken, anlık beğenisini, taleplerini daha sık iletirken göreceğiz. Zaten küresel çapta yüz milyonlarca sempatizana sahip Manchester United, Real Madrid ve Barcelona gibi kulüpler bu kitleyle doğrudan temasa geçmenin yollarını arıyor. Şimdilik sosyal medya ağlarıyla bunu kısman yaptılar. Hatta bu dev kulüplerin bir tür medya şirketine dönüştüğünü söylemek lazım. Şimdi de buradan düzenli gelir elde edebilmenin yollarını arıyor. Yine sosyal medya ağlarıyla iş birliği yaparak ya da kendi ağlarını kurarak bu kitleden doğrudan gelir elde edebilmek nihai amaç.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Sakarya'daki makarna fabrikasındaki patlama anı güvenlik kamerasına yansıdı Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Hepsi akraba bile olsa bu işten vazgeçmem