İşlenmiş gıdalar ruh sağlığımızı nasıl etkiliyor?
Dr. Hyman, obezite tıbbı ve psikiyatri dalında çift diplomalı Dr. Shebani Sethi Dalai ile işlenmiş gıdalar, yüksek karbonhidrat ve şekerin beynimizi nasıl etkilediğini ve mental sağlık için yapılması gerekenleri anlatıyor
Dr. Mark Hyman: Eğer depresyon, anksiyete gibi mental sorunlarla mücadele ediyorsanız ya da Alzheimer’ı Parkinson’u olan bir yakınınız varsa bu konu sizin için önemli. Konuğum Stanford ve Duke üniversitelerinden obezite tıbbı ve psikiyatri alanında çift diploması olan Dr. Shebani Sethi-Dalai. Dr. Shebani Sethi-Dalai: Mark, davetin için teşekkür ederim. Dr. Hyman: İlginç bir geçmişiniz var. Dünyanın en iyi üniversitelerinde tıp eğitimi aldınız. Psikiyatrik sorunlarımızın metabolik konularla ilgili olduğunu söylüyorsunuz. ‘Metabolik psikiyatri’ terimi de size ait. Psikiyatrik sorunları beslenme ve metabolik yaklaşımlarla tedavi etme fikrine nasıl vardınız?
Akıl sağlığı ile metobolik sağlık birbiriyle bağlantılı
Dr. Sethi-Dalai: Başlangıçta sadece obezite üzerinde çalışıyordum. Sonra aşırı kilolu birçok hastada aynı zamanda psikiyatrik rahatsızlıklar olduğunu fark ettim. Bu yüzden psikiyatri ile de ilgilenmeye başladım. Aslında sadece obezite de değil. Kan şekerini, insülin direncini ya da yüksek kolesterolü tedavi ettiğimde, hastalarımın yaşam kalitesinde, ruh hallerinde, anksiyete semptomlarında iyileşmeler olduğunu gördüm. Her şey böyle başladı. Aslında akıl sağlığı ile metabolik hastalıklar arasındaki ilişki çift yönlüdür. Eğer bir mental rahatsızlığınız varsa, bir metabolik hastalığa yakalanma olasılığınız yüksektir, metabolik bir hastalığınız varsa psikiyatrik bir rahatsızlığa yakalanma olasılığınız da artar. Örneğin depresyonunuz varsa, kalp krizi geçirme riskiniz daha yüksektir. Aynı şekilde kalp krizi geçirdikten sonra depresyona girebilirsiniz.
Mental hastalıklar aslında beynin iltihaplanması
Dr. Hyman: İnsülin direncini, diyabetini, bağırsak sorunlarını, otoimmün hastalıklarını tedavi ettiğim hastalar, “Depresyonum geçti. Panik ataklarım bitti. Bipolar hastalığım şimdi daha iyi. Dikkat eksikliği sendromum (ADD) hafifledi” diyorlar. Bence akıl sağlığı ile ilgili en büyük keşiflerden biri, akıl sağlığının aslında beynin iltihaplanması olduğu. Beyniniz iltihaplandığında boğazınız ya da ayak bileğiniz gibi şişmez, ağrısı varmış gibi “Ah” diyemez. Bize kendini tüm bu psikiyatrik belirtiler olarak gösterir. Öyle değil mi? Dr. Sethi-Dalai: Çok doğru. Mental ve fiziksel sağlık için özellikle şekeri, işlenmiş gıdaları ve rafine karbonhidratları azaltmaya odaklanıyoruz. Ki bunların obeziteye, çeşitli metabolik sorunlara, karaciğer yağlanması, kalp hastalığı hatta kansere yol açtığını biliyoruz. Vücut bütün bir sistemdir ve vücutta olan her şey beyni de etkiler. Beynin hassas bir nörotransmiter (sinir hücrelerindeki bilgi akışını sağlayan küçük kimyasal iletkenler), bir başka deyişle ‘kimyasal haberciler’ dengesi vardır. Daha fazla şeker ve işlenmiş gıdalarla, bu kimyasallar dengesiz hale gelir, sayıları da çok azalır.
