Beyninizi ve bağırsağınızı iyileştirin, takıntılardan kurtulun

Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta konumuz obsesif-kompülsif bozukluk (OKB). OKB ciddi bir sorun ve insanların yaşamını mahvedebiliyor. Bir bakıma zihnimizi ele geçirerek düşünceleri, davranışları, eylemleri kontrol ediyor. Hoş geldin George. Bize OKB’den bahseder misin? Ne kadar yaygın? Semptomları neler? Bu hastalık hakkında ne biliyoruz ve genel yaklaşımımız nasıl?  Dr. George Papanicolaou: OKB çok rahatsız edici bir sorun, çünkü bu bozukluk sebebiyle insanın istemediği düşünceler davetsiz misafir gibi kafasına giriyor. Aynı düşünce, görüntü ve dürtüler sürekli tekrarlanıyor ve kontrol edilemiyor. İşin obsesif, yani saplantı boyutu buradan geliyor.  İkinci boyut ise kompülsiyon, yani zorlanım. Kişi, bu saplantılara ve onların getirdiği anksiyete, öfke, heyecan gibi duygulara karşı koymak için bazı davranışlar geliştiriyor. Bu davranışlara zorlayıcı davranışlar deniyor. Söz konusu görüntüler ve düşünceler, zorlayıcı davranışları beraberinde getirince insanın ilişkilerinde ve işinde verimli olması, iyi bir yaşam sürmesi zorlaşıyor. Obsesif-kompülsif bozukluğu kabaca böyle tarif edebiliriz. Amerika’da nüfusun yaklaşık yüzde 1’inde görülüyor. Ortalama başlama yaşı 19; OKB sorunu yaşayanların dörtte biri, bu problemlerle 14 yaşından önce karşılaşıyor.  Dr. Mark Hyman: En yaygın zorlanımlar neler?  Dr. George Papanicolaou: Zorlanım genellikle yinelenen davranış ve düşünceler olarak görülüyor. Mesela kirlenmekten, kimyasallardan aşırı bir korku varsa aşırı temizlenme, sürekli el yıkama, banyo yapma gibi durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin yere bir kağıt düşürünce, kişi bunun birisinin kayıp düşmesine yol açacağına, kendisi yüzünden birinin zarar göreceğine inanıyor. Aslında bu huylar hepimizde var; ama bu kişilerde hiç durmadan tekrarlanıyor ve zihinlerinden çıkaramaz hale geliyorlar. Bu yüzden yinelenen eylemler sergiliyorlar. Mesela bir hastam Z harflerine çok takılmıştı; film sonunda yazılar geçerken kaç tane Z harfi olduğunu sayıyordu.  Dr. Mark Hyman: Peki fonksiyonel tıp perspektifinden yaklaşmanın farkı ne? Bu sorunun sebeplerine dair ne biliyoruz? Dr. George Papanicolaou: Gençken başlıyor; genellikle 19 yaş civarında zirveye çıkıyor ve hayat boyu kronik biçimde devam ediyor. Geçmiyor; bunu belirtmek özellikle önemli, çünkü klasik tedavilerden bahsederken, bunların etkisinin uzun vadeli olup olmadığını görmek çok mühim.  OKB’nin birçok potansiyel sebebi olabilir. Klasik tıpta daha ziyade kimyasal bir sorun olarak görülüyor ve serotonin düşüklüğüne bağlanıyor. Bu yüzden serotonin gerialım engelleyicileriyle tedavi ediliyor. Öte yandan daha birçok olası sebep var. Bilişsel davranışçı terapi gibi, etkinliği kanıtlanmış başka yöntemler de kullanıyoruz.  Hastalığın farklı sebepleri üzerine çalışmalar devam ediyor. Genetiğin etkisi var. Bazı araştırmacılar aynı anda çok sayıda genoma bakarak OKB ile bağlantılı proteinleri üreten genleri tespit edip bunlara odaklanabiliyor. Mesela Haziran ayında yayınlanan ve 1.300 OKB hastasıyla birlikte benzer sayıdaki kontrol grubunu kapsayan bir çalışmada, SLITKR5 adı verilen genin OKB hastalarında çok baskın olduğu saptandı. Yani işin net bir genetik boyutu var.  Önemli bulduğum ve araştırmaların giderek arttığı bir diğer alan ise beyindeki enflamasyon ve bağırsak mikrobiyomunun rolü. Yine kontrol gruplarıyla birlikte yürütülen deneylerde, dışkı üzerinde yapılan DNA analizleri, OKB hastalarının mikrobiyomunda bazı kilit bakterilerin çok az bulunduğunu, ayrıca bakteri çeşitliliği açısından eksikler olduğunu gösteriyor. Fonksiyonel tıp sayesinde bağırsak ile beyin arasındaki güçlü bağlantıyı zaten biliyoruz; ama şimdilerde bağırsak ile akıl sağlığını ve OKB başta olmak üzere psikiyatrik bozuklukları ilişkilendiren çalışmaların sayısı giderek artıyor. Henüz erken, ama bağırsak mikrobiyomu ile beyindeki enflamasyon arasındaki bağlantıyı anlamak çok önemli.  