Çizgi karakter Ralph, deney hayvanlarının yaşadıklarını dünyaya anlatmıştı. Bizdeki Zulu ise capcanlı bir tavşan! Onca işkenceden sonra şimdi yeni evinde istirahat ediyor
Eylem Yılmaz
Kozmetik sektöründe deney olarak kullanılan hayvanlara dikkat çekmek ve bunu durdurmak için çekilen animasyon filmi Save Ralph büyük yankı uyandırdı. Ancak üzerinden bir ay geçmesine rağmen artık unutuldu. Türkiye’de kozmetik sektöründe hayvanların deney olarak kullanımı yasak. Peki ya diğer sektörlerde neler yaşanıyor? Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşu Humane Society International (HSI) verilerine göre her yıl 115 milyondan fazla hayvan deneylerde kullanılıyor. Bu deneylerin yüzde 30’undan fazlası şiddetli acı veren uygulamalar. En ağırı ise ilaç sektöründe yaşanıyor. Yapılan istatistiklere göre test edilen ilaçların yüzde 98’inden fazlası üretilmiyor. Türkiye’de ise Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından çalışma izni verilmiş resmî ve özel toplam 135 deney merkezi var. Bu 135 merkezin 11 tanesi özel kuruluş, yani kâr amacı güden şirket. En fazla merkeze sahip iller Ankara, İstanbul ve İzmir. Özel kuruluşların bulunduğu iller de şöyle: Ankara, İstanbul, İzmir, Tekirdağ, Kırklareli, Manisa, Sivas, Şanlıurfa ve Adıyaman. Bu merkezlerin de hayvan deneyleri yapmasına onay veren yerel etik kurulları var. Ancak Deneye Hayır Derneği’nin araştırmasına göre, bu kurullarda Müteahhitler Birliği, Muhasebe Uzmanları Birliği, Sinema Amatörleri Birliği gibi hayvan haklarıyla alakası olmayan STK temsilcileri bulunuyor. Dernek, iki yıl önce Türkiye’de yapılan hayvan deneylerinin bilme ne kadar katkısı olduğunu araştırmış. Buna göre, 2006-2015 arasında Türkiye’de 17 binden fazla sıçan öldürülmüş. Çalışmaların üçte ikisi dünyadaki bilimsel medikal araştırmalara ulaşılan PubMed veritabanında bulunmuyor. Yapılan hayvan deneylerinden çıkan sonucu yalnızca araştırmayı yapan kişiler biliyor. Türkiye’de yalnızca Aksaray Üniversitesi’nde hayvan yerine bilgisayardan denek hayvanlarına ait simülasyon programları ve videolar kullanılıyor. Bunun dışında yaygın olarak üniversiteler eğitim için deneylerinde fare, tavşan ve kurbağa gibi hayvanları kullanmaya devam ediyor. Tavşan Zulu onlardan biri. Zulu’nun önce bir Tıp Fakültesi’nde kolları kesiliyor, sonra da bir tez çalışması için veterinerlik fakültesinde kulakları… Dersler sırasında yapılan enjeksiyonlar nedeniyle cildinde yaralar oluşan Zulu’yu Pelin Zarakol buluyor. Veterinerlik fakültesinden bir öğrencinin arkadaşına ulaşmasıyla başlıyor her şey: “Bulduğumuzda iki yaşında olduğunu tahmin ediyoruz. Durumu çok kötüydü… Veteriner fakültesindeki bir test çalışmasında kulakları kesilerek kullanılmış. Ön ayakları tamamen deforme olmuş bir durumdaydı ve cildinde yara izleri vardı. Onu ilk bulduğumuzda insanlardan çok korkuyordu. Kulaklarını ve cildini tedavi etmeye çalışırken hep korkuyor, kaçmaya çalışıyordu. Çünkü yıllarca üzerinde deneyler uygulanmış. Bir ses bile onu korkuturdu. Bu süreç iki yıl sürdü. İlk zamanlar yürüteç denedik. Operasyonda denedik ama bu yöntemler çok elverişli olmadı. Sonra onu 269 adındaki atölyemizin bahçesine götürdük, orada bakmaya başladık. Bahçede toprakla tanıştıktan sonra ayakları güçlenmeye başladı. Bahçemizde başka hayvanlar da var. Ama en yakın arkadaşı bir petshop mağduru olan tavşan Kiki. Kiki’ye de sahiplenenler kötü davranmış, sokağa atılmıştı. Böylece Zulu korkularından kurtuldu. Artık korkmak bir yana tam bir obur ve duyduğu her hışırtı, tabak sesine geliyor. Paçalarımızdan çekiştirip tok bile olsa yemek istiyor. Bir de maço, sert kendisi. Beğenmediği bir yemek olunca hemen önümüze atıyor. En çok çilek yemeyi seviyor. Kimseden korkmadığı gibi artık oyun da istiyor, herkesle oynuyor.” İstanbul’da bir laboratuvardan kurtarılan fare Bunny ise Zulu kadar şanslı değil. Oğuzhan Mermertaş, Bunny ve Danny adını koyduğu deneyden kurtarılan iki fareye bir yıl bakmış: İlk geldklernde Bunny’nin çok ciddi yaraları vardı. Gözlerinde ve nedeninde açık yaraları vardı. Danny’nin vücudunda