Haftada 4 gün çalışmak yeter mi?

Dört günlük çalışma haftası Japonya’da dahi tartışılmaya başladı. Dinlenmiş çalışanların verimliliğinin çok arttığı da gözlemleniyor. Belki de çalışma süresini kısaltmak size de iyi gelecek, evrene de

Simon Kuper
İklim değişikliğini yavaşlatmak için insanlardan yaşamlarını değiştirmelerini istemek berbat bir öneri. Mealen şöyle demiş oluyorsunuz: Uçağa ve otomobile binmeyi, kıyafet almayı, kahve içmeyi ve tatile çıkmayı bırak ki gezegen yüz yıl sonra birazcık daha yaşanabilir olsun. Bu söylemin şu ana kadar işe yaramaması normal.  Siyasetçiler her zamanki vaadini tekrarlıyor: İnsanların bir şeyler satın almasını mümkün kılan gayrisafi yurt içi hasıla her yıl artmaya devam edecek. Ancak bir şeyler üretmek ve tüketmek gezegeni ısıtıyor. Hükümetlerin insanlara daha fazla eşya yerine daha fazla zaman sunması gerekiyor. Özellikle insanların yaşamını idame ettirecek imkana sahip olduğu gelişmiş ülkelerde, gezegeni kurtarmak için çalışma saatlerini azaltmamız şart. Haftada dört gün çalışmak iyi bir başlangıç olabilir. 

İşini sevenler parmak kaldırsın

Bu vaadi iki acı gerçek üzerinden gerekçelendirmek mümkün. Birincisi, çoğu insan işini sevmiyor. Gallup’un dünya çapında yaptığı bir araştırmaya göre, beş tam zamanlı çalışandan sadece biri yaptığı işe bağlılık duyuyor. Birçok çalışan, çocuk bakımına ayrılan zamanın artmasının da etkisiyle, boş vakit yokluğundan şikayetçi. Hem az çalışmak o kadar da kötü değil: 2019’da Cambridge ve Salford üniversitelerinden akademisyenlerin 70 binden fazla Britanyalı çalışan üzerinde yaptığı çalışmaya göre, kişinin kendini iyi hissetmesi için “en etkin doz” haftada sekiz saat çalışmak.  Bir başka acı gerçek ise şu: Toplumlar zenginleştikçe daha mutlu olmuyor. Eşit toplumlarda böyle bir eğilim var ama eşitsizliğin hakim olduğu toplumlarda yok. Emeklilik yemeğinizde kariyer başarılarınızı anlatan konuşmanın “ve toplam karbon ayak iziniz …” şeklinde bittiğini hayal edin. Bu sayıyı mezar taşınıza yazdırabilirsiniz. Fazladan çalışılan her saat , işe gidiş geliş ve daha da önemlisi, ürettiğimiz ve tükettiğimiz ürünler sebebiyle daha fazla karbondioksit salımına yol açıyor. 2016 yılında Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden uzmanların yaptığı araştırmaya göre, toplam sera gazlarının yüzde 60’ından fazlası tüketimden kaynaklanıyor. Zenginleştikçe daha fazla karbon emisyonuna yol açtığımız gerçeği hala geçerli.  Hemen herkes yeterince parası olmadığını düşünüyor; yine gelişmiş ülkelerdeki hemen herkes, bizden öncekilerin hayal ettiğinden çok daha zengin. Para asla yetmeyecek. Ama gezegen için bu kadarı bile fazla.  Kısacası iklim değişikliğini durdurmak için yoksullaşmamız gerekiyor ve bunu yapmanın en güvenli yolu daha az çalışmak. Aslında bu uzun zamandır süregelen, çalışma saatlerini azaltarak yaşam kalitesini arttırma trendinin devamı demek. Ekonomi tarihçileri Michael Huberman ve Chris Minns’in yaptığı hesaplamaya göre, 1870 yılında sanayileşmiş ülkelerdeki ortalama bir işçi yılda 3 bin saatten fazla, yani 50 hafta boyunca haftada 60 ila 70 saat arası çalışıyordu. 2019 yılında bu rakam Almanya’da bin 383, ABD’de bin 777 saate düşmüştü; pandemi dönemindeki kapanmalar sırasında iyice azaldı. 1956’da Richard Nixon haftada dört gün çalışmanın “çok uzak olmayan bir gelecekte” gerçekleşeceğini öngörmüştü. O gelecek nihayet geliyor olabilir. Dört gün çalışma çeşitli ülkelerde pilot uygulamalarla deneniyor, hatta Japonya’da bile tartışılıyor; İzlanda’da ise şimdiden yaygın. Aslında haftada bir gün daha az çalışmak emisyonları azaltmak için gereken seviyeden epey uzak çünkü dinlenmiş çalışanlar öyle verimli oluyor ki üretim “tehlikeli düzeylerde” seyretmeyi sürdürüyor. 

Herkese yaramaz

İnsanlara daha fazla boş zaman sağladıktan sonra, devletin vatandaşları yürümek, spor yapmak veya yemek pişirmek gibi düşük karbonlu faaliyetlere yöneltmesi için zorlamamız gerekiyor. Mesela insanları hafta sonu uçağa binmekten vazgeçirmek için uçuşlardan daha fazla vergi alınabilir. Bu gelirlerle izolasyon, toplu taşıma ve benzer faaliyetler finanse edilebilir. Karbon fiyatlandırması da dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimini vergilendirmek iyi bir yöntem olabilir. Üstelik kaytarmaları da zor olur. Ne de olsa Oxfam hayır kuruluşunun araştırmasına göre bu yüzde 1’lik kesim, 3.1 milyar yoksuldan iki kat fazla emisyona sebep oluyor.  Çalışma saatlerini azaltma yönteminin herkese uymayacağı doğru. Zengin ülkelerde yaşayan ama kazanacakları her kuruşa ihtiyacı olan yoksulların kaybını tazmin etmemiz gerekir. Yoksul ülkelerde uygulanamaz ama zaten bu ülkelerin kişi başına emisyon rakamları oldukça düşük. Geçen ay Amsterdam’da bir an için geleceği görür gibi oldum. Harika bir pazartesi ikindisiydi ve etrafta neredeyse hiç turist olmamasına rağmen, kafeteryalar güneşin keyfini çıkaran ve sohbet eden yerli halkla doluydu. Hollanda 30.3 saatle Avrupa’da çalışma saatlerinin en düşük olduğu ülke (ki bazı sendikacılara göre bu bile çok fazla). Belki de Hollanda’nın dünyadaki en mutlu ülkeler arasında yer alması tesadüf değildir. Bu arada Hollandalıların iş konusunda cinsiyetçi bir dağılım gösterdiğini de kabul etmemiz gerek: Kadınların hafta başına ücretli çalışma süresi 27 saat; erkekler ise 37 saat çalışıyor. Ancak daha adil bir dağılım sağlamak imkansız değil. Diğer zengin ülkeler de aynı yoldan giderse, bu işin faydası iklimle sınırlı kalmaz. ©️ The Financial Times
Batıkent metrosunda patlama yaşandı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Bakanlık satışını yasakladı Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı 1 milyon Türk'e serbest dolaşım Yetişkin filmi izleyip sıcak çatışmaya giriyorlar