İsrailli yerleşimciler ve radikal müttefikleri, Filistinli ailelerin zorla tahliyesi öncesinde Arapların çoğunlukta olduğu Doğu Kudüs’teki kışkırtıcı eylemleriyle Ramazan başından bu yana gerilimi tırmandırıyor. Ayrıca Mescid-i Aksa gibi kutsal yerlerde kargaşa çıkarmaya devam ediyor. İsrail kendi güvenliğini tehlikeye atıyor. Bu aşırı sağcı provokasyonlar, Gazze Şeridi’ni kontrol eden Hamas’a aradığı bahaneyi vermiş oldu. Hamas, İsrail’e yüzlerce roket fırlattı ve karşılığında onlarca hava saldırısına maruz kaldı. Olanlar 2009, 2012 ve 2014’teki Gazze savaşlarının fitilini yeniden ateşleyebilir.
Gerilim birkaç hafta önce, İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Arapların çoğunlukta olduğu Doğu Kudüs’te, orta sınıfa ait yerleşim yeri olan Şeyh Cerrah’ta yaşayan Filistinli ailelerin tahliyesine karar vermesiyle tırmanmaya başlamıştı. Dünyanın büyük çoğunluğu İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhakını tanımıyor. Yaşananlar, İsrailli yerleşimcilerin, nesillerdir tarihi kent merkezinde ve civarında yaşayan Filistinli aileleri bölgeden atmak için kırk yıldır sürdürdüğü harekatın son hamlesi. Ancak şimdi siyasi bir boşluk söz konusu. Başbakanlıkta beşinci dönemini geçiren Binyamin Netanyahu yolsuzluktan yargılanıyor ve hem dindar ve aşırı sağcıları kucaklamasına karşın hükümet kurmayı başaramadı. İşgal altındaki Batı Şeria’nın yüzde 40’ı üzerinde belediye benzeri yetkilere sahip olan ve giderek yozlaşıp etkisini kaybeden Filistin yönetiminin lideri Mahmud Abbas, Hamas’ın kazandığı 2006 yılından bu yana ilk kez yapılacak olan seçimleri bir kez daha öteledi. Yani aşırılık yanlıları meydanı boş buldu.
“Kimin ev sahibi olduğunu gösterme zamanı”
Yahudi Gücü partisinin lideri ve Netanyahu’nun müttefiki olan Itamar Ben-Gvir bir tweet atarak “Tapınak Tepesi’ni ve Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmanın,
gerçek ev sahibinin kim olduğunu nihai olarak göstermenin zamanı geldi” ifadelerini kullandı.
Ben-Gvir’in tavrı, merhum başbakan ve yerleşimcilerin koruyucusu Ariel Şaron’u hatırlatıyor. Şaron 2000 yılının Eylül ayında yüzlerce İsrail çevik kuvvet polisiyle birlikte Harem-i Şerif’i geçerek Tapınak Tepesi’ni ziyaret etmişti. Bu ziyaret, İkinci İntifada diye bilinen ayaklanmayı ateşlemişti. Bu hafta çevik kuvvet kutsal mabet içinde tehlikeli bir sınırı geçti. Toprak uğruna gibi görünen çatışmalar, son derece tehlikeli bir şekilde dinî bir havaya bürünüyor.
ABD eski Başkanı Donald Trump İsrail’deki ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyarak İsrail’in şehir üzerindeki hak iddiasına destek ve cesaret sağlamıştı. Netanyahu da iktidarda kalabilmek adına, Harem-i Şerif’i ele geçirmeye kararlı olan ırkçı Arap karşıtı gruplarla açıkça flört etti.
Kutsal şehirde kargaşayı körüklemek İsrail’in güvenilirliğini zedeliyor. İsrail işgali genişletmek ve daha fazla yerleşimciyi bölgede konumlandırmak için, Filistin devleti olasılığını önleme stratejisi izliyor; öte yandan Büyük İsrail adı verilen bölgede Filistinlileri eşit haklar için mücadele etmeye zorlayarak İsrail’in dünya kamuoyu nezdindeki meşruiyetini baltalıyor. Gelişmeler İsrail’in Arap komşuları ve dünyanın geri kalanındaki Müslümanlar ile olan ilişkilerini de tehlikeye atıyor. Türkiye ve Ürdün’de, ayrıca İsrail içindeki Arap kasaba ve kentlerinde protestolar düzenleniyor. Ürdün’le ilişkileri zaten dibe vurmuş durumda. Oysa Ürdün ve Mısır’la beraber 1994 ve 1979’daki barış anlaşmaları sonrası İsrail’le yaşanan “normalleşme” sürecinin ilk dalgasına dahil olan ülkelerden biriydi..
© The Financial Times