Odessa kuşatmaya hazırlanıyor
Karadeniz’in karşı kıyısındaki Odessa, Ukrayna için hayati derecede önemli. Kıyıyı kaybetmek istemeyen Odessalılar, deniz kıyısında çuvallara doldurdukları kumları taşıyıp barikatlar kuruyor
Lviv’den 12 saatlik bir tren yolculuğu yaparak ülkenin güney hattındaki son güvenli bölge sayılan Odessa’ya ulaşıyorum. Tren bomboş çünkü Odessa hem denizden hem karadan kuşatılmış durumda. Karadeniz kıyısındaki şehir, Ukrayna’nın kültürel ve tarihi mirası açısından çok önemli. Ayrıca ülkenin en büyük liman kenti. Normalden uzun süren tren yolculuğu boyunca Nikolayev düşerse Odessa da düşecek ve Ukrayna artık Türkiye’nin Karadeniz’den komşusu olmayacak düşüncesi aklımda.
Odessa Limanı’nın yanındaki Taras Şevçenko Parkı’ndaki merdivenlerden inerek deniz kıyısına ulaşan bir kız çocuğu ve dalgın görünen annesi, arabayla iki saat doğudaki Nikolayev’den buraya sığındıklarını anlatıyor. 30 yaşındaki Tatyana, fotoğrafçı. Kentini kızı için terk ettiğini söylüyor: “Eşimi orada bıraktık çünkü Ruslara karşı savaşmak için orduya katıldı. Biz de Almanya’ya gitmeyi bekliyoruz” diyen Tatyana altı yaşındaki İvana’nın olan bitenin farkında olduğunu; babasıyla vedalaşırken biraz ağladığını ekliyor.
“Odessa düşerse” diye sormak ayıp
“Putin deli. Başka bir açıklama bulamıyorum” diyen fotoğrafçı her sabah uyandığında dilediği tek şeyin hayatta kalmak olduğunu söylüyor.
İvana Nikolayev’de denizle iç içe büyümüş. Ailesi de denizciymiş. O anlatırken Tatyana’nın gözleri dalıp gidiyor. Çok yorgun. Son olarak “Bir gün şehrimize dönebileceğimizi biliyorum ancak o gün bugün değil” diyor.
Üç haftadır devam eden işgale alışabilen, olanlara inanabilen kimseyle karşılaşmıyorum. Tırabzanların üzerine yaslanmış, deniz mavisi kürkünü boynunu saran 76 yaşındaki beyaz saçlı, mavi gözlü Preskovya Hanım, Odessa’da, oğlunun yanında nispeten iyi hissettiğini söylüyor. “Bir yere gitmeyi düşünmüyorum çünkü gideceğim bir yer yok” diyen kadın, Karadeniz’e bakmanın ruhuna iyi geldiğini anlatıyor. Rusların Karadeniz üzerinde tam hakimiyet kurması durumunda ne hissedeceği soruyorum, morali bozuluyor: “Cevap vermek istemiyorum, ilginize teşekkür ederim.”
Odessa Belediye Başkanı Gennadiy Trukhanov’un 11 Mart’ta yaptığı her yönden kuşatma uyarısına rağmen bu ihtimalenden bahsetmek bugün Odessa’da biraz ayıp karşılanıyor. Odessa’da Ukrayna ordusu mensubu, kent sözcüsü Sergey Bratçuk “Odessa düşmeyecek, bundan emin olabilirsiniz” diyor.
Bratçuk’a göre Ruslar Nikolayev’i geçemeyecekleri için Odessa da hala güvenli.
“Tüm bu tehditlere karşı hazırlıklıyız. Deniz, hava ve kara savunma kuvvetlerimiz oldukça güçlü. Gerekirse Rus gemilerini ateş altına alabiliriz” diyor.
