Uluslararası Olimpiyat Komitesi, oyunlar başlamadan önce, özellikle basının dilini düzeltmek amacıyla bir toplumsal cinsiyet eşitliği kitapçığı yayınladı. Kitapçığın girişinde çeşitliliği öven bir de not var: “Kadınlar da tıpkı erkekler gibi homojen bir grup değil ve sadece toplumsal cinsiyet kimlikleriyle tanımlanamazlar. Her bireyin birbiriyle kesişen kimlik özellikleri vardır. Sadece birkaçını sayacak olursak ırk, etnik köken, din, milliyet, kültür veya cinsel yönelim gibi unsurlar kişinin kimliğini belirler. Dengeli bir sıfatlandırma, farklı gruplar içinde ve arasındaki çeşitlilik ve kesişmeleri yansıtmalıdır. Sonuçta, sporcuların hepsi bir değil ve hayatlarını sadece ‘kadın’, ‘erkek’ veya ‘sporcu’ olarak geçirmiyorlar.” Eşitsizliğe dair şu kritik bilgilere yer verilmiş: • 2020 yılında en çok kazanan 100 sporcu listesinde sadece iki kadın var. • Olimpiyatlara akredite olan gazeteciler arasında kadınların oranı yüzde 20’si kadın. • Olimpiyatlara katılan koçların sadece yüzde 10’u kadın. • Genel olarak dünyada kadınlara spor haberlerinin yüzde 4’ü ayrılıyor. • Müsabakaların sadece yüzde 12’sini kadınlar sunuyor.
Kötü örnekler
Listenin yanı sıra çıkmış gazete haberlerinden örneklerlerle verilen tavsiyeler var:
• Gerekmiyorsa kadın takımı-erkek takımı demeyin.
• “Kız bisikletçiler” zaten demeyin. • “Seksi voleybol yıldızı” demeyin. • “Kızlar ağlıyor” demeyin. Malumun ilanı olacak ancak kadınlar gerçekten de sporun her dalında ilerliyor. Modern Olimpiyat Oyunları’nın ilk kez düzenlendiği 1896’ya kadınların katılması yasaktı. Dört yıl sonda Paris’e giden yaklaşık 1000 sporcunun sadece 4’ü kadındı. Bu sene İngiltere, ABD ve Çin takımlarında erkekten çok kadın var. Toplamda kadınların erkeklere oranı yüzde 48.8’e çıktı.
Eskiden akıllara sadece birkaç kadın sporcu geliridi.
Araştırma şirketi Nielsen’in
2018 yılında Avustralya, Fransa, Almanya, İtalya, Yeni Zelanda, İspanya, İngiltere ve ABD’de vardığı sonuçlara göre dünyadaki
sporseverlerin yüzde 84’ü, kadın sporlarıyla ilgileniyor. Ki şirket bu kişilerin yarısından biraz fazlasının erkek olduğunu eklemiş. Araştırmaya göre sporu kadın ve erkek diye ayıracak olursak-ki çabalar bunun aksini yapmak yönünde-kadın sporu erkek sporundan daha “ilerici”, “daha temiz” ve “daha ilham verici.” Ancak başta belirttiğimiz hassaslıkları dile getiren Olimpiyat Komitesi, kadınların bu başarılarının çok gerisinde kalan bir konumda. Üstelik kadın sayısını artırmak için düzenlemer yaptıklarını söylüyorlar ama pek çok kadın, ülkesinden kayda değer bir teşvik görmeden olimpik dereceler ulaşıp Tokyo’ya gidebildi. Komitenin sadece üçte biri kadınlardan oluşuyor.
Büyük gaf
Şubat ayında, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Yoşiro Mori, önce “Kadınlar çok konuşuyor” dedi, arkasından istifa etmek zorunda kaldı.
Olimpiyat yöneticilerinin durumunu eleştiren İngiliz The Guardian gazetesi, bu tür örneklere, uluslararası komitenin başkan yardımcılığını da yürüten Avustralya komitesinin başkanı John Coates’un Queensland eyaleti başbakanı Annastacia Palaszczuk’a açılış törenine katılmasını kamu önünde “emretmesini” de eklemiş. Mayıs ayında altı kadın eskrimci Alen Hadzic hakkında taciz iddialarında bulundu ancak sporcunun yarışmasına izin verildi.
ABD’li jimnastikçi Simone Biles ve Japon tenisçi Naomi Osaka’nın karşılaşmalarda bocalamasında siyah kadın atletlerin üzerindeki baskının rol oynamış olabileceği tartışılıyor. Biles, milli takım eski doktoru Larry Nassar’ın kendilerine tacizde bulunduğunu söyleyen sporculara katılıp şöyle demişti: “Hikayemi anlatmaktan korkmuyorum. Bu sporu çok seviyorum ve hiçbir zaman pes etmeyeceğim. Bir adamın ya da ona imkan sağlayanların benim sevgimi ve neşemi çalmasına izin vermeyeceğim.” The Guardian’ın başyazısının son cümlesi aslında tüm bu örneklerin mesajını özetliyor: “Kadın sporcular geriden başladılar ama yetiştiler. Şimdi Olimpiyat Komitesi ve benzer kurumların arayı kapatması lazım.”