Şeker ve işlenmiş gıdalar beyin kimyanızı bozar
Dr. Hyman: Bir dakika, yani şeker ve işlenmiş gıdalar yediğinizde beyin kimyanız bozulur, öyle mi? Dr. Sethi-Dalai: Aynen öyle. Beyinde ve başka yerlerde kimyasal reaksiyonların meydana gelmesi için vitaminlere, minerallere ve besin değeri yüksek gıdalara, yani doğru hammaddelere ihtiyacımız var. Beynin düzgün çalışması, uygun hızda sinyal göndermesi gerek. Beynimiz elektrik hücrelerinden oluşur, karmaşık bir sinyal molekülleri ağıdır. Bu hücrelerin gelişmesi ve düzgün çalışması için yağa ihtiyacı var, bu yüzden omega-3 yağları çok değerli. Şeker ve aşırı işlenmiş yiyecekler yiyorsanız, muhtemelen ihtiyacınız olan besinleri, vitamin ve mineralleri alamıyorsunuz veya alsanız bile vücudunuz onları absorbe edemiyor demektir. Metabolik bozuklukları olan çoğu insanın aslında beslenme yetersizliği vardır, yetersiz besleniyorlardır.
Aşırı kilolu insanlar aslında yetersiz besleniyor
Dr. Hyman: Yani diyorsunuz ki, fazla kilolu ve obez insanlar aslında yetersiz besleniyorlar, vitamin ve yararlı gıda eksikliği yaşıyorlar. Dr. Sethi-Dalai: Evet. Doğru. Dr. Hyman: Bu bir çeşit paradoks. O kadar yedikleri halde, yetersiz besleniyorlar. Çok ilginç. Dr. Sethi-Dalai: Maalesef öyleler. Yanlış yiyecekleri yiyorlar. Modern gıda ortamında aşırı işlenmiş gıdaların hakimiyeti arttıkça obezite oranı da artıyor. Bunun nasıl çalıştığına dair birkaç mekanizma var, bazıları doğrudan beyne etki ediyor bazıları da hormonal sinyaller yoluyla dolaylı etki yapıyor. Tıp fakültesinde hepimizin bir kan/beyin bariyerine sahip olduğumuzu, bu bariyerin beynimizi kanda dolaşan zararlı maddelerden ve toksinlerden korurken, sadece gerekli besinlerin geçişine izin verdiğini öğrenmiştik, değil mi? Ama aslında bu bariyer sızdırıyor. Dr. Hyman: Daha çok bir kahve filtresi gibi. Eleğe benziyor. Dr. Sethi-Dalai: Doğru. Aşırı işlenmiş gıda ve şeker, dopamin (beyinde doğal olarak üretilen bir hormon, genellikle mutluluk hormonu şeklinde tanımlanır) reseptörlerimizi azaltır ve bağımlılık yapan uyuşturucular gibi daha kompulsif (takıntılı) şekilde yememizi sağlar. Yüksek oranda işlenmiş gıdalar, dopamin ödül yollarını tetikler ve yoğun istek içeren bağımlılık benzeri davranışlara neden olurlar. Bu yüzden olumsuz sonuçlarını bilmemize rağmen bunları yemeye devam ederiz ve tekrar tekrar bırakmaya çalışırız.
Şekerin uyuşturucu maddelerden farkı yok
Dr. Hyman: Tıpkı eroin, kokain veya alkol gibi değil mi? Şeker gerçekten biyolojik bir bağımlılık. Zevk alırsın. Aynı zevki almak için giderek daha fazla maddeye ihtiyaç duyarsın. Bu bir kısır döngü. Dr. Sethi-Dalai: Bu kesinlikle doğru. Şeker, bağımlılık yapan bir maddedir. Beyinde tıpkı diğer uyuşturucular gibi açık bir nörokimyasal temeli vardır. Şekeri ben eğlence amaçlı bir yiyecek olarak düşünüyorum. Hayatta kalmak için gerekli olan bir yiyecek değil. Çünkü biz ihtiyacımız olan şekeri, glikoneogenez (karbonhidrat olmayan kaynaklardan glukoz elde etme) süreciyle, tükettiğimiz diğer besinler aracılığıyla üretiriz. Dr. Hyman: Hiç kimsenin daha önce bunu söylediğini duymadım,”Şeker zevk amaçlı uyuşturuculardan biridir” diyorsun. Dr. Sethi-Dalai: Kesinlikle öyle. Aslında, bununla ilgili bir hikaye paylaşmak istiyorum. Covid’in ilk aylarıydı. Bir gün mahallemizdeki markete gittim. İnsanlar alışveriş arabalarına patlamış mısırlar, cipsler, şekerlemeler, temelde ultra işlenmiş gıdalar yüklüyordu. Kimsenin sebze aldığı yoktu. Dr. Hyman: Evet. O dönem herkes deli gibi kurabiye ve tuvalet kağıdı alıyordu. Dr. Sethi-Dalai: Çok doğru. Neyse, kasa sırasında beklerken, önümdeki kişinin market arabasına bakıyordum, aldıklarının hiçbiri hayatta kalmak için gerekli şeyler değildi. Kendi kendime düşündüm, bu yiyeceklerin hiçbiri bağışıklık sistemlerini güçlendirmiyor, hatta olan bağışıklıklarını daha da zayıflatıyordu. Salgının ABD’yi çok kötü vuracağını ilk o gün farkettim.