Heykelleri kum torbasıyla koruyorlar
Ülkede şok etkisi yaratan yıkıcı işgal sebebiyle moraller bozuk ancak tarihi eserlerin etraflarını metrelerce yükselen ve heykellerin boyunlarına kadar kuşatan kum torbaları, Odessalıların bu karanlık ortamda umut verici davranışlar sergileyebildiğinin bir kanıtı. Bir ordu mihmandarı eşliğinde Odessa şehir merkezini yürüyerek dolaşırken bütün sokakların giriş çıkışlarında da kendi boyumda kum torbalarından barikatlar oluşturulduğunu görüyorum. Beraber çalıştığım çevirmen Stefan bu bölgenin normal zamanda sosyal hayatın kalbi olduğunu, en eğlenceli barların ve en popüler restoranların bu sokaklarda yer aldığını aktarıyor. Normal hayatında denizci olan 27 yaşındaki Stefan bembeyaz karla kaplanmış sokaklara bakarak “Bugünlerde şans bizden yana çünkü hava felaket” diyor. Hava, gerçekten de çok soğuk.
Kum torbalarının hazırlanışı da bir sivil dayanışma örneği. Odessa Yat Kulübü’ne vardığımda karşılaştığım sahne, savaşın insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkisini hissettiren anlara karşın insan iradesinin, dayanışmanın gücünü gösteriyor. Yüzlerce insan, çoğu erkek, ellerine kürekleri almış, denize sıfır noktada oluşmuş göçüklerin içerisinde kum kürüyorlar. Çıkardıkları kumları beyaz torbalara doldurduktan sonra da ikişer torbayı sırtlanıp toplanma noktasına götürüyorlar. Erkekler de elden ele bu kum torbalarını şehrin farklı noktalarına götürmeyi bekleyen araçlara hızlıca dolduruyor.
“O zaman Türkiye’ye gideriz”
Kulüpte ders veren 57 yaşındaki Albert, Odessa’da doğup büyümüş. Kum torbalarını ilk doldurmaya başlayanlar onun eski öğrencileri. “Güney limanından gelen kumlar kışın burada toplanıyor. İki hafta önce, savaş başladığında burada kum tepeleri vardı” diyor. Albert da Rusların Nikolayev’i geçebileceklerine inanmıyor. Ancak olur da Karadeniz hattını tamamen Ruslara kaybederlerse mücadelelerinin bitmeyeceğini söylüyor. “O zaman Türkiye’ye gidip çok kısa sürede oradan bir çıkarma yaparız. Kıyımızı Ruslara teslim etmeyeceğiz” diyor.
“Çünkü ben Odessa’da doğdum ve Karadeniz olmadan bir hayat düşünemem.”
Bir başka dayanışma örneği, kent merkezindeki en büyük restoranda. Normal zamanda hipster’ların ve havalı gençlerin geldiğini öğrendiğim bu restoran bugün bir yardım organizasyon merkezi olarak Ukrayna’nın savunulması için Odessa’da önemli bir rol oynuyor. 30 yaşındaki İnga bu organizasyonun ortaya çıkmasını sağlayan, kentine aşık bir avukat. “Savaşın başladığı sabahı çok net hatırlıyorum. Aslında güneşli ve çok güzel bir gündü. Sonra kardeşim beni arayıp telefonda ağlamaya başladı, savaşın başladığı haberini verdi” diyen İnga, konuşurken epey halsiz. “17 gündür burada, aşağıdaki sığınakta yatıp kalkıyorum. Ailem bana yanımıza, kuzeye gel deseler de ben onlara benim yeteneklerime burada ihtiyaç olduğunu anlattım” diyor.
Restoranda baş döndürücü bir hızda koli taşıyanlar, e-posta atanlar ve telefon cevaplayanlar arasında bir koordinasyon kurulu. “Savaştan önce kişisel sorunlarımız olan insanlarla omuz omuza çalışıyoruz. Artık hiçbir şeyin önemi yok” diyor İnga.
İş yerleri kapalı olsa da kahve alacak açık mekanlar bulma ihtimaliniz daha fazla ancak bu hızla şehir savaşına hazırlık yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Az katlı ve görkemli bir mimariyle inşa edilmiş binalarla çevrili Odessa’nın savaştan önce ne kadar çekici bir kent olabileceği gözümün önünde canlanıyor sürekli. Buradan bir saat kadar uzaklaştığımdaysa, savaş yeniden düşüncelerimi bölüyor.