bir yara yoktu, sadece ürkekti. İkisi de asla insana güvenmiyor, çok korkuyordu. Orada yedikleri kuru tek tip beslenme nedeniyle başka bir şey de yiyemiyorlardı. Bunny’i tedavi ederken damlalar damlatıp, sürekli yaralarını temizlememiz gerekiyordu. Ancak elimi uzattığım an çığlıklar atıyor, kaçmaya çalışıyordu. Daha önce de belki bunları yaşadı ama o zaman canı yanıyordu. Tedaviyle acıları hafiflemeye başlayınca korkusu geçmeye başladı. Tedavisi süresince kafesini açtığım an kaçan Bunny kendisi kafesten çıkmaya, korkmamaya başladı. İki yıl kadar olan ömrünün bir yılını acılar içinde geçirmişti, kalanı ise iyileşirken korkuyla… Tam iyileştiği anda da onu kaybettim.” Meclis’ten halen geçirilmeyen Hayvan Hakları Yasal Düzenlemesi’nde deneyler için bir madde bulunmuyor. Deneye Hayır Derneği Başkan Yardımcısı Oğuzcan Kınıkoğlu, hayvanların deneylerde kullanılmaması için alternatiflerin bulunduğunu ve yasaya eklenmesi gerekenleri anlattı: “Biyomedikal alanda, silah sanayi ve uzay araştırmalarında bile hayvanlar kullanılıyor. Her hayvan deneyinin maalesef alternatif bir yöntemi yok. Ancak çip organlardan, insan kök hücresinden üretilen dokulara kadar her gün yeni teknolojilerin geliştiğini görüyoruz. Covid19 için bile geliştirilen bir akciğer dokusu modeliyle çalışmalar yapıldı ve başarılı sonuçlar elde edildiğini biliyoruz. Aşı konusunda da bugün maalesef hayvanlar üzerinde denenmemiş bir ilaç insanlar üzerinde kullanıma geçemiyor. Kimi zaman bilim insanlarını yanlış yönlendiriyor bu uygulamalar. 2020’nin Mart ayında moderna firmasının CEO’su Covid19 aşısının bir an önce piyasaya çıkabilmesi için güvenilir olmayan hayvan deneylerinin atlanmasını söylemişti. Keza Pfizer yöneticileri de aynı şeyi söyledi. Yine de her iki firma da hayvan deneylerini yapmak zorunda bırakıldı. Ancak bu önümüzdeki yıllarda yeni geliştirilecek olan ilaçların hayvanlar üzerinde denenmeyecek olmasının bir habercisi olabilir. 2500 yıllık bir geleneğin bir günde sonlanmasını bekleyemeyiz tabii ki. Ancak yeni çıkacak olan hayvan hakları yasası ile ilgili bazı taleplerimizi biz de vekillere ilettik. Birincisi öğrencilere etik eğitim hakkı tanınması, ikincisi uzmanlık tezleri doçentlik dosyalarında hayvan deneylerinin kriter kabulünden çıkarılması, üçüncüsü hali hazırda deney mevzuatında da yer alan deneylerden sonra sağ kalan hayvanların yuvalandırılmasının titizlikle yapılması ve son olarak bilimsel hayvan deneyleri yerine geçebilecek alternatif metotların tüm araştırma merkezlerinde teşvik edilmesi. Umarız taleplerimiz karşılanır.” Meclis’te yasalaşmayı bekleyen taslakta, 5199 Sayılı kanunun adının ‘Hayvan Hakları Kanunu’ olarak değiştirilmesi, hayvanların mal ya da eşya değil, can taşıyan duygulu varlıklar olarak kabul edilmesi, sahipli-sahipsiz hayvan ayrımına son verilmesi, yaygın kısırlaştırma yapılması, belediyelere hayvanların korunmasına yönelik faaliyetler için bütçe ayrılması, üzerine kayıtlı hayvanını sokağa terk eden kişilere ciddi yaptırımlar getirilmesi gibi maddeler yer alıyor. Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HAYKONFED) Başkan Yardımcısı Nihal Erkoç, düzenleme yeterli değil diyor. Belediyelere yaptırım getirilmesinin şart olduğunu söyleyen Erkoç, barınakların ölüm kampları olduğuna, buradan da hayvanların alınıp deneylerde kullanıldığına dikkat çekiyor: “Taleplerimizi milletvekillerine ilettik. Ayrı ayrı olumlu yaklaşıyorlar ancak belediyelere getirilmesini istediğimiz yaptırım konusunda adım atmıyorlar. Barınaklar ölüm kampları. Normalde burada tedavileri yapılıp ve kısırlaştırıp, aşıları yapılıp yaşam alanlarına geri bırakılmaları gerekiyor. Ancak böyle olmuyor. Öldürülüyorlar. Çok kötü koşullarda tutuluyorlar. Bunun önlenmesi için cezai yaptırım gerekiyor. Ayrıca bir hayvanı öldüren, tecavüz edene 6 ay hapis cezası da kabul edilemez. 2 yılla başlayacak bir ceza talep ediyoruz. Çünkü bunun altında verilen her ceza para cezasına çevriliyor. Hayvana karşı işlenen suçun TCK kapsamına alınmasını ve bu suçu işleyenin cezaevine girmelerini talep ediyoruz.”