Ketojenik diyetle şizofreni depresyon nasıl iyileştirilir?
Dr. Hyman: Yüksek tansiyon, kalp hastalığı ve diyabete bakarsanız, alttaki neden insülin direncidir, oksidatif strestir (Vücuda alınan oksijenin kullanımı sırasında oluşan agresif moleküller serbest radikallerdir. Normalde vücut bu radikalleri kontrol altında tutar, ancak bazen denge bozulur, çok sayıda serbest radikal oluşur. Bu duruma oksidatif stres denir. Serbest radikaller sağlıklı hücrelere saldırır, okside eder ve bozarlar), enflamasyondur. Psikiyatrik hastalıklarımıza yol açan da temelde aynı şeylerdir. Çoğu insan beyni tedavi etmek için gıdaları kullanmayı düşünmez. Siz bu yaklaşımı kullanıyorsunuz, bipolar hastalığı, şizofreni, depresyonu olan hastalarda bazen ketojenik diyetler öneriyorsunuz. Dr. Sethi-Dalai: Evet. Psikiyatrik tedavi ve değerlendirme için gelen birçok hastamda prediyabet veya diyabet var. Diyabet tüm organları; karaciğeri, pankreası, kalbi etkiliyor. Peki acaba beyne ne yapıyor? Dr. Hyman: Çoğu psikiyatrist hemen antidepresanlar yazıyor, ama gerçekten şiddetli depresyonunuz yoksa, doğrusu bu ilaçların pek bir yararı yok. Elbette antidepresanlar kötü demiyorum, bazen hayat da kurtarıyorlar ama istenmeyen bir sürü yan etkileri de var. Dr. Sethi-Dalai: Doğru, ilaçlar gerekli ama metabolik sağlığı kötüleştirebilecek yan etkileri var. Bir alanda yardımcı olurken, özellikle metabolik sağlık zayıfsa, psikiyatrik semptomlarda iyileşmeyi engelliyorlar. Tabii ki psikiyatrik tedavide herkese uyan tek bir yaklaşım yok. Ancak rutin tedavide ne yazık ki metabolik bir değerlendirme yapılmıyor. Yine de çoğu psikiyatrist bu ilişkinin farkında.
B vitaminlerinin eksikliği depresyona yol açabilir
Dr. Hyman: Bir gün folik asit, B12 ve B6 konusu açıldı, bir hastam “Kötü bir depresyon geçiriyordum, bu B vitaminlerinden biraz aldım ve birden kendimi daha iyi hissetmeye başladım” dedi. Bazı insanların folik asit veya B6, B12 gibi vitaminlere daha yüksek ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Depresyon veya psikiyatrik bir hastalık söz konusu olduğunda, altta hep insülin direnci ya da prediyabet, D vitamini eksikliği, folik asit yetersizliği, çinko gibi pek çok farklı şey çıkıyor. Bir de magnezyum. Tüm bu besinler beyin işlevinde nasıl rol oynuyor? Dr. Shebani Sethi-Dalai: Metabolik işlev bozukluğu ile beslenme, yemek ve akıl sağlığı arasında karmaşık bir ilişki var. İlaç olarak gıda fikri aslında yeni değil, beslenme psikiyatrisi son birkaç on yılda gerçekten gelişti. Bununla birlikte, odak noktası büyük ölçüde belirli yiyeceklere veya takviyelere bakmak, diyetten, mikrobiyomdan belirli şeyleri çıkarmak veya Akdeniz diyeti uygulamak, bu yolla örneğin depresyon semptomlarını yok etmek oldu. Bunların hepsi çok önemli, ama eksik olduğunu düşündüğüm şey, metabolik işlev bozukluğu tedavisinin psikiyatrik semptomları nasıl ortadan kaldırdığı? Yani obezite, tip-2 diyabet, insülin direnci beynimize ne yapıyor? Bu hastalıkların vücutta birçok organı etkilediğini biliyoruz. Mental hastalıklar ABD’de son 20 yılda, iki katına çıktı. Depresyon, bipolar bozukluk, psikoz gibi hastalıkların enflamasyonla güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu biliyoruz. Akıl sağlığı semptomlarını iyileştirmek için enflamasyonu, insülin direncini, anormal kan şekerini vb. hedefleyebilirsek, o zaman hastalarımızın hayatlarını daha da iyileştirebiliriz.