Sportif atıcıdan silah talimi
Boş bir arazide toplanmış yaklaşık 100 kişi silah kullanma dersinin başlamasını beklerken sıraya girmişler. Önlerindeki iki yavru köpek olan bitene şaşkın şaşkın bakıyor. Eğitmenlerin karşılarında yerlerini almasıyla Ukrayna’nın milli marşını söyleyen grup, sonrasında onlu gruplara bölünerek geniş araziye dağılıyor. Bilişim teknolojisi uzmanı, 41 yaşındaki Eva atıcılığı normal hayatında bir spor olarak gördüğünü anlatıyor. “Kimseyi öldürmek için kullanmak istemem bu tüfeği. Ancak Ruslar Odessa’ya gelirse kendimi savunmak için bunu yapmam gerekebilir” diyor.
Eva, atıcılığa üç sene önce başlamış. Kendi tüfeğinin Ukrayna üretimi olduğunu gururla ekliyor: “Her gün 100-200 kişi geliyor, çoğu da erkek. Bir de en az beş ders alınmasını tavsiye ediyoruz” diyen eğitmen, o günkü dersteki katılımcıların çoğunun avukatlardan oluştuğunu ekliyor.
Ders başladığında, tüfeklerini ellerine yabancı bir cisim alır gibi mesafeli bir şekilde tutan öğrencilerin çoğu oldukça ürkek. Eva kimisinin ilk tutuşta çok rahat olduğunu, çoğu kişinin ise hiç dokunmak istemediği bir şeyi koşullar nedeniyle kavradığını söylüyor.
Avukat Valentin, tüfeği tuttuğunda kendisini çok garip hissettiğini ama ailesini korumak için bunu öğrenmek durumunda kaldığını anlatıyor. Natalie ise ailesinin denizci olduğunu, Karadeniz’i Ruslara kaptırmanın onun için bir kabus olacağını: “Odessa bizim şehrimiz. Durum o kadar kötü ki herkes için… Ama yine de gitmeyeceğiz” diyor. İlk kez eline silah almış: “Korkutucu bir deneyimdi. Sanırım çoğumuz zorlanıyoruz. Yine de elimizden geleni yapmaya hazırız çünkü komşularım, ailem, anneannemin yardımıma ihtiyacı var. Birçok arkadaşım gitti, onlara da kızgın değilim. Herkes bir seçim yapıyor.”
Arazinin farklı bir köşesinde üniformalı erkekler, düdük sesleriyle yere çöküp pozisyon alarak atış yapmayı öğreniyor. Çoğu, yere eğilmekte ve nişan almakta geç kalıyor. İsmini “Ostab” diye vermek isteyen 37 yaşındaki bir asker, bölgesel savunma gücüne katılan gönüllülere ders vermenin kolay olmadığını anlatıyor.
Ostab kendi ailesinin de kent dışında bir köyde nispeten daha güvenli olduğunu ekliyor.
“Rus gemileri Karadeniz’de manevra yapıyor çünkü onların kanı pis ve emperyalistler. Kırım’ın ilhakından beri askerim. Silah arkadaşlarım benim yanımda duruyorlar, ben de onları korumak için öldürmem gerekirse düşmanımı kolaylıkla öldürürüm” diyor. Ostab’a göre her gün 200-300 gönüllü orduya katılıyor: “İnsanların kalbinin Ukrayna için attığını görebiliyorum, bizim ruhumuz yeter”.
Bazen konuşmak yeter
Odessa’da dolaşırken minik köpeğini yürüyüşe çıkaran bir psikologla karşılaşıyorum. O da gönüllü olarak Odessa’lılara destek olmaya çalıştığını söylüyor. “Konuşuyorum. Şu anda insanların en çok normal konularda sohbet etmeye ihtiyacı var” diyen psikolog, Ukrayna lideri Zelenski’nin insanlara güç verebilen bir lider olduğunu düşünüyor: “Sürekli bilgi veriyor, kendisini ortaya koyuyor ve güçlü bir duruşu var.”