Yani genetik boyutun yanı sıra biyokimyasal boyut var. Kısacası, kök nedenlere bakınca bunların hepsi olabilir; ama kesinlikle tek bir sebebi yok. Halbuki tedavisinde tek bir sebebi varmış gibi davranılıyor ve sadece düşük serotonini düzeltmek için tedavi uygulanıyor. Gelgelelim bu tedavi ancak yarı yarıya etkili; üstelik birçok yan etkisi var.  Dr. Mark Hyman: Anlattıkların bana yıllar önceki bir hastamı hatırlattı. Bunu araştırmayla değil, hastaları tedavi ederek, olup bitenleri görüp gözlemleyerek fark ettim. Ardından araştırmayı derinleştirmeye başladım; klinik gözlemler yaptık. Hastada ileri derecede OKB vardı. Evini hiç temizlemiyor; yerdeki bir şeyi almak istemiyordu. Evde bütün zemin eşyalarla doluydu. Felaket bir dağınıklık vardı.  Bazı testler yaptım ve bağırsağında aşırı miktarda bakteri ve mantar bulunduğunu gördüm; idrar testinde DHPPA adı verilen bakteriden inanılmaz fazla vardı; bu bakterinin psikoaktif etkileri olabildiği, otizm ve diğer bazı hastalıklarda görüldüğü biliniyor. Bunun üzerine, bakteriden ve mantardan kurtulması için antibiyotik verdim. 15 yıl evdeki hiçbir şeye dokunmadıktan sonra, bütün evini temizlemeye başladı. Birine antibiyotik ve antifungal verip psikiyatrik sorununun düzeldiğini görmek inanılmazdı. Bu sayede bağırsak florasından gelen mesajı değiştirmiştik. Dr. George Papanicolaou: Bence söylediğin bir şey, fonksiyonel tıbbın farkını anlatmak için çok önemli. Bu işi 20 yıldır yapıyorsun; yani bir sürü gözlemin var. Buna merak da eklenince işe biraz daha derinlemesine girip “Bakın, bir şey buldum” diyorsun. Aradan 20 yıl geçiyor ve insanlar aynı şey üzerine araştırmalara, veriler getirmeye başlıyor. Halbuki tüm bunlar gözlemle başladı.  Dr. Mark Hyman: Sen de 14 yaşında bir kızdan bahsetmiştin. OKB’si ve tikleri vardı; zaten ikisi sıklıkla beraber görülüyor, öyle değil mi? Dr. George Papanicolaou: Evet, bu kızda OKB ve tik vardı. Beş yaşındayken anne-babası boşanmıştı; biraz tatsız bir boşanmaymış. Öncesinde de evde kaos ortamı varmış. Yani küçükken epey travma yaşamıştı ve bana geldiğinde lise çağındaydı. Sosyal anlamda zorlanıyordu, tiki vardı; trafik kazası gibi kötü şeyler olacağına dair saplantılı düşünceleri vardı. Arabaya binmekten, otoyollarda araba kullanmaktan, köprülerden geçmekten korkuyor, bu da sosyal yaşamını çok zorlaştırıyordu.  Bize geldi ve tetkiklere başladık; dışkı ve beslenme analizi yaptık. Ağır metaller gibi toksinlere ve glifosat gibi, bağırsak mikrobiyomunda bozulmaya yol açan kimyasal toksinlere baktım. Ayrıca enfeksiyon tetkiki yaparak ve IL-6, TNF Alfa, CRP gibi enflamatuvar belirteçlerine göz attım. Ek olarak, protein ve enzim üretimi sırasında görülen gen varyasyonlarına baktım. Bu genleri inceleyerek ilgili varyasyonun genin çalışmasını fazla yavaş, fazla hızlı hale getirip getirmediğini saptıyoruz. Bazen hiç çalışmamasına bile yol açabiliyor. Tüm bunların etkisi var. Bu genç hastada da benzer testler yürüttük ve disbiyozis teşhis ettik. Yani bağırsağındaki iyi ve kötü bakteriler arasında dengesizlik vardı. Yeterli miktarda ve çeşitte bakterisi yoktu.  