Gaddar çarşambadan gaddar pazara

Vivet Kanetti 1996’da İngiltere’nin Southgate’in kaçırdığı penaltıyla elenmesini anlatmıştı. Penaltılar Southgate’i hoca olarak da yıktı

İngiltere 1996 Avrupa Kupası’nda İngiltere, Garreth Southgate’in penaltı kaçırması sonucu Almanya’ya elendiğinde, Vivet Kanetti Yeni Yüzyıl gazetesine tadı damaklarda kalan bir yazı yazmıştı. Aynı Southgate’in teknik direktörlüğünü yaptığı İngiltere bu kez Almanya’yı eleyip yine Wembley Stadyumu’nda ve yine penaltılarda İtalya’ya karşı finalde kaybedince o dramatik anı, Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi’ni ve “oyuncuların kale karşısındaki zavallılığını” anlatmak için “Gaddar çarşamba” başlıklı bu yazıyı tozlu arşivden çıkarmanın zamanı geldi. Kanetti’nin izniyle işte o yazının bir bölümü: Çarşamba günü Wembley’deki karşılaşmada sahadaki ruh ve deha futbolun mucidi İngiltere’den geldi (ah, o Hugh Grant’ın tıpkısı McManaman!) ama kazanan,  şanslı takım Almanya oldu. İngiltere uzatmalarda topu Köpke’nin kalesi içinde yüzdürme fırsatını üç kere kılpayı kaçırdığında, kısmetin o akşam benimle aynı takımı tutmadığını kabullenmiş gibiydim. Penaltılarda bu yüzden gözlerimi yumdum. Stadyumu bayram yerine çevirmiş 70 bin küsür vatandaşın hayallerini yıkacak tek İngiliz oyuncunun yüzündeki kedere katlanamam diye. Ama sesleri duyuyorum, sonra gözlerimi açıyorum. Beşer penaltının hepsi içerde. Artık ilk farkı yapan takımını kazandıracak ya da ilk topu gole çeviremeyen takımını tek başına yenilgiye götürecek (işte böylesine ilkel bir kural). 6. atışta Southgate’in vurduğu top Alman kalesine giremiyor, hemen ardından Möller’inki İngiliz kalesinde ve işte finali oynayacak takım: Almanya… Böyle anlarda anlıyor insan, futbolun nasıl eski Roma oyunları kadar gaddarlaşabileceğini. Bu sporun eşsiz gaddarlığı, oyuncuların bazen kafa göz yarıp bacak kırarak birbirlerine taktıkları çelmelerde değil, şu temel iki yüzlülüğünde: Büyük bir takım oyunu olarak afişe olmasına rağmen, 15’er dakikalık iki uzatmadan sonra berberlik sürüyorsa, felsefesini tamamen değiştirip teke tek bir gladyatörler oyununa dönüşmesinde. Handke’nin kitabının başlığıydı Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi. Ya kale karşısındaki oyuncuların zavallılığı? Teke tek oyunların hiçbirinde boksta dahi görülmeyen bir “kurbanlık” manzara bu. Ve bütün teke tek oyunlarda, yenilen kim olursa olsun, oyuncuların bile isteye, sporların mahiyeti gereği yüklendikleri yalnızlık insana hep bireyin muazzam gücünü hatırlatırken, temelde bir takım oyunu olan futbolda cezaların katmerlisi şeklinde gelen bu ani ve hep ürkülmüş yalnızlık bireyin hayattaki en çaresiz hallerini çağrıştırıyor, kazanan kim olursa olsun.  Başlarını öne eğip, şortlarının içinde 20’şer kiloluk hayali bir taş yüküyle yerlerini alışları…Her şey bittiğinde İngiliz antrenörün sahaya koşup takımının elenişini tek başına üstlenmek durumunda kalan oyuncusu Southgate’i teselli etmeye çalışması, bir adamı intiharın eşiğinden döndürmek ister gibi…  Futbolu seviyorum mu demiştim? Hadi canım! Bu penaltılar travmasından sonra çok soğudum.  Erkeklerin kafasından çıkmış, sadece onlar tarafından oynanan bir oyun nihayet. Kurallarının kalitesi ve felsefesi de işte bu kadar olacaktı. 29 Haziran 1996, Paris, Yeni Yüzyıl 

Villası kesici tel örgülerle çevrili olduğundan giremedik Kayıp Narin'in cansız bedeni bulundu Erzurum'a mevsimin ilk karı yağdı: Hava sıcaklığı 10 derece birden düştü PM sigara grubuna zam Amca Salim Güran beni ve ailemi öldürmekle tehdit etti Yeşil pasaport bundan sonra ayrıcalık olmaktan çıkacak mı?