Opera müzisyenleri barikat başında
Odessa Operası’nın müzisyenlerinden oluşan bir grup sanatçı demir, lastik ve kum torbalarından oluşan barikatlar arasında Ukrayna’nın bağımsızlığı için ellerinden geleni yapıyor. Onları sadece askerler ve bazı basın mensupları görüyor. Çünkü Odessa’da Lviv ve Kiev’den farklı olarak kent merkezindeki barikatların arasına yalnızca bölgede yaşayan sakinler ve asker eşliğindeki basın mensupları alınıyor. Herhangi bir güvenlik noktasını veya üniformalı bölgesel savunma gücü mensubunu görüntülemek yasak. Ordu sözcüsü bunun sebebinin sokak aralarında konuşlu tanklar ve mevziler olduğunu söylüyor. “Haber kanalları daha önce bu tankların görüntülerini yayınlayarak bizi zor duruma düşürdü” diye açıklıyor sözcü.
Ateş altında Nikolayev
Rus birliklerinin Odessa’ya ulaşmasının önündeki son engel olan Nikolayev çevresinde çatışmalar sürüyor. Her yerde savaşın izleri var.
Odessa’nın düşüp düşmeyeceğini belirleyecek olan çatışmaların sürdüğü Nikolayev bölgesine gitmek istediğimde çevirmenim Stefan bana eşlik edemeyeceğini söylüyor. Bir şoför bir de yeni bir çevirmen ayarladıktan sonra güney hattının en sıcak çatışma bölgelerinden birine doğru yol alıyorum. Pazar sabahı. Moskova’ya bağlı bir Ortodoks kilisesine gidiyorum. Nikolayev’in çoğunluğunun Rusça konuştuğunu, hatta Surjik adlı Ukraynaca-Rusça karışık bir dil kullandıklarını öğreniyorum. İsmini vermek istemeyen, 72 yaşındaki bir kent sakini, kilisede hastalıktan kaybettiği eşi için dua ettiğini söylüyor. “İyi ki bugünleri görmedi.” diyor emekli beyefendi. Rusya’nın kentine günlerdir füze atmasını “kardeş kazığı” olarak gördüğünü anlatıyor. Bir de sirenler çaldıkça sığınağa gittiğini.
Tanklara selam
Ukrayna kilisesine gittiğimdeyse yine pazar ayini yapılıyor. Dışarıda bavullarıyla bekleyen bir çiftle konuşmak istiyorum. Rusya’da doğan, sonradan Nikolayev’e taşınan Maria 22 yaşındaki oğlunun orduya katıldığını söylüyor. Yanında bekleyen eşi Oleg de aslında inşaatlarda çalıştığını, artık bir iş imkanı olmadığını ve Ruslara karşı savaşa katılacağını anlatıyor. Maria, kendisini önce Odessa’ya, oradan da Lviv’e götürecek aracı gözlüyor: “Oradan da en kısa zamanda İtalya’ya geçeceğim.”
Sokaktan Ukrayna ordusuna ait yedi tank geçiyor. Kilisenin önündeki insanlar askerlere selam veriyor. Tankların videosunu çekmek yasak.
Kentin birçok noktasında savaşın izleri var. 42 yaşındaki oğlu engelli olduğu için bir yere gidemediklerini söyleyen bir kadın birkaç gün önce balkondan bakarken havan mermisinin üzerlerine doğru geldiğini anlatıyor. “Yeğenim bu binada oturuyordu ama o sırada evde değildi. İyi ki de değildi çünkü ölürdü” diyerek yan binadaki patlamış camları gösteriyor. Roket seslerinin sözünü bölmesine izin vermiyor: “Gitmiyorum çünkü korkmuyorum.”
Nikolayev’den Odessa’ya döndükten kısa bir süre sonra Türk Dışişleri Bakanlığı’nın çağrısıyla Odessa Başkonsolosluğu önünde buluşan Türk vatandaşları olarak Romanya-Bulgaristan-Kırklareli-Esenler Otogarı güzergahında ilerleyecek bir tahliye otobüsüne biniyoruz. Yaklaşık bir gün sürecek yolculuk başlıyor. Ukrayna’dan çıkış damgamız basıldıktan sonra Romanya’ya girmek için feribota binmemiz gerek. Tuna Nehri’ni 20 dakikada geçiyoruz. Romanya kıyısına yaklaştığımızda yanımda duran Türk vatandaşı bana dönüp “Kendimizi buradan attık mı artık güvendeyiz” diyor.