Bağırsağı çok kötü durumdaydı; bağırsak geçirgenliği testi yaptık. Bu test, bağırsak aracılığıyla bağışıklık sisteminizin giriş kapısı görevi gören, geçirgen membran filtresini inceliyor. Bu giriş kapısı düzgün çalışırsa, bizim için iyi besinleri ve bileşikleri sistemimize alıyor; diğer yandan virüs, bakteri ve toksinler gibi kötüleri dışarıda tutuyor. Yani bağırsak mikrobiyomu yüzünden bu kapılar bozulursa, istenmeyen bir sürü bakteri içeri doluşuyor.  Gluten, yumurta, süt ürünleri gibi mukozada çözünen gıdalara karşı hassasiyetiniz varsa, bu duvar yıkılıyor ve kapılar ardına kadar açılıp, bakteriler, virüsler ve toksinlerin rahatça içeride dolaşması nedeniyle sistemik enflamasyon ortaya çıkıyor. Sonuçta beyindeki iltihap da böyle gerçekleşiyor. Hatta bu durum otoimmüniteyi de tetikleyebiliyor; antijenlere karşı antikor üretmeye başlıyorsunuz ve bazı bu durum beyni de kapsıyor. Besin analizi yapınca, B6 ve çinko eksiği olduğunu gördük. Bunların nörotransmiterler başta olmak üzere bütün beyin işlevi için çok önemli olduğunu biliyoruz.  Dr. Mark Hyman: Yani bağırsak iltihaplanınca beyin de iltihaplanabiliyor ve bu durum söz konusu davranışa yol açıyor. Çoğu zaman bunları psikolojik sorunlar olarak görüyoruz; ama bunlar biyolojik problemler.  Dr. George Papanicolaou: Mesela bir kişide OKB var ve kaygı duyuyor. Anksiyete yaşayınca ne olur? Sürekli bir “savaş veya kaç” durumunda olursun, çünkü kortizol salgılanır. Kortizol bağırsak mikrobiyomunu bozar ve istenmeyen değişimlere yol açar. Hatta bahsettiğim kapıları da tetikleyebilir ve buradaki bozukluk sızdıran bağırsağa yol açabilir. Sonuçta korkunç bir kötü bağırsak-kötü beyin döngüsüne girersiniz.  Ben hastaya probiyotik verdim. Sızdıran bağırsak için glütamin ve L-bütirat kullandım. B6 ve çinko içeren gıdaları artırdım. Strese karşı dayanıksız olmasına yol açan genetik varyantlarını tedavi ettim; bazı belli takviyeler kullanarak beyninin bu genle ilişkisini düzeltmeye çalıştım. Ardından bir miktar bilişsel davranışçı terapi gördü ve durumu tamamen değişti. Altı ay içinde kendini gerçekten iyi hissediyordu. Arabaya binebiliyor, hatta kullanabiliyordu; arkadaşlarıyla sinemaya gidebiliyordu. Yani müthiş bir gelişim kaydetti. Dr. Mark Hyman: Bence tüm bu örnekler, psikiyatrik sorunlara yeterince etkili biçimde müdahale etmediğimizi gösteriyor. Depresyon, anksiyete, OKB, bipolar, otizm gibi diğer beyin sorunları veya dikkat eksikliği bozukluğu gibi problemlerde, akıl sağlığına dair eski fikirlere dayalı yaklaşıma çok bağlı kalıyor ve tamamen psikolojiye odaklanıyoruz. Psikolojik sorunların gerçek sorunlar olmadığını söylemiyorum. Elbette bunlar gerçek sorunlar. Elbette travmalarla mücadele etmek gerekiyor ve bu konuda etkili yaklaşımlar var.  Ama OKB, hatta şizofreni gibi problemler sadece birer psikiyatrik hastalıktan ibaret olmayabilir. Bunların gerçekte ‘biyolojik otizm’ olduğu görülebilir. Beyni, bağırsağı iyileştirerek, tiklere, strep boğaz sorunlarına (Sıklıkla 5-15 yaş arası görülen bakteriyel boğaz enfeksiyonları), floradaki dengesizliklere ve ağır metallere bakarak beynin çalışmasını değiştirebiliriz. Fonksiyonel tıbbın farkı, biraz daha derine inerek bağırsağa, besin durumuna, toksinlere, gizli enfeksiyonlara, enflamasyon belirteçlerine, hatta genetik de dahil her tür soruna önem verip bunları dikkate alması. Ardından iyileşmeye yardımcı olmak için kişiye özel bir yaklaşım geliştiriyoruz ve harika sonuçlar alabiliyoruz. Bence çok zorlu mental sorunlar yaşayan insanlarda kalıcı değişim sağlamak mümkün; bu yüzden doğru şeylerde inat etmeye değer. Teşekkürler George.
Batıkent metrosunda patlama yaşandı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Bakanlık satışını yasakladı Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı 1 milyon Türk'e serbest dolaşım Yetişkin filmi izleyip sıcak çatışmaya giriyorlar