İltihaplanmaya neden olan ana faktör diyet
Dr. Hyman: Otizmde, Alzheimer’da, şizofrenide, zihinsel bozukluklar olarak düşündüğümüz şeyler aslında farklı insanlarda farklı şekilde ortaya çıkan enflamasyonun tezahürü olan beyin bozuklukları… Soru, buna ne sebep oluyor? Bence diyet muhtemelen en büyük faktör. Ayrıca mikrobiyomunuz var. Mikrobiyomu bozan antibiyotiklerin depresyona neden olduğunu biliyoruz. Mikrobiyom başka bir büyük iltihap kaynağı. Sonra çevresel toksinler var. Tüm bunlar beynimizi de olumsuz etkiliyor. Dr. Sethi-Dalai: Yıllarca hamile kalamayan, bulimia öyküsü olan bir hastam vardı. Kendisinde demir eksikliği ve insülin direnci olduğunu buldum. Bunu tedavi ettikten sonra hamile kaldı. Sporcu olan başka bir hastam, iştahsızlıktan muzdaripti ve aylardır adet görmemişti. Beynin sağlıklı yağlara ihtiyacı olduğunu anlattım. Diyetinde doymuş yağ oranını artırdık, semptomları önemli ölçüde iyileşti ve tekrar adet görmeye başladı. Bir diğer hastamda şizoafektif bozukluğu (Şizofreni ile bipolar bozukluk arasında yer alan bir mental hastalık) vardı. Sadece ultra işlenmiş gıdaları hayatından çıkardık. Özellikle işitsel halüsinasyonları vardı, ortadan kalktı. Yaşam kalitesi çok arttı. Dr. Hyman: Şizofreni ve bipolar için de ketojenik diyetler öneriyorsunuz. Değil mi? Dr. Sethi-Dalai: Ketojenik diyet, yüksek yağ, düşük karbonhidrat ve orta derece protein içerir. Glikoz veya karbonhidrat yerine birincil enerji kaynağı olarak yağ ve ketonları yakarsınız. Bu diyet epilepside, diyabette, obezitede ve insülin direncinde yaygın olarak kullanılıyor. Şimdi, yeni araştırmalar bazı nörodejeneratif hastalıklar (Alzheimer, Parkinson, Prion, Motor Nöron hastalığı, Huntington, Spinoserebellar taksi ve Spinal müsküler atrofi gibi) ve otizmde de yararlı olduğunu gösteriyor. Diyetin beyinde psikiyatrik ilaçların yaptıklarına benzer etkiler yaptığını düşünüyoruz. Aslında bu hastaların çoğu psikiyatrik ilaçlar yüzünden kilo almışlardı, bunlardan kurtulmak için bu diyete girdiler. Şizofreni teşhisi öncesinde de temelde zayıf bir metabolik duruma sahiplerdi. Ancak ilginç olan şizofreni ile de gluten duyarlılığı arasındaki ilişki. Ketojenik diyetler biliyorsunuz glütensiz diyetlerdir. Şimdi ketojenik diyetin, bipolar bozukluğu olanları veya şizofreni hastalarını nasıl etkilediğini araştırıyorum. İlk sonuçlar umut verici. İlaç dozlarını azaltabilen hastalar oldu. Genel olarak sağlıklarını iyileştirdiler.
Psikiyatrik sorunlara mitokondriyal tedavi
Dr. Hyman: Harvard’da Dr. Suzanne Goh ,otizm üzerine çalışan bir pediatrik nörolog. Otistik çocukların beyinlerindeki enerji açıklarına bakarak çok karmaşık araştırmalar yaptı. Bu çocuklara Koenzim Q10 ve Karnitin gibi mitokondrinin çalışması için ihtiyaç duyduğu çeşitli bileşikleri verdi. Çocukların otizmlerinde iyileşme sağladı. Psikiyatrik sorunları iyileştirmek için mitokondriyal tedaviler kullanılabilir mi? Otizmde, Alzheimer ve Parkinson’da mitokondriyal açıklar olduğunu biliyoruz. Parkinson, ALS, mitokondriyal tedavilerin kullanıldığı çok büyük bir alan. Tıp fakültesinde gerçekten öğretilmeyen şeyler bunlar. Peki ketojenik diyetin beyni nasıl etkilediğinin biyolojisini açıklayabilir misiniz? Dr. Sethi-Dalai: Gerçekten ilginç olan, ketojenik diyetin, BDNF’yi artırması. (BNDF bir anlamda beyin ve beyin hücrelerinin büyüme hormonu. Öğrenme, yeni beceriler kazanma, hafıza ve duygu durum üzerinde pek çok etkisi var. Alzheimer veya Parkinson hastalığı gibi dejenerasyon ile giden hastalıklarda, hastaların beyinlerinde BDNF düzeyleri düşük çıkıyor.) Yüksek şeker ve rafine karbonhidrat içeren diyetler BDNF’yi azaltıyor. Ketojenik diyetler orta miktarda protein içerir, bu protein, beynin işlenmiş gıdalara verdiği ödül tepkisini azaltır ve açlık hormonumuz olan grelini düşürür. Dr. Hyman: Öyleyse kaliteli protein, bol yağ, çok çok az nişasta ve şeker alacağız. Bir psikiyatrist olarak, yiyecekleri ilaç olarak oldukça radikal şekilde kullanıyorsunuz. Dr. Sethi-Dalai: Herkese, kronik bir rahatsızlığı olsun ya da olmasın, hemen sigarayı ve şekeri bırakmalarını öneriyorum. Bir de yüksek oranda rafine edilmiş karbonhidratları hayatlarından çıkarsınlar. Dopamini yükseltmenin şekerden başka yollarını bulmalıyız. Uyku, spor, yakın arkadaşlar, güçlü aile ilişkileri, bunlar çok önemli. Dr. Hyman: Haklısın, dopamin, beyindeki zevk uyarıcı amino asit, bir nörotransmiter. İnsanların çoğu şekeri, nişastayı ve işlenmiş yiyecekleri onu uyarmak için kullanıyor, ancak sevgi, ilişkiler, egzersiz, uyku, meditasyon, sağlıklı gıdalar da uyarıcı etki yapar. Nişasta, şeker ve işlenmiş yiyecekler, bunları ne kadar çok yerseniz, zevk alma yeteneğiniz o kadar azalıyor. Bu yüzden hep daha çok istiyorsunuz. Tıpkı uyuşturucu gibi. Dr. Sethi-Dalai: Çok doğru. Dr. Hyman: Peki insanların içinde bulundukları modelin dışına çıkıp değişiklikleri görmeleri ne kadar sürer? Aylar mı, günler mi, haftalar mı? Dr. Sethi-Dalai: Bu gerçekten kişiye bağlı. Çok farklı komplikasyonlar ve semptomlar var. Genellikle, birkaç hafta ila bir ay içinde sağlıklarında önemli bir iyileşme olur. Dr. Hyman: ADD (Dikkat Eksikliği Bozukluğu) ve beslenme hakkında ne düşünüyorsunuz? Dr. Sethi-Dalai: Bence diyetimizle bağlantılı. Son 20 yılda otizm vakaları ikiye, hatta üç katına çıktı. Hem otizm hem de DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) yükseliyor. Beynimizi doğru yakıtla beslemiyoruz. Bu dikkati, hafızayı etkiliyor. Bunlar, beyin hücrelerimizi daha tembel veya yorgun yapıyor, düzgün çalışamaz hale getiriyor. Bu yüzden ne yediğinizin bunun için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dr. Hyman: Ultramind Solution adlı kitabımda yazmıştım, bir keresinde ADD’si olan bir çocuğu tedavi ettim. Astımı, alerjileri, egzaması, kurdeşenleri ve ayrıca huzursuz bağırsağı sendromu da vardı. Muhtemelen hayatında bir kere bile sebze yemeği yememişti. Kanında yüksek düzeyde trans yağ vardı. Omega-3’leri yoktu. Çok düşük B6 seviyelerine sahipti. Yine çinko ve magnezyum seviyesi çok düşüktü. Sağlıklı bir diyet oluşturduk, bazı temel takviyeleri verdik, sadece bir multi balık yağı ve D vitamini, kelimenin tam anlamıyla beynini sadece iki ayda tamamen değiştirdi. ADD’si, astımı, bağırsak sorunları gitti. İki ay sonra, tamamen okunmaz olan el yazısı mükemmel hale geldi. Sanki yazım dersleri almış gibiydi. O çocuk büyüdü Colorado Üniversitesi astrofizik bölümünden mezun oldu. Ki anaokulundan atılmıştı, yıllarca Ritalin (DEHB’li çocuklara verilen bir ilaç) kullanmıştı. Son soru: 5-10 yıl ileriye baktığımızda, psikiyatri alanı nasıl değişiyor? Araştırmanızda öğrendiklerinize bağlı olarak mental sorunları tedavi etme şeklimiz nasıl değişecek? Dr. Sethi-Dalai: Beslenme ve metabolizmaya odaklanacağız. İnsanların kahvaltıda, öğle yemeğinde, akşam yemeğinde ne yediğine, ne içtiğine, ne kadar uyuduklarına bakacağız. Ayrıca insülin direncine odaklanacağız, çünkü çoğu zaman tespit edilmediğini düşünüyorum. Sadece kan şekerine ve tiroide değil, açlık insülin seviyelerine de bakmamız gerek. Dr. Mark Hyman: ABD’de en yaygın hastalık olan insülin direncinin, doktorlar tarafından yüzde 90 oranında teşhis edilememesi de çok şaşırtıcı değil mi? Dr. Sethi-Dalai: Maalesef öyle... Eskiden ülkedeki karaciğer nakillerinin çoğu alkol sirozu nedeniyle yapılıyordu, şimdi çoğunluğu fruktozun neden olduğu yağlı karaciğer ve yüksek şeker tüketimi nedeniyle yapılıyor.
Beş yaşındaki çocuklarda bile karaciğer yağlanması var
Dr. Hyman: Gençlerde bile oranlar korkunç. Geçenlerde bir obezite konferansındaydım, orada pediatrik gastroenterolog olan bir doktor arkadaşımla karşılaştım. “Burada ne işin var, sen çocuk doktoru değil misin” dedim. “Beş yaşındaki çocuklarda bile artık karaciğer yağlanması görüyoruz. Karaciğerleri diyabetli yaşlılar gibi” dedi. Kulaklarıma inanamadım. Dr. Sethi-Dalai: Bu gerçekten çok üzücü. Dr. Hyman: Doktorunuzdan mutlaka açlık insülininize bakmasını isteyin. En önemli test bu, çünkü açlık insülininiz kan şekerinizden çok daha önce yükselir. Basit bir kan testiyle kolayca tespit edebilir bir şey. İnsülininiz 5’in üzerindeyse, sıkıntılı. 10’un üzerindeyse bela geliyorum diyordur. 10’dan fazlaysa, başınız belada demektir. Zihinsel sağlığınızla yakından ilgili. Dr. Sethi-Dalai: Normal kiloda olanlarda bile insülin direnci olabilir. Ayrıca sağlıklı olduğunu düşündüğünüz, ama aslında olmayan, fazla şeker içeren de pek çok yiyecek var. Dr. Hyman: Bu gerçekten önemli bir nokta, çünkü etrafta “Çok fazla şeker yiyorum ama zayıfım, şeker beni etkilemiyor” diye dolaşan çok insan var. Aslına bakarsanız zayıf insanların yaklaşık yüzde 20 ila 40’ı metabolik olarak sağlıksız, yani dışarıdan zayıf görünüyorlar, ama içten şişmanlar. Belki fazla kilolu değiller ama özellikle insülin direncini harekete geçiren tehlikeli göbek yağına sahipler. Tüm meslektaşlarınızı ikna etmenizi, beslenme psikiyatrisi ve metabolik psikiyatrinin aslında psikiyatristlerin hastaları tedavi ederken düşündükleri ilk şey olmasını diliyorum. Dr. Shebani verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. Haftaya: Çocuk obezitesini önleme yolları